GİDERKEN BÜYÜYEN KADIN
Hayat uzun ve bilinmez bir yolculuktu. Kimi zaman bu yolun taşlarına güller serpilir, kimi zamansa adımlarına mayınlar döşenirdi. O yüzden insan, en çok da yol arkadaşını iyi seçmeliydi.
Şeyma, Adnan’a baktı. İçinden geçenleri dillendirmese de birlikte gidilecek daha çok yol var gibi hissediyordu. Ama yol; yılları kovalar mıydı, o yolun sonunda Adnan olur muydu işte onu bilmiyordu.
Bir kavşağın başında durdular. Az önce yağan yağmurun ardından havaya sinen toprak kokusuna, eylülün o melankolik serinliği eşlik ediyordu. Gökyüzü gri, yürekler pusluydu.
Adnan derin bir nefes aldı. Başını hafifçe öne eğerek, kelimeleri usulca döktü:
- Şeyma… Sana söylemem gereken şeyler var.
Seninle yürüdüğümüz bu yolun sonuna geldik. Bundan sonra sen başka bir yoldan, ben başka bir yoldan gideceğiz.
Bu aşkın kaderi de bu olacak… Belki de böyle olmalı.
Lütfen… Sakın ağlama.
Hayat, bazen bir şeylerin bittiği yerde, başka bir şeylerin başladığı yerdir.
Bu karar benim adıma da senin adına da düşünülmüş bir vedadır.
İçimden geçen, artık bu yolda seninle yürümek istemediğim.
Bu yol, bize iyi gelmeyecek… Bunu sen de hissediyorsundur değil mi?
Şeyma başını kaldırdı.
İçten içe beklediği bir sondu bu aslında…
Son zamanlarda gitgide seyrekleşen buluşmalar, kısa konuşmalar, “İşim var” diye kapanan telefonlar,
bir şeylerin eksildiğinin, uzaklaştığının habercisiydi zaten.
Ama her seferinde, “Belki düzelir” demişti.
Hayallere, verilen sözlere olan inancı buna zorlamıştı onu.
Şimdi ise acı bir tebessümle sadece sustu.
Adnan’ın yüzüne uzun uzun baktı.
Tepkisizliği, sükuneti, Adnan’ı şaşırttı.
- Ağlamayacak mısın?
- Dur, gitme demeyecek misin?
Şeyma başını salladı, gülümsedi.
İçinde, “Bu muydu yani? Bunca fedakârlık bunun için miydi be kızım?” diye yankılanan bir iç ses vardı. Ama dudakları suskundu kalbi konuşuyordu.
Adnan ise huzursuzdu.
- Bir şey söylesene. Neden gülümsüyorsun? Yoksa… Sen de mi benden ayrılmak istiyordun? Hayatında biri mi var? Bu suskunluğun başka bir anlamı mı var?
Şeyma’nın sessizliği, Adnan’ın egosunda derin bir çizik bıraktı.
Şeyma usulca konuştu:
- Ne diyeyim ki?.. Herkesin yolu, kalbinin layığına açık olsun.
Dönüp gitmek üzereyken Adnan kolundan tuttu.
- Ama… Ben seni denemiştim, dedi.
Şeyma durdu.
Bakışları buz gibi sesi keskin ve netti.
- Doğru… Ben senin için, hiç gitmeyecekmiş gibi seven, her şeyiyle sana ait bir kadındım. Ama unuttuğun bir şey vardı: Bir gün seni sevmeme rağmen, seni hiç sevmemiş gibi gidebileceğim gerçeği… Sezmiştim bu sonu. Kadınlar hisseder.
Susar, bekler, düzelir belki diye sabreder. Ama artık yeter. Sana son kez söylüyorum: Ne eksik ne fazla…
Herkes layığını bulsun!
Adnan’a bakmadan devam etti.
- Gitmek istiyordun ya… Niye duruyorsun hâlâ?
Ben artık senin dengesizliklerini taşımak istemiyorum. Hayatında önceliği olmadığım birinin, hayatında “seçenek” olamam. Bu yol bitti. Buraya kadarmış.
Arkasına bile bakmadan yürümeye başladı.
Yeterdi artık.
Kırmak istemediği kalpler, onu hep korkak sanmıştı.
Sevdiklerini kaybetmemek adına sustuğu, haksızlıklara göz yumduğu, yerine göre suçu olmamasına rağmen özür dilediği çok olmuştu.
Ama şimdi, kendi kıymetini bilmeyen Şeyma’ya veda vaktiydi.
Adnan bile olsa, hayatında artık canını sıkan kimseye yer yoktu. Kendi canı, herkesinkinden kıymetliydi.
Ve o değer artık geç kalınmış bir hakikatti.
İçinden bir sitemle mırıldandı.
- Beni kaybetmekten korkmayan birinin, beni kaybetmesine izin veririm artık! Canımı hiçe sayanların da, o “canı” cehenneme…
Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.
Artık kendine geç kalmak istemiyordu.
Birileri hep çekip giderdi.
Mesele, yeniden çiçek açabilmekti.
“Ayrılık bir son değil, bazen sadece kendine dönüş yoluydu.”
Ve kulağında bir şarkı sözü çınladı.
“Bırak, kader ve üzüntü kuşları başının üstünden geçsinler.
Onları durduramazsın ama saçlarının arasına yuva yapmalarına engel olabilirsin…”
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz