ANI
Giriş Tarihi : 15-11-2023 23:47   Güncelleme : 16-11-2023 00:51

İçimizdeki Şeytan / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN

İçimizdeki Şeytan / Kenan Gül

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN

Yakın çevremde gelişen bir sağlık problemi dolayısıyla Bursa'ya seyahat etmem gerekti. Eşim ve çocuklar yanımda olmazsa, arabam yerine kitle ulaşım araçlarını kullanmak hem ekonomik hem de daha dinlendirici oluyor.

Esenler otogarından beşbuçuk arabasıyla haraket ettik. Yedi numaralı tekli koltukta seyahat ediyorum. Mesai bitimi saatlerinde İstanbul'un yoğun trafiği de eklenince yavaş yavaş ilerliyoruz...

Herkes kendi halinde. Otobüs hafta içi olması dolayısıyla boş gibi. Önümde ve arkamda bir iki sıra dolu. Oturduğum yerden yana eğilip ön camdan bakıyorum. Gidiyoruz gibi... Sanki otobüs de bezmiş bu trafikten.

Bir ara sağ ön ikinci sırada, genç bir kızın
yüksek perdeden telefonla konuşması dikkatimi çekti. Şoför uyardı... Dinletemedi.
Biraz ezik,  biraz saldırgan daha çok acıtıcı cümlelere kulaklarımı tıkamaya çalıştım. Uyuyarak kaçmak, ilgisiz kalmak istedim aslında.

Çoğunuz bilirsiniz. Şehirler arası yolculuk yaparken, İstanbul’dan otobüsle çıkmak zordur. Çünkü en az üç istasyon yapıp, yolcu alırlar. Bursa istikametindeki son istasyon ise Gebze terminalidir. Biz yedibuçuk gibi Gebze Terminali'ne girdik. Aktarma yolcuları ve yenileri. Hava kararmış, simsar sesleri kulakları tırmalıyor.

Kısa bir moladan sonra haraket etmek üzereyken muavin(şimdiki adı host!) o genç kıza yaklaşıp inmesi gerektiğini söyledi.

Ortalık birden karıştı. Kız bağırmaya başladı;
"Ben mağdurum, beni emniyet bindirdi, Balıkesir'e kadar götürmek zorundasınız." Tabi bu cümleler anlayabildiklerim. Kız makineli gibi sıralıyor. Muavin işin içinden çıkamayınca şoför devreye girdi; "Biz buraya kadar getirdik, biletin yok, yasal açıdan sigortalı değilsin. İnmen lazım. Bu koltuk Bursa'da dolacak."

Kız direnip; "Almasaydınız, ben burası neresi bilmiyorum. Mağdurum. Balıkesir'e daha çok var mı? İnmiyorum(!)" diye bağırdı.

Şoför de dikleşmeye başlayınca, elimle işaret ettim. Yanıma geldi; "Olmuş artık, başka bir yolu yok mu?" dedim.

"Yapacak bir şey yok, inecek" deyip beni geçiştirdi.

Arabadaki hemen hemen herkes kıza söylenmeye başladı.

Bir tanesi biraz daha ileri gidip; "Tutun kolundan atın aşağıya!" diye bağırdı ama kız direndi.

Başımı önüme eğip utancımı saklamaya çalışırken sorumlu müdürü alıp getirdiler. O daha da cazgır; “kanunlar, yasalar, yapılan iyilik, vs” saydı.

Yerimden kalkıp ön kapıya yöneldim. Yolumun üzerindeki müdür geçmeme fırsat vermek için şofürün yanına kadar geriledi. Yan yana geldiğimizde; "Aşağı gelir misin?" diye kulağına fısıldadım. Yüzüme baktı. Şartlanmış gibi ardımdan indi.

Otobüsün arkasına çekiştirdim; "Ben veriyorum parasını, kes biletini."

"Abi valla otobüste yer yok, yoksa ben de veririm." deyince dona kaldım. Sonra gözünü havaya dikip; "Galiba yarım saat sonrakinde var. Sen öde, onunla yollarım." dedi. Hallettim.

Otobüse döndük. Kıza durumu izah etti. O da sanırım ikna oldu. Aşşağı inip yazıhaneye yürürlerken; "Sana emanet! "diye bağırdım müdüre...

"Tamam abi!" diyerek başını salladı. On beş, yirmi dakikalık beklemeden sonra hareket etti. Ve olayın acı olan bölümünün yeni başladığının farkında bile değildim.

Otobüsteki herkes kızın yalancılığı ve dolandırıcılığı konusunda ağız birliği etmişlerdi. O kadar çok gün görmüşler ki olayı anında çözüp, kıymetli zamanlarının yirmi dakikasını ömürlerinden çalınmış dönülmez nefes gibi tiksintiye boğdular.

Şöförün paralelelindeki modern çift, olayı bir tık daha yukarı taşıyıp, telefonla eş dosta anlatmaya başladı.

Arkamda oturan genç hanım, şoföre söylenmeye başladı; “Onun sorumluluğuymuş. Bilmeliymiş. İndirmeliymiş.”  Genç bir kızımızın aynı yaş aralığındaki hemcinsine takındığı tavır ibretlik.

Yanımda çifti koltuklarda oturan iki amcaya ne demeli? Gözünden anlamışlar kızın.

Ne oluyoruz ya? Ne oluyor bize?..

Ve koptuğum an. Sessizce oturduğum yerden akıl almaz yorumları dinlerken en öndeki yolcunun sesi kulaklarımı zorladı; "Vay be, ne kerizler var. Çok zenginse benim de bilet paramı versin. Madem verecekti, niye otobüsü bu kadar bekletti? Adam gibi hemen halletseydi. Şovcu bunlar."

Delirdim!..

Sinirle sesin sahibinin yanına gittim; "Kim keriz bi daha söyle?"

"Sana ne oluyo abi, ben o kıza bilet alana söyledim." demez mi?

Gerçekten kopmuşum. Araya girdiler. Beni yerime oturttular. Sinirden elim ayağım titredi. Bir yudum su içtikten sonra aya kalktım. Önce yanımdaki amcalara sordum; "Nasıl bir dakikada gözlerinden anladınız? Anlatın."

Tık yok…

"Nasıl yalan söylediğini anladınız? Ben anlamadım, yalan konusundaki deneyiminiz ne?" dedim, yine cevap alamadım.

Arkamdaki genç kıza dönüp; "Sen yaşlarındaki bir hemcinsini, hiç bilmediği bir semtte sokağa bırakmaya nasıl razı oldun?" dedim.

Başını çevirdi. O kızın bilmediği bu semtte, akşamın bir vaktinde sokakta kalmasıyla karşılaşacağı tüm olumsuzluklardan ne kadar sorumlu olabileceklerini sordum.

Tek cevap şoförden geldi; "Abi müsait değildim. Olsaydım ben biletini alırdım."

Ne demekse...

Oturdum...

Sustum.

Konuşacak ne kaldı ki, ya da anlatabileceğim yürek nerede?

Uzatmayacağım.

Şeytan içimizde…

Din, dil, ırk tanımıyor.

Her anımızda, şu ya da bu şekilde...

Editör: Serhan Poyraz 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi