ANI
Giriş Tarihi : 25-02-2023 13:19   Güncelleme : 25-02-2023 20:25

Abi, Yarın Pizza Yiyelim mi?

Yazan: Mehmet Şahan -ABİ, YARIN PİZZA YİYELİM Mİ?

Abi, Yarın Pizza Yiyelim mi?

ABİ, YARIN PİZZA YİYELİM Mİ?

Ben Fatih Kara. Amasya’da, üniversitenin Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümünde okuyorum. Yarı yıl tatili için Adıyaman'a ailemin yanına gelmiştim.
Tatilin son günü ailemden ayrılacağım diye hiç uykum gelmiyordu. 
Kız kardeşim Elif de benim gibi düşünüyor olmalı ki onun da uykusu yok gibiydi.

Elif, dört kardeşin en küçüğüydü. Hepimiz onu çok seviyorduk. Ancak, ben daha çok seviyordum.

Gece saat on bir sıralarında abim, ablam, annem ve babam odalarına gidip yattılar. 
Sadece Elif ile ikimiz uyuyamadığımız için salonda sohbete daldık. 
Öyle bir dalmışız ki saat gecenin üçü olmuş. 
Ne kadar da çok konuşacaklarımız varmış, biz bile şaşırdık.

Bir ara “Elif, unutmadan seninle şöyle güzel bir fotoğraf çekinelim mi?” dedim.
"Evet, abi! Evet, evet." diyerek boynuma sarıldı. Öyle sevindi ki yanaklarımdan kaç defa öptüğünü sayamadım.
Resim çekindikten sonra Elif, “Abi yarın pizza yiyelim mi?” diye fısıldadı. 
"Olur tatlım, olur canımın içi elbette yeriz." dedim.

Bir kez daha sevinçten havalara uçtu ve yine sıkı sıkıya boynuma sarıldı.
Öyle bir sarıldı ki binayı sarsıyor zannettim. 

Tarih altı Şubat iki bin yirmi üç, saat sıfır dört on yedi.
İşte ne olduysa o anda oldu! 
Ömrümde duymadığım korkunç bir gürültü ve sarsıntıyla birlikte kendimizi, birbirimize sarılmış halde üzerimize çöken binanın altında bulduk.
Her taraf karanlık, her taraf toz kokusu.  Hiç bir şey görünmüyor. 
Bir süre 'öldüm mü acaba?' diye düşündüm. 
Sol tarafımda bir ağırlık hissettim. Sol kolumun üzerinde Elif’in olduğunu anladım ama hareket ettiremiyorum. Ayrıca ayak bileklerimin de sıkıştığını anladım. 

Sol kolumun ve ayaklarımdaki acıyı hissedince ölmediğimize karar verdim.
Sağ kolum boşta. Etrafa dokunarak olanları anlamaya çalışıyorum.

Elif’in başı kolumda, boynu ve göğsünün üzerinde kolon olduğunu hissettim. Biraz daha etrafı yollarken Elif’in ayaklarını da buldum. 
O ara Elif benden su istedi. Ancak O’na su bulmam mümkün değildi. 
O sıralarda kar yağıyormuş, ama ben ateşler içinde yanıyordum!

Ne zaman geçiyor ne de ışık sızıyordu! 
Tek yapabildiğim kardeşimin acı çekmemesi için kolumu kıpırdatmamaya çalışmaktı.

Onun, kolumun üstünde yatarken rahat edeceğini düşünüyordum.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. 
Bir ara Elif’in ayaklarının buz gibi olduğunu fark ettim. Elimi burnuna dokundum, burnu da buz gibiydi. 
Birden bire ürperdiğimi, titremeye başladığımı hissettim.
Evet, Elif ölmüştü!
Acaba ben de ölecek miydim? 
Beynimde bin bir türlü sorular uçuşmaya başladı..

Beynimi en çok meşgul eden soru; 'Ya bizi bulamazlarsa ya buradan çıkamazsak?' sorusuna cevap bulamamak tüm ümitlerimi bir anda bitiriyordu.

Hava aydınlanmış olacak ki baş tarafımda hafif ışık geliyordu. Derken bağıranlar, çağıranlar! Koşarcasına gelen ayak sesleriyle irkildim!
"İmdat! Yardım edin!" demeye başladım ama beni duyan yoktu!

Sesimi duyurmaya çalışırken kurtulmak ümidiyle çabalamaya da başladım.
Bir ara birisi sesimi duymuş olacak ki; “sessizlik, sessizlik” diye bağırdı. 
Ben; "İmdat! İmdat!" demeye devam ediyordum.
"Seni duyduk, korkma! Seni kurtaracağız, sakın korkma!" dediklerini işittim.
-Yanında başka kimse var mı?

-Evet, kız kardeşim var.

-O da yaşıyor mu?

-Bilmiyorum, önce yaşıyordu şimdi uyuyor.

-Tamam, anladık! Sakın korkmayın, ikinizi de çıkaracağız oradan.

Son duyduğum ses sanki babamın sesiydi. 
Evet, babamın sesiydi. Şimdi birazcık ümitlenmeye başladım;
-Baba, kurtar bizi baba!..
-Tamam oğlum, korkma kurtaracağız sizi! 

-Baba, ne olur çabuk olun kurtarın bizi! Kımıldayamıyoruz, nefes alamıyoruz.

-Tamam oğlum, tamam! Biraz daha dayanın. Afad ekiplerini bekliyoruz, birazdan gelirler.

-Baba, ne olur çabuk olsunlar.

***
Bu konuşmalar her beş dakikada bir tekrarlanıyordu ama o her beş dakika bana sanki yıl gibi geliyordu.
Artık ışık da yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Belli ki akşam oluyordu ama hâlâ ekipler gelemediler.
Bir süre sonra yine karanlığa gömüldüm.
Karanlıkla birlikte ümitlerim de kararmaya başladı.  
Hava buz gibi, gece dondurucu bir soğuk var. 
Zaman ilerledikçe kolumda ve ayaklarımdaki baskı artıyor, baskı arttıkça da acılar dayanılmaz hale geliyordu.
Gece olmasına rağmen dışarıda sesler hiç kesilmiyordu. 
Sürekli bize:

-Dayanın, yarım saate kadar gelecekler. Kendinizi bırakmayın, ümidinizi kaybetmeyin gibi şeyler söylüyorlardı.

Ancak bu sözleri o kadar çok tekrar ettiler ki benim için hiç bir inandırıcılığı kalmamıştı artık. 
Hava tekrar aydınlandığında babam yine bizi teselli etmeye devam ediyordu.
Ancak ben tüm ümidimi kaybetmiştim artık. Kolumun üzerinde yatan kardeşimin etinin kaskatı donduğunu fark ettim. 
İşte o an kesin olarak böyle acılar içinde öleceğimi düşündüm. Zaman ilerledikçe kolumu ve ayaklarımı hissetmemeye başladım. Ama acılar tüm vücuduma yayılmıştı. Dayanacak gibi de değildi.
Babamın; “Biraz daha dayanın şimdi gelecekler." gibi sözleri de artık anlamını yitirmişti.

Böyle acıyla kıvranarak ölmek istemiyordum. Zaten nefes almaya çalışırken göğsümün yırtıldığını sanıyordum.
Bir yandan da dışarıda hararetli sesler hiç kesilmiyordu.
Son bir kez tüm gücümü toplayarak;
“Baba, nolur kafama sık beni kurtar!" diye bağırdım.
Daha sonrasını hatırlamıyorum.
Gözümü ilk açtığımda hastanede olduğumu anladım.
Babam, abim ve amcalarım yanımdalar:
-Baba, Elif nerde?    Elif’e ne oldu?

-Sakin ol oğlum. Afad ve tüm ekipler Elif’i de kurtarmaya çalışıyorlar.

-Annem, ablam! Onlar neredeler?

-Onları da birazdan kurtarırlar inşallah. Sen merak etme, telaşlanma.
O sırada kalkmaya çalışırken sol kolumu ve ayak bileklerimi hissedemedim.
Bu arada sağlık görevlileri sık aralıklarla gelip muayene ediyor aileme bilgi veriyorlardı. Bir ara verilen ilaçların etkisiyle uyumuşum ya da doktorlar bilerek uyutmuşlar. 
Uyandığımda hastaneye gelişiminin üçüncü günü olduğunu, söylediler. 

Beni ilk muayene eden doktorun yanında başka doktorlarda vardı. Bunlardan biri ortopedi uzmanı diğeri ise psikiyatri uzmanı imiş.
Ortopedi doktoru muayene ettikten sonra babama bilgi verip gittiler. Yanımda sadece psikolog kaldı. Biraz sohbet ettik. Böyle büyük afetlere maruz kalmak insanın elinde olan bir durum olmadığını, özellikle depremde ölenlerin şehit olduklarını, bizim bu duruma müdahale gücümüzün olmadığı gibi şeyler söyledi. 
Ardından ailemle ilgili bilgi almaya çalıştı.
Ancak ben kötü bir şeyler söyleyeceğini hissettim. 
Benim sakin olduğuma kanaat getirmiş olmalı ki:
-Fatih' ciğim, sakın üzülme! Ablan, kız kardeşin ve annen deprem şehidi oldular. Onlar için bol bol dua edelim. Mekânları Cennet olsun inşallah.
İşte o an tekrar tekrar enkazın altında kaldığımı hissettim. 

-Amin, hocam inşallah. Mekânları Cennet olsun, diyebildim.

-Ayrıca, Allah’a şükredelim ki abini ve babanı sana bağışlamış. Bak onlar her an yanındalar. 
Psikolog ile tedavi süreciyle ilgili biraz daha sohbet ettikten sonra abim ve babamı içeri aldı ve kendisi odadan ayrıldı.
Babam, bu hastanenin tedavimiz için yeterli olmadığını bu yüzden Ankara’ya gideceğimizi söyledi.
Aynı gün uçakla Ankara’ya geldik. Etlik Şehir Hastanesi ortopedi servisinde tedavi altına alındım. 
Şu an hastanede dördüncü günümüz. Ayaklarım düzeldi, yürüyebiliyorum.
Sol kolumda doku kaybı olduğu için kolumu oynatmıyorum. Sadece sol elimin parmakları çok hafif kımıldıyor.
Ortopedi doktoru yüzde doksan kolumun da iyileşeceğini söyledi.
Şu an fizik tedavi süreciyle tedavim devam ediyor. 
Babam bir an olsun beni yalnız bırakmıyor.
Her gün ziyaretime gelen misafirler de benim diğer moral kaynağım olmaya devam ediyorlar.

Bu yüzden Allah’a sonsuz şükrediyorum.
Herkesten Allah razı olsun inşallah.
Şimdi hem fiziki olarak hem de ruhen kendimi daha iyi hissediyorum.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi