ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-12-2022 00:14

Gri Düşünceler

Yazan: Reyhan Mete Erdoğdu -GRİ DÜŞÜNCELER

Gri Düşünceler

GRİ DÜŞÜNCELER 

Onun, içine akıttığı gözyaşlarına inat; gökyüzü alabildiğince bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra boşaltıyordu içini.

Oysa ne çok ihtiyacı vardı arınmaya, yıllarca biriktirdiklerini kusmaya. Yaşadıklarını bir kenara soyunup yola öyle apakça devam etmeye... 

Ömrü boyunca takındığı memmuniyet maskesi yüzüne yapışmıştı. İstese de çıkarıp atamıyordu. Yanağında ki çukur öyle pervasızca gülümsüyordu. Mış gibi kendini pışpışlayarak yaşıyordu.  

Yirmi yıldır yatağın sol tarafı, kendi sol yanı gibi kas katıydı. Hep son diye diye mış gibi yaşamaya devam etti. Kanayan yaralarını, boğazında düğümlenen sözlerini, sevilmemişliğini ve en çok da kadınlığını; bazanın derinlerine, yorganların altına gizledi. Hayallerini de bir güzel süpürdü.
Ohh miss.  

Gri düşüncelerin içinde; gözü, kirli beyaza boyanmış duvara takıldı. Koca popolu örümcek ağır ağır, ağ örüyordu kendine.

Annesi geldi gözünün önüne, yanağındaki çukur beliriverdi o anda, " kalp krizi geçirirdi heralde temizlik hastası kızıma neler olmuş diye". Sahi ne olmuşdu kızına?   

Elleri, süt beyazı elleri; sararmış, çamaşır suyu yerine tütün kokuyordu. Hayatı gibi çayı da şekersizdi.   

Kumral, dalgalı saçları lavantalı sabun kokmuyordu. Taramaya bile mecali yoktu.
Sanki bir gecede kırağı düşmüştü önce saçlarına, sonra yüreğine. Annesinin okşayan elleri, saçlarını tel tel öpüşü geldi aklına.  Ne garip kimse öpmemişti saçlarını annesinden başka.

Nedenini ve nasılını hiç bilmediği o son tokat bir miad oldu onun için.  

Nemlenen kül yüreği şimdi alev almıştı. Yıllarca sustukları, aldatılmışlıkları, elinden alınan gençliği, emekleri, sebepsiz hor görülmeleri, itilip kakılmaları, omuz omuza verip saklandıkları yerden  ayyuka çıkmışlardı.   

Oysa ne çok isterdi beyaz gelinliğiyle girdiği evden beyaz kefeniyle çıkmayı.

Onunla şımarmayı, iyi günde, kötü günde elele, gönül gönüle vermeyi. Sarmaş dolaş kalp kalbe dans etmeyi. Yeni doğan günü mahmur gözlerle, şarap eşliğinde biraz çakır keyif selamlamayı. Olur olmaz yerde saçma sapan şeylere beraber gülmeyi, okuduğu kitabın altını çizdiği yerleri beraber tekrar etmeyi.... Yine arsız çukur yüzünde beliriverdi.   

Daha gözünün yeşilindeki kahve beni görmeyen adamdan ne çok şey beklediğini anladı.   

Masanın üzerinde duran kırmızı güllere takıldı. Kırmızı gülü hiç sevmezdi. Papatya ve kır çiçeği severdi. " Yazık" dedi. İçine ilişen notu bilmem kaç kez okudu. Yokladı kendini. Sevgi kırıntıları aradı. İçi titredi...   

Çılgın gibi camı döven yağmuru izledi. 
Yağmur içinde kalan son sözleri de yıkadı.
Yirmi yıldır bir kez gelmeyen gül şimdi desteyle tam karşısındaydı. Söylenmemiş ne kadar söz, ne kadar özür varsa küçücük nottaydı. Gözleri ilk kez doldu, yüreği titredi.
Ne garip. Boşanma dilekçesini yazarken hiç titrememişti elleri.    

Gözleri kırmızı güller de... 
Aklında Tolstoy' un o meşhur sözü " Yiyordu,  içiyordu, uyuyordu, uyanıyordu ama yaşamıyordu"
Ve artık o yaşamak istiyordu....


     

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi