BİR KİTAP : MUTLU SONLARIN BEKÇİSİ / BARBARA DAVIS
Size, Barbara Davis’in “Mutlu Sonların Bekçisi“ kitabından bahsetmek istiyorum.
Kitaptan söz etmeden önce, çok akışkan bir konusu olduğunu ve haliyle hemen bitsin istemeyeceğinizi söyleyebilirim.
Kitabın Konusuna gelecek olursak…
Aynı kaderi paylaşan iki insanın hayatına tanıklık ediyoruz kitapta. Öncelikle Roby'den başlamak istiyorum. Annesiyle arası iyi olmayan Roby, nişanlısının askerde kaybolmasının ardından hayatına kaldığı yerden devam eder ve yapmakta olduğu sanatı için dükkan açmaya karar verir. Kiraladığı dükkanda bir kutu görür ve onu dükkan sahibine teslim etmek ister. İşte, böylece Soline’in hayatına tanıklık ediyoruz. Tabii, Soline Roby'e göre daha çok çileler çekmiş bir kadın. Nazilerin Paris'i işgal ettiği dönemler de yaşadığı savaş nedeniyle ve o dönemler diktiği gelinliklerle tüm gelinlere şans getiren bir gelinlikçi olarak anılıyordu.
O dönem, her şeye rağmen ve yaşanan savaşta ambulans şoförü Anson’a aşık olur. Savaştan kaçmasına yardımcı olan Anson, ailesinin yanına yollar Soline’yi fakat burada Anson'un oyunuyla, Anson'un öldüğü haberini alan Soline kayınbabası tarafından istenmez ve şehiri terk eder.
Soline, daha sonra yanına sığındı bir başka adamın yanında kalır fakat bir çıkan yangın nedeniyle kutuyu kurtarmak isterken elleri yanar ve böylece eldivenle hayatına devam eder.
Tekrardan Roby'e gelecek olursak; araştırmalar sonucu Anson'un ölmediğini öğrenir, yaşadığı yeri bulur ve yaşadığı şokla her şey yavaş yavaş açığa çıkar ki, Soline aslında Roby'in büyükannesidir. Böylece, her şeyin açığa çıkmasıyla Soline hem kocasına hem kızına kavuşmuş olur. Bu arada, Roby, aylar önce kaybolan nişanlısı Hux Anson'u araştırmalar sonucu bulur ve kitabımız herkesin mutlu olmasıyla son bulur.
“Kanunsuzluğun ve vahşetin büsbütün kapsamını algılayamıyoruz. İnsaniyetin temeline dair bir eksiklik.”
"Ben ileriyi göremiyorum. Ben hiçbir şey göremiyorum. Gelecek sanki öylece, kayıp gitmiş."