SEV DELİSİ KADIN
Bakırköy Kız Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencisiydim o zamanlar…
Birinci sınıfta tüm bölümlerden temel dersleri görürdük; yıl sonunda ilgi alanımız, başarı durumumuz ve öğretmenlerin kanaat notuna göre asıl branşı seçerdik.
Ben biçki-dikiş işlerinden pek anlamazdım. Zar zor bir etek, bir gömlek dikebilmiştim; o kadar. Kalıp çıkartma kısmı tamamdı; ama iş dikişe gelince, ince ince teğellemek, sonra o parçaları kusursuzca birleştirip tamamlamak sabır işi… Sevene güzel, ama bana zor ve sıkıcı geliyordu.
Hiç unutmam, okul bir gün etek dikmek için düz renk kumaş istemişti. Üç kızı okuyan bir evin çocuğu olarak annem dışarıdan kumaş almaya güç yetiremeyince çeyiz sandığını karıştırdı. Sadece beyaz düz bir kumaş bulabildi. Benim ilk dikiş acemiliğim de o beyaz kumaşla başladı.
Etek mi beni dikti, ben mi eteği; hâlâ bilmiyorum.
Elim iğneden kanar, beyaz kumaşta istemesem de iz kalırdı. Beyaz iplik hemen kirlenir, teğeller görünür, dikişte lekeler belli olurdu. Beyaz kumaş zamanla kreme dönerdi yani…
Epeyce azaplı bir süreçti hem benim için hem de dikiş öğretmenim için.
“Bula bula beyaz mı buldun?” dediğinde utanır, “Başka yoktu.” bile diyemezdim.
Ama yine de güzel şeyler öğrendim. Kalıp çıkarabiliyordum artık…
Ev ekonomisi dersi daha çok ilgimi çekerdi; yeni yemekler öğrenmek, yemek terbiyeleri, sofra düzeni… Merakla beklerdim o dersi.
Resim dersiyle de aram yoktu. Çizim yetenek ister, bende yoktu. “Cin Ali”den hallice çizerdim.
Bakırköy’de okuduğumdan, sınıfta bazı Ermeni kız öğrenciler de vardı. Din ve kültür farklarına rağmen çok güzel dostluklar kurmuştuk. Çoğunun yeşil gözleri, sarı saçları aklımda kalmıştır. Ne de olsa biz çoğunlukla esmer ve kahverengi ya da siyah gözlüyüz.
Onlar bazen domuz etinden bahsederdi, biz “ıyy” diye tepki verirdik. İnadına haftasonu domuz etli menülerini anlatırlardı.
Formalarının içinde sakladıkları küçük haçlar bize ilginç gelirdi. Hatta merak edip Bakırköy meydanındaki kiliseye gidip dilek tutup mum yaktığımız, Meryem Ana resimlerini ve kürsüdeki koca haçı görmek için içeri girdiğimiz de olmuştu…
Gençlik işte.
Okul çıkışında bazı kızlar paraları varsa meşhur iskenderciye giderdi.
Bizse, “Biz tokuz, biz gariban çocuğuyuz.” deyip gülüşürdük.
Ertesi gün bir gazoz içebilmek için bir saatlik yol parası yerine yürüdüğümüz çok olmuştur.
Farklılıklar arasında güzel dostluklar, güzel anılar kaldı bize.
Bir de… Kız meslek lisesi çıkışında kız tavlamak için soteye yatan “Avareller” vardı. Neyse, o kısma girersem çıkamam şimdi…
Bilmem, bütün bunlar nereden aklıma geldi? Oysa doğrudan staj kısmına geçecektim.
Ama demek ki bunların da yazılması, hatırlanması gerekiyormuş…
Evet, sonunda branşımı seçmiştim.
Giyim hocasıyla çocuk gelişimi hocası arasında benim için tartışma bile çıkmıştı.
“Yaratıcılığı çok iyi,” diyordu biri.
Ama ben çocukları seviyordum, çocuklarla aram hep iyiydi.
En nihayetinde Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’ne geçmiştim.
Okulun üç günü ders, iki günü stajdı.
“yardımcı anaokulu öğretmeni” olarak staj yapacaktık.
Bazı arkadaşlarımız, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin içinde, orada çalışan doktor ve hemşirelerin çocuklarının olduğu anaokulunda staj hakkı kazanmıştı.
Bir gün öğretmenimiz hep birlikte staj yerini görelim diye bizi yürüyerek hastanenin kapısına kadar götürdü.
On beş yirmi dakikalık bir yürüyüştü.
Kızlar korkudan birbirini korkutuyor:
“Ya bizi keserlerse?”
“Ya saldırırlarsa?”
Ne de olsa “deli” dolu bir yer.
Hababam Sınıfı gibi firar etmeyi bile düşündük ama “yemez” tabii. Disipline gidip tasdiknameyle okuldan gönderilmek de var…
Kapıda, öğrenci bile olsak, polis kontrolünden geçtik.
Kahkahalar, çığlıklar, tedirginlik…
Güle oynaya ama korkuyla girdik içeri.
İçeri girer girmez, bir adam eline tencere kapağını almış, direksiyon yapmış:
“Dadi dadi, dütt dütt! Kenara çekilin!”
Aklınca korna çalıyor!
Biz de çığlık çığlığa yol verdik.
Acemi şoför ne de olsa, üstümüzden geçmesin diye…
Biraz ilerde biri yol kesmiş, “Sigara var mı?” diye bağırıyor.
Bir başkası çimenlere yatmış, gökyüzüne bakıp “gak gak” diyor; belli ki kendini kargayla dost bellemiş…
Gülüşme ve tedirginlik karışımı bir halde iç kapıdan geçtik.
Öğretmen, “Öğle yemeğini burada yiyeceğiz.” deyince hepimiz bir hayli gerildik.
Kol kola, adım adım ilerliyoruz…
Öğretmenin de biraz aklında zoru olmalıydı; başka staj yeri mi kalmadı?
Tam o anda bir kadın çıkageldi.
Orta yaşlı, oldukça dağınık, görünüşü pek “normal” olmayan bir kadın…
Elimi tuttu.
“Beni sevin… Beni sevin!” dedi.
Sonra ellerimi yüzüne götürdü. “Sev beni, sev!” diye tekrar etti.
Nabzım zirvede… Korkudan titriyorum.
Elimi çekemiyorum, ölü taklidi yapar gibi gülümsüyorum.
Kolaysa çek bakalım o elleri, deli bu!
Sonra “Ne güzel gözlerin var senin.” dedim.
Gülümsedi. Gitti.
Derin bir nefes aldım.
Tam o sırada bir arkadaşım kadından korkarak kaçmaya başladı, çünkü aynı kadın onun yanına gitmiş, “Beni sev! Beni sev!” diyerek peşine düşmüştü.
Arkadaşım korkudan kaçtı, kadın da onun peşinden…
Doktorlar, hasta bakıcılar arkalarından…
Kadın kızı yakaladı, sımsıkı sarıldı.
Bırakmıyor.
Dilinde hep aynı nakarat: “Beni sev… Beni sev… Beni sev…”
Zor ayırdılar.
O olaydan sonra kimsede iştah kalmadı, yemekhane faslı yalan oldu.
Akşama kadar çubuk krakerle idare ettik.
Doktor, “Bunlar zararsız hastalar, diğerleri farklı katta.” dese de…
Gördüklerimiz korkmamıza yetmişti.
Sonra bahçenin biraz ilerisindeki anaokulunu da gezdik.
Okula geri döndüğümüzde kendimizi neredeyse cennette gibi hissettik.
O gün hepimiz aynı duayı ettik: “Allah’ım, staj yerimiz Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi çıkmasın!”
Her ne kadar çocuklar için ayrı bir bina, servisle ulaşım gibi çözümler söylenmiş olsa da…
Yıllar geçti.
Ama hâlâ aklıma gelir o kadın:
“Beni sevin… Beni sevin…” diye dolaşan o sev delisi kadın…
Psikologların dediği gibi: “Asıl hastalar gelmez bize, onların hasta ettikleri gelir.”
Ve çoğu ruhsal çöküşün temelinde, meşru acıları yaşamayı reddetmek yatmaz mı?
O sev delisi kadın da kim bilir ne sevgisizlikler yaşamıştı…
Küçük bir dokunuşa bile böyle aç, böyle muhtaç kalmıştı…
Kim bilir…
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz.