HAYATIN TORTUSU
Kümelenmiş bulgular, aysbergin karanlık yüzünde.
Varoluşumun son çeyreği, yüzümün gülümseyen hüznüne gölge yapan düşünsel kayboluşlar.
Her şey kurgulardan ibaret, beynimin ardına gizlenen gölge oyunlarında.
Güneş ve ateş, yaralarıma yama.
Dingin gönlümü kucaklayan çağrışımlar.
Gizemine tav olup, kendimi lağvettiğim dünya.
Ne çok acı gerçeği vurdun yüzümün tam ortasına.
Her şey yok olmaya meyilli, her şey yaşadığı kadar.
Antik çağdan kalan bir mezar taşında, kuşlara öykünen satır aralarına oyulan bir yaşam hikayesi.
Kaygı ormanlarında sürgün yemiş yeni yetme bir fidanın gün ışığına olan tutkusunun vazgeçilmez coşkusunda tutunduğu toprağı unutması gibi.
Hep mi sitemkâr cümleler, hep mi ağıta meyilli iç sesim.
Sürgün yedim piç bir dal gibi sevgi ormanlarından.
Şimdi güneşe köle olmanın cezası yanan tenimde.
Gözlerimde yorgun bir hasret kurgusu, boğazıma dizilmiş yutkunupta doyamadığım hayatın tortusu.
Verdiğim molalarda ferahlasın içim.
Mutlu bakışlar bırakıyorum gök yüzü maviliğine.
Aldatıcı hayatın ışığına tav olup ağardı saçım.
Kuşlar öter, bir mezar taşına bir hayatın hikayesi düşer.
Kuş cıvıltılarından söz eder kitabeler.
O yüzden lirik bir şiire dönüşür ilâhiler.