ÖYKÜ YARIŞMASI
Giriş Tarihi : 20-08-2022 00:52

Heybetli Adam

Yazan: Mutlu Akçay - HEYBETLİ ADAM - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasına katılan öykü

Heybetli Adam

HEYBETLİ ADAM    

Ve işte yine yağmurlu bir gece, hava da hüzün kokusu var. Köşeden çıkıp gelen o heybetli adamın yüzündeki hüznün aynısı bu. Sırtında paltosu, başında fötr şapkası olan heybetli adam… Her nedense bedenindeki heybeti yüzünde görmek mümkün değil.         

Bir sokak lambasının altında sinmiş, öylece duruyor, düşünüyor ve işte yine düşünüyor. Fötr şapkasının önünden süzülen saçı ve saçından süzülen yağmur damlaları……

Sadece saçından süzülmüyor ki damlalar, yüzünden paltosuna, paltosundan ayakkabısına kadar sırılsıklam.    

Bir hal var bugün bu heybetli adamda. Sanki sırılsıklam ıslanan kendisi değilmiş gibi umursamaz bir tavırla çiğniyor ağzında yarım kalmış sigarasını. Ve iki damla daha süzülüyor yanaklarından bu heybetli adamın. Yo hayır yağmur damlası değil bu damlalar. Yüreğinin ta içinden, derinliklerinden gözlerine gelen  oradan da yanaklarına süzülen damlalar bunlar.   Ve sırılsıklam ıslandığının farkında bile değil. Farkında olsa ne yazar? Umrunda değil. O zaten sırılsıklam olmuş yüreğinden süzülen damlalarla, yağmur bedenini ıslatmış çok mu?

Yapayalnız, kimsesiz… Tek dert ortağı gökteki ay ve yıldızlar. Ama onlar da dargın sanki bu gece. Yağmura bırakmışlar yerlerini. Heybetli adam yağmura emanet. Artık tek dostu ve sığınağı, gökleri yararcasına gelen yağmur damlalarıyla, kalbini yararcasına gelen gözyaşları olmuş heybetli adamın.       

Ve sonunda dişlerinin arasından kurtulan izmarit yere düşer düşmez, akıp giden yağmur sularının içinde kayboluverdi. O da yalnız bıraktı bu heybetli adamı. Artık sadece sokak lambasının ışığı kalmıştı, bir de yanağından süzülen yaşların izi.         

Aslında o öyle sanmıştı. Birden gündüz gibi  ortalığı aydınlatıveren şimşek ve ardından sanki göğü parçalarcasına gelen gökgürültüsü ise yüreğini hoplatmıştı adeta. Sadece yüreği değil, yer bile gürültünün etkisiyle  hoplar gibi öyle sarsılmıştı ki, yerinde hissetmişti o ürkütücü ânı.  Hani derler ya yüreği ağzına gelmek diye. Tam da onu yaşamıştı işte. Öyle ürkek durmak, korkmak pek de heybetli adamın kişiliğine, duruşuna yakışmamıştı. Daha doğrusu kendisi yakıştıramamıştı aslında bu durumu. Ama bir şeyi de gizleyemedi kendinden  o an.  Bir şeyden korkan kişi sığınma ihtiyacı hisseder, korkunun ve acziyetliğin kaçınılmaz bir sonucuydu bu.  O da bunu yaşıyordu şuan iliklerine kadar. Tıpkı  tekrardan zifiri karanlığa gömüldüğü ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında iliklerine kadar ıslandığı gibi...  Artık damarlarından aktığını, dolaştığını hissediyordu huzurun. Sığınmanın verdiği huzur.        

Saatler geçmiş, yağmur dinmiş hava iyice sakinleşmişti. Saat sabaha karşı 05:20 Artık şafak sökmüş, gökyüzü karanlığını maviliğe salıvermişti süzüle süzüle. Ve güneşin ilk ışıkları yüzüne vurmaya başladı heybetli adamın gülümseye gülümseye. Bu yüzden olsa gerek  bir an hafiften gülümsedi heybetliliğine yakışır biçimde.Islaklığına aldırmadan ellerini soktu paltosunun ceplerine. Ağır ama emin adımlarla uzaklaşmaya başladı sokak lambasının yanından. Zaten o da ışığını kapamıştı umursamadan. Ama ne önemi var ki artık yalnızlığın onun için.  Çünkü bu sefer yalnız hissetmiyordu kendisini uzaklaşıp giderken lambadan ağır ağır.

Hem varsın izmarit de yalnız bırakıversin geri dönmemecesine ne olacak sanki diye düşündü.  Sonra cebinden çıkarmış olduğu son sigara paketine baktı. İki , üç dal kalmış ama onlar da zaten içilecek gibi değiller. Parmaklarının arasında şöyle bir buruşturup mazgala bırakıverdi sahte dostunu o an. Bu sefer terkedilen değil terk eden o olmuştu.      

Ne olmuştu peki?  Ne olmuştu da emin adımlarla uzaklaşıp gözden kaybolmuştu derdinin ne olduğu bilinmeyen bu heybetli adam. Yoksa o bitmek bilmez yağmur ile zifiriliği anlık da olsa yarıp geçen şimşek ve yıldırımlar, sonrasında ise gece karanlığının ardından gelen masmavi gökyüzü ve güneşin pırıltısının verdiği gizli fısıltı mıdır bu heybetli adamı tekrar kendisine yakışır bir biçimde heybetli eden…

Kim bilir?

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi