ANI
Giriş Tarihi : 06-08-2024 00:25   Güncelleme : 06-08-2024 01:53

Arkası Yarınlı Günler / Ümit Kayaçelebi

Yazan: Ümit Kayaçelebi -ARKASI YARINLI GÜNLER

Arkası Yarınlı Günler / Ümit Kayaçelebi

ARKASI YARINLI GÜNLER

Eski Ziraat Banka  Sokaktaki, o toprak damlı, iki katlı evimizde, akşam saat altıya doğru, evde bir fevkaladelik olurdu. Niye derseniz!

Çünkü o saatte "Arkası yarın" başlayacak. Biz heyecanlanmayalım da kim heyecanlansın. Bir kısmımız çocuktuk, bir kısmımız gençtik. Çocukların çocukça, gençlerin de gençlik hayal ve hülyaları vardı.. Bahusus kışın odada saç sobada, odunlar cızırtıyla yanarken üzerindeki demlik fokurdarken dışarıda kar taneciklerini seyrederken arkası yarına bağlanıp, uzay mekiği gibi kilitlenip kalırdık. Sanki sinemada iyi bir yer arayıp oturur gibi, duvardaki radyonun hemen dibine çöker, adeta huşu içerisinde arkası yarına kulak verir, adeta film seyreder gibi dinlediğimiz sahneleri zihnimizde canlandırırdık.

Taaa 70 li yıllara kadar sürdü bu akşam üstü arkası yarınlar.
Tek eğlencemiz varsa evde radyo, bir de paran olduğu zaman sinemaya koşmaktı işimiz. Her zaman paramız olmazdı ve sinemaya gitme imkanımız hasıl olmazdı. Sinemada çok para değildi ama büyüklerimiz nedense sinemaya gitme mevzu bahis olduğu ahvalde, nedense çok cimri olurlardı. Darlıktan, yokluktan kaynaklanan bir şey değildi. Sinema kültürü olmayınca, önemsenmediğinden kendileri de gitmez ve gidenleri de engellerlerdi. Babam sinemaya kolay kolay gitmez ama rahmetli annem her fırsatta sinemaya gitmeye can atardı. Hoş okur yazarlığı da yoktu ama zevkliydi, keyifliydi. Hayatı seven, yaşamaya can atan bir yapısı vardı. Arkası yarınlarda da o da hep bizimle olurdu. İşi gücü bırakır, bizimle beraber can kulağı ile radyoya bağlanırdı. Bazense eline el örgüsü alır, bir yandan örgü örer, bir yandan da arkası yarını dinlerdi anam.

Lüks bir hayat yoktu. Ne beyaz eşya derdi vardı ne koltuk ne kanepe ama büyüklerimizin sıkı bir para politikaları vardı. Bu yüzden sinemaya fazla gidemeyince, aklımız ve fikrimiz hep radyodaydı.

Göremediğimizi can kulağı ile radyoda, arkası yarında duyar ve hissederdik. Bu da bizi mutlu etmeye yeterdi.

Haftanın her akşamı saat akşam altıyı gösterdiğinde arkası yarın başlardı. Bazı oyunlar bir hafta sürerdi. Bazense iki haftaya intikal ederdi. Süresi sadece yirmi dakikaydı. Ama bu yirmi dakikaya neler sığmıyordu ki! Her bir dakikayı böyle görür gibi dinlerdik. 

Duyduğumuz heyecanı anlatabilmem mümkün değil. Ancak o günleri yaşayanlar ve o anları radyoda dinleyerek yaşayanlar bilir. Şimdi o heyecanı hiçbir filmde ve dizide yaşamak kabili mümkün değil. Çünkü az olan şey kıymete haizdi.

Az olan şey de çok kıymetliydi. O yüzden o yirmi dakikayı böyle çıt etmeden dinler ve arkası yarın en heyecanlı yerinde bittiği zaman, oflayıp puflanırdık. Artık, "yarın tez gelse" der ve yarının olmasını beklerdik.

İşte arkası yarınların bizim hayatımızda çok ayrı bir yeri olmuştur.
O anlar unutulmaz.
Şimdi sorsam acaba kaç kişi  hatırlar yahut bilir şu radyo anonsunu:
“Efekt: Ertuğrul İmer-Korkmaz Çakar
Birinci kadın: Macide Tanır
Birinci erkek: Yıldırım Önal
İkinci erkek: Haluk Kurdoğlu
Çocuk: Sancar Altuğ...”

Hani o koca lambalı radyolar açıldığında, önce bir süre ısınırdı ya...

Isınıp, ondan sonra radyo yayını başlardı. Daha radyolar transistörlü çok değildi o yıllar. "Radyoda ne güzel oyunlar olurdu"dan hemen sonra "Efektör Korkmaz Çakar"dan bahseder. Arkası Yarın, yazanlar, yönetenler ve oynayanlar değişirdi ama "Efektör" değişmezdi. Ya Korkmaz Çakar ya da Erhan Mesut oğlu.

Aradan koca asır, hatta daha fazla bir zaman geçmesine rağmen o anları şimdiki gibi canlı canlı hissediyorum. Çok arkası yarınlar dinledim. Hatta unutamadıklarım bile oldu. İşte aklımda kalan bir kaçı;
2 sene mektep tatili (Jules Verne),
Damga(Reşat Nuri Güntekin),  
Davit Kopperfield (C.Dickens), Oliver TWist
Yaprak Dökümü (R.N.Güntekin)  daha niceleri aklımda kalan.

Ama iki sene mektep tatili, yıllar yılı bende unutulmaz izler bıraktı.
İnanın o arkası yarınlarda olaylara öyle bir konsantre olurduk ki bu anlatılamaz. O günleri yaşayanlar çok şanslılar benim gibi. Bu gün tatlı bir anı da olsa hatırlıyor ve anlatıyoruz.

Bizler belki çok yokluk, çok zorluk gördük ama dağarcığımızda çok hatıralar ile bu günlere geldik, vardık.

Yani 0 yirmi  dakika içinde sanki kendimizden geçerek nasıl huşu içerisinde dinleyip takip ediyorduk. O anları şimdi canlandırma ve anlatma imkansız. Bazı şeyler sadece yaşanır ancak anlatılmaz.

Radyolar cereyanlı ve de lambalı. Birden cereyan giderse hemen anot katota bağlanır ve arkası yarını kaçırmazdık. Anot katot dediğimiz kocaman pillerdi. Hem zor bulunuyordu hem de bayağı pahalı olduğu için kolay kolay o pillere kimse el süremezdi. Ancak dedemiz veya babamız onu açıp kapatırdı. İşte o zamanların 'Berej' pilleri artık yok.

Arkası yarınlar, 70 li yıllara kadar akşam üzerleri devam edip gitti. Ancak daha sonraları bu saat, sabahları saat 10 a alındı ve sabahları sürüp gitti.

Bu arada transistorlu radyolarda piyasaya çıkınca, cereyan gitti kaldı derdi de ortadan kalktı.

Ve derken radyo tiyatroları da radyolarda yayınlanmaya başladı. Bu da ilk zamanlar saat 12 ye dek geldi, daha sonraları ise geceye alındı.

Hasılı kelam arkası yarınlı günler geride kalsa da hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Şimdi abuk subuk dizilerin arzı endam ettiği zaman kaybından öteye geçmeyen film ve dizileri gördükçe, "Nerede kaldın ey arkası yarınlar?" demekten de kendimi alamıyorum.
Ne güzeldi arkası yarınlı günler ve arkası yarınlar.

Editör: Ümmügülsüm Hasyıldırım 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi