CEMİL MERİÇ: KARANLIKTAN DOĞAN AYDINLIK
“Dil bir milletin özüdür” der Cemil Meriç. Bu kısa ama sarsıcı cümleyle, bir milletin ruhunu taşıyan en güçlü damar olan dili işaret eder. Fikir dünyasında açtığı yollar, kültüre ve medeniyete dair yorumlarıyla yalnızca bir mütefekkir değil, aynı zamanda bir iç muhasebe ustasıdır. “İdeolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” sözüyse zihinsel esarete karşı başkaldırısının özetidir. Ne Batı’ya hayranlıkla bağlanır ne de Doğu’ya körü körüne sadakat gösterir. Her şeyi akıl terazisinde, kültür filtresinde tartar.
Edebiyatın birleştirici gücüne inanır. Ona göre edebiyat, ideolojinin baskısından uzak durmalı; toplumları ayırmak değil, yakınlaştırmak için var olmalıdır. Bu yönüyle onun düşüncesi, günümüz kutuplaşmış dünyasına bir ilaç gibidir.
Cemil Meriç; Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı ve Necip Fazıl gibi büyük isimlerle birlikte Türk düşünce dünyasının ve edebiyatının temel taşlarından biri sayılır. Kimilerine göre Nurettin Topçu ile birlikte, “fikir edebiyatı”nın öncüsüdür.
Ķökleri derin, düşüncesi geniş olan Meriç, 1916 yılında Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi. Aslen, Balkan Savaşı’nda Dimetoka’dan Antakya’ya göç eden bir ailenin evladıdır. Bu göç, onun iç dünyasında derin izler bırakır. Çocukluk yıllarında Arapça, Fransızca, Kur’an ve ahlak dersleriyle şekillenen bir eğitim alır. Fransız idaresindeki Antakya Sultanisi'nde, hem Batı’nın dilini hem Doğu’nun hikmetini öğrenir.
Lise yıllarını “Benim üniversitem” diye tanımladığı Antakya Sultanisi’nde geçirir. Bu yıllarda Divan edebiyatını keşfeder, düşünsel kıvılcımları burada başlar. Derin düşünce yapısı, entelektüel birikimi ve keskin diliyle tanınan Türk düşünür, yazar ve çevirmen olan Meriç, sorgulayıcı bir yapıya sahiptir.
1933’te yayımlanan “Geç Kalmış Bir Muhasebe” adlı ilk yazısıyla edebiyat dünyasına adım atar. Ancak bu yol kolay olmayacaktır.
Yürümek değil, direnmektir onun anlayışı. İstanbul’da Pertevniyal Lisesi’nde eğitim görürken düşüncelerinden ödün vermez. Yazılarında bazı aydınları kendi medeniyetine yabancı olmakla ve taklitçilikle eleştirince okuldan ayrılmak zorunda kalır. Ardından İskenderun’un bir köyünde öğretmenlik yapar. Hayat, ona hep taşlı yollar sunar; o ise hiçbir engele boyun eğmez.
Fransız Filolojisi eğitimi alır, çeviri bürosunda görev alır. 1943’te ilk çeviri kitabı olan Balzac’ın “Altın Gözlü Kız”ı yayımlanır. Akademide öğretim üyeliği yapar; ancak 1955 yılında, henüz 38 yaşındayken gözlerini kaybeder.
Bu karanlık, onun için bir son değil; yeni bir başlangıç olur. Görmeden ama görerek yazar. Kızı Ümit Meriç'in sesiyle, dostlarının kalemiyle fikirlerine can verir. Gerçekçi, sorgulayıcı, üretken biridir o. Artık kelimeler onun gözüdür, zihni ise en parlak feneri...
Bir düşünce savaşçısı olan Cemil Meriç, yalnızca edebi metinler yazmaz; fikirle mücadele eder. “Bu Ülke”, “Jurnal”, “Kırk Ambar”, “Işık Doğudan Gelir” gibi eserleriyle yerleşik kalıpları yıkar. Batı düşüncesini tanıtırken Doğu’yu savunur. Ne ithal akımlara tapar ne de geçmişin tozuna sığınır. Onun derdi hakikattir. Bu yönüyle azmi, iradesi ve tutkusuyla ilham verici bir insandır.
"Öfke ve sevgi" ile "disiplin ve coşku" kelimelerinde yan yana durur. Entelektüel cehdi, yalnız bir aydının değil; aynı zamanda inançla yürüyen bir fikir işçisinin çabasıdır.
Yorgun ruhlar için bir rehber olan Cemil Meriç'in hayatı, fikirle aydınlanan bir yolculuktur. Düşünceye adadığı ömrü boyunca Batı’yı da Doğu’yu da okur, sorgular ve dönüştürür. O, halkını küçümseyen değil; halkının değerlerini anlayan, geleceğe taşımaya çalışan gerçek bir münevverdir.
Görmeyen gözleriyle, gören zihinlere ışık olur. “Bu kitabı yazmak için geldim” dediği Bu Ülke, yalnızca bir kitap değil, bir millete aynadır. Duygusal ve tutkulu bir yazı stiline sahip olan yazarın eserlerinde, hem öfke hem sevgi vardır.
1983’te eşi Fevziye Hanım’ı kaybeder, ardından beyin kanaması sonucu felç geçirir. Sağlığında basılan son eserleri “Işık Doğudan Gelir” ve “Kültürden İrfana” olur. 13 Haziran 1987’de, 71 yaşında aramızdan ayrılır. Mezarı, eşiyle birlikte Karacaahmet’te, bir fikir çağlayanın sessiz yattığı yerdedir.
Türk düşünce tarihine damga vuran bu büyük mütefekkir, ardında yalnızca kitaplar değil; bir duruş, bir edep, bir direniş bırakmıştır. Kendine has üslubu ve temiz Türkçesiyle dikkat çeken Meriç'in çeviri ve makaleleri birçok dergide yer alır.
Kültüre duyduğu sevda, milletine olan inancı, yanlışa olan eleştirisi onu duygusal ama disiplinli bir düşünür kılar.
Cemil Meriç karanlıkla sarmalanan bir ömrü, ışıkla yontmuştur. O, yalnızca bir yazar değil; düşünen, hissettiren, öğreten bir çağrıdır. Bugün hâlâ fikirleriyle konuşur, satırlarıyla yol gösterir. Onu anlamak; bu ülkeyi, bu medeniyeti, bu dili anlamaktır.
Rahmet ve hürmetle…
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz