ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-06-2023 14:48   Güncelleme : 01-06-2023 15:03

Güneşi Toplayan Adam / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -GÜNEŞİ TOPLAYAN ADAM

Güneşi Toplayan Adam / Gülçin Granit

GÜNEŞİ TOPLAYAN ADAM

“Bak Yusuf!” dedi Avni.

“Sabah akşam kağıt ve naylon toplarız. Beylikdüzü’nün Belediye güzergahı bize aittir. Başkası girip bu konteynırlardan kağıt ve plastik toplayamaz. Orası bizim mıntıkamızdır. Güzergahına sahip çıkacak ‘Höt!’ demeyi bileceksin kardeşim. Şimdi ekmek aslanın karnından, kuyruğuna kadar kaçtı oğlum.”
“Tamam Abi” dedi Yusuf, başı önde eğik, düşündü, düşündü... Her gece ve yıllardır aynı şeyi düşünüyordu. Para biriktirip evlenmeyi… 

Agresifliğiyle bilinen Halil, bu durumdan hiç memnun olmadı. Sermayenin bölünmesinden rahatsız duydu. Diğerleri böyle düşünmüyordu. Birlikte oturup ekmek peynir ve çay eşliğinde bir kahvaltı ettiler. Herkes yatağına çekildi. Sabah karanlığında iş tutulacaktı. Sessizliği yalnız Halil’in duvara çarpan gaz sesleri bozuyordu. 

Basık, sıkıcı gecenin ardından, şiddetli poyraz sabahın aydınlığını hortum gibi aldı götürdü. Damdaki kiremit uçtu, ağaçları kaldırıp yere vurdu. Rüzgâr, Halil’in yakası açılmamış tüm küfürlerini, karayelden gelen poyrazın sırtına yükleyip savurdu. Sabah naylon ve kağıt toplamak zor olacaktı. 

Yusuf bu işi çabuk öğreniverdi. Konteynırın dışında da bulduğu kartonları bir güzel katlayıp çuvalına atıyordu. Büyük marketlerden oldukça çok karton çıkıyordu. 

Her mahallede çokça market mevcuttu. 
O gün Yusuf’un ayakları yağmurdan ıslandı. “Sanırım ilk paramla ayakkabı almam lazım,” diye kendi kendine söylendi. Bugün 100 lirayı cebine indiriverdi. Eve giderken biraz kıyma ve ekmek aldı. Akşama ziyafet vermek istedi. Ne de olsa ilk parasıydı. Bunu arkadaşlarıyla birlikte yemekten zevk duyacaktı.

Akşam eve ilk giden Yusuf oldu. Ekmek arası köfte hazırladı herkese. Bolca soğan kesti ayrı bir tabağa. Oda mis gibi köfte kokuyordu. 

Bu akşamki yemek herkesin neşesini yerine getirmişti. Sinan sazını eline aldı Halil ‘de yanık yanık söyledi. Neye özlemdi bilinmez amma sık sık gözleri doldu. İş başında hiçbir sataşmaya rastlamadı. Herkes son derece mıntıkasına saygılıydı. Yalnız aradan geçen günler içinde parasını biriktiremez oldu. Bu gece uyanık kalmaya karar verdi. Parası sürekli eksildiğinden bunu yapanın kim olduğunu bulmak istiyordu. Bunca emekten sonra annesine dahi para gönderemez olmuştu. Hiç kimseye bir şey söylemeye niyeti yoktu.

O gece sabaha karşı Halil yataktan bir yılan gibi sessiz süzülerek indi. Kısa ve sessiz nefesler alıyordu. Yer yer nefesini tutup yılan gibi tıslayarak nefesini bırakıyordu. Ranzadan süzülerek indi ve duvardaki mantonun iç cebine elini attı Yusuf’un cüzdanından 100 lira çalıverdi. Ardından tuvalete girdi. Yusuf sustu, rüzgar sustu. 

Günler eksilen paralarla geçerken Yusuf ne yapacağını düşünüyordu. Kendisini zehirli bir sarmaşık gibi saran bu düşüncelerden kurtulmanın yolunu arıyordu. Parasının çalınmış olmasından ziyade neden çaldığını merak ediyordu. Halil’i üç defa PTT’den para yollarken görmüştü. Sinirliydi ve memura bağırıp duruyordu. Yusuf onu görmemezlikten geldi. 

Halil her gün biraz daha içine kıvrılıp kapandı. Hiç el ayak değmemiş koyları, derin ve sarp kayalıklarında, zaman denen olgunun kollarında özenle büyüttüğü nadide istiridyesi olan kızı için yandığını ve içinin en derin ve sığ yerlerinden acıdığını sonra öğrenecekti.

Sırtındaki heybe her gün biraz daha ağırlaştı sırtında. Taşıyamaz olunca, saçıldı yere ne varsa. Dökülenler birer böceğe dönüşüp geziyordu vücudunda. Dalgalanan duygu durumu ve mantığı arasında savrulan kara bir sancak vardı görüş alanında. Çekip, sıyıramadığı… Koparıp savuramadığı…

Deniyordu. Olmuyordu işte. Başaramıyordu…
Halil’in telefonu çaldı ve dışarıya çıktı. Yusuf dışarıda arka bahçede sigara içiyordu. Halil’in hıçkırık seslerine şahit oldu. Kızının kötü olduğunu, hastaneye kaldırdıklarını kötü hastalığı olduğunu öğrendi. “Meğerse Halil bunun için para çalıyormuş ha!” dedi.

Ne çok soru vardı, sorulacak Allah’a. Sorular Halil’in dil kıvrımlarında… Evet, sorabilseydi… Derdi; “Neden benim kızım derdi Allah’a?” diyemedi.

O günden sonra Yusuf gün içinde kazandığı paraların tamamını Halil’in cebine bırakmaya başladı. Halil para almak için kalktığında Yusuf’un cebinde hiçbir paraya rastlayamadı. Bir gün iki gün devam eden günler içerinde Halil rahatsızlık duymaya başladı. Cebinde nereden geldiği belli olmayan paralar onu rahatsız etmeye başlamıştı. Elbette bir tahmini vardı. Çok utanıyordu. 

Başı öne eğik Yusuf’un yanına geldi. Sustu... Bakışları yağmur altında kalmış sokak kedisi gibi hüzün yüklüydü. Kızardıkça kızardı. Sözcüklerin eridiği, kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andı yaşanan. Yusuf arkadaşının omuzuna elini koydu ve;
“Bir şey söylemen gerekmez Halil, kızın için çok üzüldüm. Hep birlikte bir şeyler yapmak gerek. O hiç batmaması gereken bir güneş.” dedi.

Editör: Betül Eren 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi