GÖKYÜZÜ AĞZINI ÇALKALADIĞINDA
Hangi rengi resmeder en çıplak,
en sert, alışılmamış bağdaştırmalar.
Öteden beri keşfedilmeyi bekler, yüzleşmeyi bekler,
hayal görünümündeki hırçınlıklar.
Söyle derviş:
Muhakeme süzgecinden geçirmeden beni.
Kime teşvik,
Kime bu telkin?
Dudağımda nefessizliğim
her soluk alış ömürden.
Duvardan kalelerime mi
vur kaç.
Kime bu silahşörlük?
Niye boyutsuz bir serap benimkisi?
Ne çok kavşak var.
Bilinmeyen ne çok ayrıntı.
Nasıl bir irade zaafı,
Nasıl bir düşme noktası?
Bir hıçkırık ki vurur kıyılara.
Gözlerim ağlayan deniz
içine canım damlar.
Öyle bir girdap ki
ayrıntılı hükümlere müptela.
Ayrı başlıklar altında
savaş esiri gibi
ayrı mütala,
ayrı bir mübadele.
Niye bu haraç?
Ben ki golünü terk eden
kuğu gibi susuz.
Ben ki
sularda yontulan kaya gibi sessiz.
Bir susku var içimde
yanılsamalarla dolu
binlerce boşluk.
Basit bir özümleniş değil bu, abdesti bozar,
niyetini aşar.
Adımların yere çakılır.
Emeklemeye başlar.
Nereye yatırıp, nerede koruyacağım gövdemi..
söylene söylene biledim soydurup soydurup tazeledim.
Susar mı öfkem?
İzinsiz devşirdiğim yasaklara.
Susar mı istekler ?
Dil yetersiz kalır,
kelimeler yok olur.
Her abartı gündüz filizlenir.
Gece büyür,
ikna güdüsü.
Etini kemirir.
Yürüdüğün yollarda ayak izin.
Hangi taşı döşer?
İçindeki mevsim?
hangi elbiseyi giydirir.
Biçme zamanı geldi.
Tohumlar gibi tutuna tutuna.
Paydasını çarparsan mesafelerin
rüya gibi takılır büyür, genişler.
Var mı dışarıya bakan penceren?
Nasıl başlar bu çemberin denklemi?
Nerden teğet geçer,
Kaç noktada kesişir gerçekler?
Duyguları damıtıp
İçirirken kaleme
tırnağındaki eti kanata kanata.
Neyin üstündeyiz biz
neyin altında?
Neyin üstündeyim ben neyin altında?
Kaybedecek hiçbir şey kalmadığında.
Aklım paramparça derviş, aklım paramparça.
Gökyüzü ağzını açıp çalkaladığında
Korkularımı tanısan üşürsün.
Korkularımı tanısan üşürsün.
Neyin üstündeyiz biz,
neyin altında?