ŞİİR
Giriş Tarihi : 17-10-2022 19:02

Haydi Sil Artık

Belgin Şimşek - HAYDİ SİL ARTIK

Haydi Sil Artık

HAYDİ SİL ARTIK 

Toprakta tomurcuktun  
karnı doyunca 
yapraklarınının  yatağından 
kaçan arıyım diyemedim.

Sen başını görmüşsün 
bu rüyanın, 
ben sonunu bilemedim.

Güneş'le Ay arasına 
girmiş Dünya gibi,
çekim kilidimdin
algılarım şaşkın

Kalbimin yüzeyine çarpan bu ışık nedir ki ?

Nasıl da iç çekiyor 
cılızca  yüreğim  
affedilmeyecek kadar 
mahkumunken
Doğru yanlıştan yorulup sırtını böldürebilir mi? 

Ya şu prangalar ışıltılı bir anahtarı çaresizce uzanan kollarıma  
flört ettirebilir mi?

Ahh bedenimin akışındaki bu tıkanıklık,
bu kopukluk...

Kapanmaz yaraların okunmaz reçetesi.

Eyyüb'ün sabır yorgunluğu, 
Lokman'ın denize attığı şifa eksiğim...

Dağıldı meridyenim...

Vicdanımın damağında  tattığım en acı doku bandısın bu sıyrıklık çapraşıklık.
Dilimin bağlarındaki kısıtlı baskı
Bu temas eksikliği 

Akar gider, geçer biter.

Danedir yeniden filizlenir,
unutur gider dedim.
Issız iç güdümle bilemedim.

Bakamıyorum, uçamıyorum,
kırk yama var 
düğümsüz kanatlarım.

Nerede rüzgarın esintisi,
hani hani 
mavinin gezintisi ?

Umut üzülür,
vakit dövüşür,
tan atışır,yağmur kızışır, güneş söner,
karada mı havada mı
nerede,
hangi çizgide kesişecek miyiz 
söyle hangi arazide?

Ahhh!
zifiridir o yollar,nasıl da korkarım.

Bir feryat içimde,
bir inilti.
Korku kışkırtır,
yalnızlık küstürür, 
içimde bin küfür. 

Yaralayana,
dağlayana.
Bu düello,
bu basınç, 
bu sıkışma,sersemleştim ve  sokak kapım açık,
geceler siyahın 
en kuytusu.

Ve imdat eder bütün  duygularım.
Delibaş inadıyla 
kalbimin kanadına
 vura vura. vura 

Ulan kavuşacaksın, diyorsun içinden.
Hangi yaradan 
kanarsan kana
iliklerinden şah damarına, kadar  kesik içindesin.
Sonunda yatıracaklar seni hasretin tabutuna.

Baktım,yıllar sonra
anımsamam dediğim  sevdanın uykulu gözlerine gurbeti içirmişim.

Sağanak sağanak gürültülü yıldırımlar eşliğinde.

Kıyamam,
kıyamam dediğime
kıyameti üflemişim .

Gücendi şefkatim,  takıntım,tutkum ömrüm gitti ulan, ömrüm gitti.

Can parçama,şükrüme 
lezzetime,hazineme,
cümle cümle ağıt kokuyordu kopardığım hüzün çiçeklerinden.

Soruyordu niye niye ?

Öyle derin bir yerme var ki
utancımın kızarıklığında.

Aynalara baktığımda 
 zor kendime geldim.

Teke tek çarpıştı kendimi dövüşlerim.

Mermerlerle sınanmış  heybetin üzgüsü var
ay yüzlüm de.

İbadetse seni sevmek,
yoksulluğun 
kaç kulaç söyle söyle?

Nefesimdesin,
gözünün nehirlerinden
çeşme gibi akan gözyaşlarının nuruyla 
aşk eder.

Sersemlemiş günahlarıma,korkularıma 
abdest alırım.

Pişman olacaksın demiştin 
hasret kalacaksın, kalbimin toprağına.

Yeter artık  
kaburgamda ezilmemiş 
doku  bırakmadın.

Can kırığıyım,
kırığısın 
yere düşen en ince  parçacıklarında,
parçamda bile geçmeyen buğu
Islak imzamsın...
Yağmurun yaprağa toprağın güneşe kutsalı gibi 
özlem yoğunluğumun 
vuslat yakınlığısın.

Evet alt ettin.
Bu bakış,
bu,bu nazar.
bu ışık,
bu renk.

Ayna kadar gerçek,
buz kadar soğuk
bu yansıma.

Haydi uyandır beni 
bu acı uykusundan!

Yeni keşfettim,
yeni fark ettim,
keskin virajsın, unutulmazsın,
pes ettim,işte pes ettim.

Yüreğimdeki dağları deprem gibi sallıyorsam 
tomurcuklarına  dokunduğum  
perçemin  solgunluğuna.

Aşkı tek taraflı ağlattım. 
Bu yükü taşımanın feryadına say.

Haydi sil artık
parmak izini  yanağımın yanağının sayfalarından.

Yaralar yaşlanmaz derler 
bilirsin.

Evet pes ettim.

Ben kaybettim gururumu.
Kara elmasım oyyy, cesedime ağıt yakan 
kefen taşıyıcım,yaralı ülkem.

Bari beni ,seni ,
bu yakınsal örtüşmeyle en derin örgüleriyle  bağrına basan 
özgürce çiçek açtıracak  sevmeyi bilen toprak kazansın.
Kazansın...


 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi