BİR KİTAP: TATAR ÇÖLÜ / DİNO BUZZATİ
Genç bir teğmenin yaşam öyküsü...
Kahramanımız Drogo, ilk tayin yeri olan Bastiani Kalesi’ne iki günlük yolculuktan sonra ulaşır. Son derece heyecanlı ve gençliğinin verdiği ateşle enerjiktir. Ancak kale, tam bir hayal kırıklığı yaşatmıştır.
Derhal buradan gitme planlarını yapan kahramanımız, dört ay içinde başka bir yere atama yaptırmayı düşünürken, kader hiç de öyle düşünmemekte ve çelik gibi ağlarla Drogo’nu buraya adeta bağlamaktadır.
Kale, hem askeriye hem de devlet tarafından pek umursanmayan, sınırda bulunan bir yapıdır. Hayat son derece durağan, stabil ve sıkıcıdır burada. Kalenin kuzeyinde ise Tatar Çölü bulunmaktadır. Ve askerler her daim bir saldırı olması durumuna karşılık, tedbirli olmaktalar ve gereksiz askeri prosedürlerle uğraşmaktadırlar.
Bir ara memleketine izine giden Drogo, aradığı eski günlerini bulamamış ve yılgın bir şekilde kaleye geri dönmüştür. Yıllar akıp gitmekte ve Drogo artık genç değildir ve ellili yaşlarına gelmiştir. otuz yıllık zaman dilimden, zaman zaman kuzey sınırındaki hareketlenmelerden dolayı oralara gitmiş, hatta arkadaşlarından birini kaybetmişlerdir kış ortasında.
Onlara göre ise onurlu bir ölümdür. Çünkü kendilerini adeta terkedilmiş bir kalede, hiçbir işe yaramayan mahluklar olarak görmeye başlamışlardır.
Derken kuzey sınırındaki Tatar Çölü’nden kaleye doğru hareketlenmeler ve tabur tabur askerlerin geldiği görülür. Onlarca yıldır beklenen, resmen başlamak üzeredir ve Drogo çok heyecanlıdır. İlk kez işe yaracağını düşünür. Lakin oldukça hasta ve yaşlıdır. Kaledeki komutan, onu şehire göndermeyi düşünür. Bunu ise Drogon kendisine hakaret olarak algılayıp kabul etmese de emir komutandan geldiği için mecburen şehre inmeyi kabul eder.
Roman bir İtalyan klasiğidir. Gerçek hayatta ne bu kale ne de Tatar Çölü vardır. Metafor olarak karşımıza çıkar. Hayaller, emeller, amaçlar, kendinle olan mücadele, hayattan beklentiler üzerine kurulmuş bir eser.
Kahramınımız da zaten kalede savaşamasa da hayatın kendisine dayattığı durumla savaşmayı, gerekirse bazı şeyleri kabullenmeyi öğrenmiştir.
Eserde metaforlar kullanıldığı için Kafka esintisini anımsıyorsunuz. Akıcı, yalın bir dili var. Ancak konusu itibariyle beni pek cezbetti diyemem. Ama yine de bir İtalyan klasiği olarak kitaplığınızda bulunması hoş olur.
Editör: Ümmügülsüm Hasyıldırım