ÖYKÜ YARIŞMASI
Giriş Tarihi : 20-08-2022 00:31

Boş Çerçeve

Yazan: Serpil Yalçın - BOŞ ÇERÇEVE - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasına katılan öykü.

Boş Çerçeve

BOŞ ÇERÇEVE

Karanlık ve soğuk. Ağzımdan çıkan nefesimin sıcak buharını hissedebiliyorum. Korku duymam gerekli ama hayır, korkuya dair hiç bir iz bulunmuyor içimde. Belki ürperti. Hani tüyleriniz diken diken olur, hani her defasında  ilk kez ürperiyormuş gibi tepki verirsiniz ya...

İşte şu an sadece ürperiyorum. İlk kez karşılaşmış ve yaşamış gibi.

Çekildiğimi hissediyorum, ara ara gelen bu çekilmelerin süresi uzuyor. Aşağı mı, yukarı mı, sağa mı, sola mı? İşte bundan emin değilim. İğne ucu kadar küçük delikten geçerken canım acıyor. Bir şeyler görmek istiyorum. Hatta bir şeyler görmeye dair inanılmaz bir arzu duyuyorum. Yanımda beliren ışık o kadar güçlü ki, keşke görmeyi dilemeseydim diye düşünüyorum. Keşke görmeseydim dayanılmaz ışık demetini… 

Sıçrayarak uyandığım yatağımda ‘’Ne oluyor ya!’’ karmaşası beraberinde "Ben neredeyim" sorusunu düşürüyor zihnime, zihnimden de dudaklarıma.

Odamın boş duvarlarına bakıyorum bir süre. Buraya taşındığımda arkadaşlarımın "Boş duvarlara bir şeyler asmalısın" diye öğütler verdiklerini anımsıyorum  "Seviyorum ben çıplak duvarları, uyanınca boş duvar görmek istiyorum" diye çemkire çemkire  cevap vermiştim. Sadeliğin zarafetine inananlardanım. 

Belli bir süre sonra duvarlar gerçekten boş görünmüştü gözüme. Annemle çekildiğimiz bir fotoğrafı asmalıyım düşüncesi ile çerçeveciye gidip bir çerçeve bile  satın almıştım. Aklımdan düşünceler geçerken...

  - "Zeynep hadi kalk" Diye kendi kendime sesleniyorum. Her sabah güzel kahvaltı kokuları ile kuşatılan evim bu gün sadece kar kokuyor. Soğuğun bir kokusu var. Hiç duymadınız mı yoksa?

Sadelik ve kokular beni tanımlayan en önemli konu başlıkları. 

Annem, ah canım annem "Ayrı eve çıkma sakın özlerim, evlenince zaten ayrılacaksın ben hasretine nasıl dayanacağım? Sen çok üşürsün hem "diyen annem. İki sokak aşağı taşınma şartıyla izin vermişti ayrı eve çıkmama. Annemin de belirttiği gibi gerçekten çok üşüyen bir insan oldum hayatım boyunca hatta hep üşüdüm.

Yataktan ayağa kalkıp buz gibi zeminde hissiz bacaklarımı germeye çalışıyorum. En iyisi bugün anneme gideyim çok özledim. En son ne zaman görmüştüm sahi? Hatırlayamıyorum. Aslında şöyle güzel bir kahvaltı yapsam fena olmazdı ama annemin muhteşem kahvaltısı varken şimdi kim uğraşacak...           

Eşofmanlarımla evden çıkıp, ailemin evine doğru giderken sarı çiçekli yazmasından tanıyorum annemi. Karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Her zaman yürüdüğü gibi değil, sakinlik yok yürüyüşünde. Sakin ve acele etmeden işini görenlerdendir annem… 

‘Anne! Anneeee’ avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Kalabalık sokağa karışıp, kayboluyor sesim. İyi ama nereye gidiyor ki? Bakkal ters tarafta kaldı. Mahallemizin emektar bakkalı, çocukken her sabah ve her akşam ziyaret ettiğim tonton bakkal amca... Taze ekmekler geldiği zaman bana ayırırdı her sabah sıcak ekmek kokusu ile doyardım her sabah eve gidene kadar kıyısından küçük küçük koparırdım hatta.

Belki yakalarım diye adımlarımı hızlandırıp koşuyorum arkasından. 

Daha zayıflamış geliyor annem gözüme. Lanet olsun! Ne zaman gördüm ben en son annemi? Dün gece üşüyüp, gitmekten vazgeçmiştim onu görmeye. Yok, bir doktora görünmeliyim hafızamda bir sorun olmalı. Yirmi beş yaşında bir kız bu kadar unutkan olmamalı. 

Uzun çam ağaçlarının olduğu yola doğru yavaş adımlarla giden güzel annemin peşine takılıyorum. Mahallemizde en sevdiğim yer  burası. Ağaçlı yolda yürürken bambaşka bir zamana ait gibi hissedersiniz kendinizi. Kış yaklaştığında gelip dökülen kozalakları toplardık.

Rengârenk boyamak isterdim ben kozalakları. Annem, birkaç tane ayırırdı boyamam için geri kalanları sobayı tutuşturmak için kullanırdık. Benim için sadece kozalak toplamak için ideal bir yer değildi.

Daha çok nefes çeker, daha çok yürümek isterdim buraya geldiğimizde. Sihirli bir orman perisi birden bire karşıma çıkacak gibi hissederdim. 

 ‘’Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,

Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,

Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.’’ Yahya Kemal’in dizeleri döner dururdu zihnimde.

Annemin ayakkabılarına ilişiyor gözlerim, ben aldım geçen sene ilk maaşımla bu ayakkabıları. Ah!  Nasıl sevinmişti.

Tabii ya! Annem mezarlık yoluna girince anlıyorum nereye gittiğini. Ananemi kaybedeli iki ay oldu. Annem, annesine koşuyor. Demek ki her yavru hep annesine koşuyor. Ben şuan anneme, annem annesine.

Yine ters tarafa yönelince bir gariplik çöküyor üzerime. 

Ana annem dedemin yanına gömüldü. Yüz dört  numaralı tali yol  arkada kaldı.

Annem, daha önce hiç gitmediğimiz mezarlık tarafına yöneliyor ve sanki bir şey düşünüyormuş gibi kafasını gökyüzüne kaldırıyor. Güzel yüzü çökmüş! O sırada gözünden mimik sizce   dökülen gözyaşlarını fark ediyorum.

Seslenmeye devam edecekken " Anne " Hitabım, çığlığa dönüşüyor. Atamadığım çığlık yüreğimde bir yerlerde saplanıp kalıyor.     

Okuduğum mezar taşı ile boğazım arasında bir köprü kuruldu o an. 

Zeynep AYDIN !..Zeynep, Zeynep, Zeynep. Yankılanıyor zihnimde bu isim.

Dünya ters yüz olurken yer ayaklarım altından kayıp gitmiş gibi denge sorunu yaşadım. Bir dal aradım. Tutunacak bir dal parçası...

Arka arkasına ense kökümden tutulup, kaldırıldım ve  savrulup tahtalara çarptı kafam art arda. Kaç zaman böyle devam etti bilmiyorum. Tam kendime gelmişken bu seferde, kaynar sular boşalıyor bedenimin her yerine. Beynim yerinden çıkacak gibi. Can denen bir şey varsa tekrar tekrar girip, tekrar tekrar çıkıyor bedenimden. Savrulup bir ağaç dalı gibi orantısızca yerden yere çalıyor rüzgâr beni, ya da benden arta kalanı. 

İşte o an...

Hatırlıyorum… 

O uykudan hiç uyanamadığımı. Kalbim, ben kadar genç ve sağlıklı değilmiş demek ki. Uykuda öldüm. Hafız komşu annem ölünce kafamız tahtaya çarpacak derdi hep. Ben de alnımızı çarpacağımızı düşünürdüm. Ense kökünden böyle tutulup yerden yere çarpılacağımı hiç aklıma getirmezdim. 

O kadar  mı derindi  ki uykum? Öldüğümü bile anlamadım. İnsan öldüğünü anlamaz mı?

Anne, sesi bir kez daha dökülürken dudaklarımdan yaşadığım azap ağır geliyor. 

Annem toprağıma sarılıp bir kaç avuç toprak alıyor. Eskimiş pardösüsünün ceplerine sıkıştırıyor. Islak toprak çamur lekeleri ile iz bırakırken soğuktan donmuş dudakları kımıldıyor. 

Annem! Annem! Anne...

Üşüyüp görmeye gitmeye üşendiğim annem. Kına gecemde ağlayacaktı annem. Onca yolu üşüyerek, üşenmeyerek beni görmeye gelen annem... 

Böyle bir mezarlık köşesinde sessiz sessiz, ağlamayacaktı. Ağlamamalıydı.

Kaldı işte kıyafetlerim dolapta,

Sıcak ekmeğim bakkalda, 

Kozalaklarım çam ağaçlarında 

Kitaplarım raflarda 

Bedenim bu dünyada 

Aydınlığım, karanlıklarda

Boş çerçevem…

Duvarda.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi