ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-01-2023 16:48

Hayatı Okuyan Nida'nın Öyküsü

Yazan: Necla Polat Hasbutcu -HAYATI  OKUYAN NİDA' NIN ÖYKÜSÜ 

Hayatı Okuyan Nida'nın Öyküsü

HAYATI  OKUYAN NİDA' NIN ÖYKÜSÜ 

Yaz mevsiminin son demleriydi.
Köylüler kış hazırlıklarına başlamışlardı bile.
Kimisi buğday kaynatıyor, kimisi değirmende un öğütüyor, kimisi de akarda evinin halısını ve kilimini yıkıyordu.

Beyaz tenli, hafif etine dolgun, tombalak bir kız vardı, onu diğer kızlardan ayıran özellik, okumaya hevesli oluşu, hassas ve aynı zamanda da içine kapanık olmasıydı. 
Kendisi köyde doğmasına rağmen, köy işlerini yapmakta zorlanıyor, güç yetiremiyordu.
-Nida!..
diye seslendi babası.
Belli ki bir haberi vardı, çünkü ne zaman  seslense ses tonundan anlıyordu babasının ne diyeceğini:
-Buyur, baba?
-Kızım, ben seni ortaokula yazdırdım.

Bu haber karşısında nutku tutulmuştu.
Gece uykusu gelmedi, sabahlara kadar hayal kurdu, okulda olduğunu, arkadaşlarını ve öğretmenlerini düşündü.

Fakat kafasında takılı kalan iki sorunu vardı.
İlkokul gibi olmayacaktı burası, derslerine daha fazla özen göstermeliydi, konuşmasına ve hareketlerine dikkat etmeliydi.
Göz önünde olunca sürekli izlenmesi normaldi.

Koskoca köyde iki kız çocuğunun okuması, dikkat uyandıran bir durumdu.
Kimse kız çocuğunu okutmuyordu, ilkokul zorunlu olduğu için mecburen izin veriyordu velisi.
Kimi işim kalıyor, diye kimi ayıp oluyor, diye.
Kimisi de cahilliğinden pek onay vermiyordu.

Aklı başında birine sordum 
-Neden kız çocuklarını okutmuyorsunuz? 
-Kızlar okuma yazma bilirse, sevdiklerine mektup yazarlar, bu yüzden okutmuyoruz,
diye cevap verdi. 
Bu cevap karşısında ne denmeliydi ki?

Sevmenin dahi suç olduğu bir ortamda, okuyabilmek büyük bir başarı olacaktı.

'Neyse takma kafana, uyu artık.' dedi kendi kendine...

Okula başlamadan sonunu görürcesine türlü türlü hayellere kapılmıştı.
Evliliği hiç düşünmedi, onun için evlilik aşk birlikteliği olmalıydı.

'Sevmediği biriyle evlenmek, hayatın ona sunabileceği en ağır ceza olur.' diye düşündü.
Aklına, hayeline gelmeyenler bazen insanın başına gelir ya, başına gelebilecek olayları hayal bile edememişti.

Gece sabaha kadar düşünmüş, bir karara varamamıştı.
Babası okutmak için can atıyor, annesi bu işe karşı geliyordu.
Bir kadın olarak, annesinin bu işe onay vermesi gerekmiyor muydu?
Daha okul açılmadan başlamıştı kavgaları.

Ne diyebilirdi ki? Biri annesi idi, diğeri ise babası.
Kavga etmek için bahane mi yok? Mutluka bir şey buluyorlardı.

Bu duruma bir süre sessiz kaldı.
Dünya ile ilişiği kesilen Nida, kendi kafasında hâlâ okulu düşünüyordu.
Bu ağır yükün altından kalabilecek miydi?
Babasını mahçup etmek, başını eğdirmek istemiyordu.
Küçücük bedenine bunca sorumluluk yüklemişti.

Hayatı akışına bıraksa, her şey daha güzel olacaktı belki de.
Kaderinin sınırlarını çok zorluyordu.
Hayatın başlangıç noktasıyla, bitiş noktası arasında ne fark vardı ki?
Her defasında başladığı yere dönüyordu.

Kafası karışık hâlde, nasıl okuyabileceğini bilmiyordu.
Aklı hep annesiyle babasına takılı kalmıştı.
'Benim yüzümden kavga etmesinler' diye içinden dualar ediyordu.
İlk eğitim ailede başlıyordu.
Altyapısı sağlam olmayan her bina yıkılmaya mahkûmdu;

-Hadi kızım! Okul ihtiyaçlarını almaya gidiyoruz.
-Nereye baba?
- Şehire.
Üzerini giyindi ve hazırlandı.
İçinde garip bir hüzün vardı.
Bastırılmış duygular, sonunu bilmediği bu hayat yolculuğu nereye sürüklüyordu.
Söz hakkı verilmemiş.
'Okumak istiyor musun? 'diye sorulmamıştı bile.
Okumak elbette güzeldi, Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de ilk emirdi.
Peki ama nasıl bir okumaydı bu?
Derin düşüncelere daldı yine, minibüsün cam kenarından gözleri etrafı izliyor, aklı yüreği başka dünyalarda yolculuk ediyordu.

Doğru ile yanlışın,
Karanlık ile aydınlığın,
Beden ile ruhun ve
Dünya ile Ahiret'in
arasında kalmış hangi yöne gideceğini bilmiyordu.
Bir çocuğu kandırmak ne kadar kolaydı.

Bütün bu olanlara yaşananlara cevap arıyordu.
Tek başına mücadele etmesi çok zordu.
Hakikati kim öğretecek?
İçinde gizli olan ilmin ışığını kim yakacaktı?

Bütün hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçti.
Yaşanması gereken her şeyi yaşamış artık oyunun sonuna gelmişti.

Suyu akışına bırakması gerektiğini çok geç farketti.
Kendine geldiğinde hayatın sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu, aklı başında insanların bu oyundan bir ders çıkarması gerektiğini anladı.
Hangi karekterde, kişilikte oynarsanız oynayın
Söz her zaman yönetmen de bitiyordu.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi