ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 02-02-2023 18:52

Rumeysa

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım - RUMEYSA

Rumeysa

RUMEYSA 

Korku, yüreğindeki ağrının, kocaman açılan gözlerinin, dayak tehdidinin duygu dünyasındaki algısını, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkaran yürek hoplamasıydı. Korkuyordu. Titremekten nefes alamıyordu. Yüreğinin ağzında atması, elini ayağını uyuşturmuştu.

Öğretmen, Saadet Boğa. Kâbusu. Gözyaşı. Korkusu. O kadar çok anlatmaya çalıştı ki annesine. Her ağzını açışında annesi tersledi onu. İnanmıyordu kızına. Annesi okula geliyordu, öğretmeniyle konuşuyordu. Akşam Rumeysa'yı  hesaba çekiyordu. Derse niye girmemiş. Nereye gitmiş. Okula gezmeye mi gidiyormuş. Muş muş muş...

Rumeysa için için ağlıyor, derdini bir türlü anlatamıyordu annesine. Oysa annesi merhametli, ilgili, kızı için canını verecek kadar seven bir kadındı. Anlam veremiyordu annesinin kızgınlığına. 

Öğretmen demek saygı, sevgi, disiplin, anlayış, plan, program demekti. Bilmediğini en iyi öğreten, hayata hazırlayandı. Hata yaptığında cezasını verendi. Belirli saatlerde, belli programı, belirli sürede öğretip mesaisi bitince de çekip gidendi. 

Oysa anne sınırsız sevgisiyle saran, şefkatiyle kuşatan, koruyan, kollayan, mesaisi olmayan, hata yapsa da affeden, hastalığında, yanlışında hep kucak açandı. 

Annesinin sevgisinden şüphesi yoktu. Lakin öğretmeniyle görüştükten sonra hep kızıyor, bağırıyor, konuşuyor ama ona nedense inanmıyordu. Neden okuldan kaçıyorsun? Nereye gidiyorsun? Ödevlerini neden yapmıyorsun? Sun sun sun...

Annesi Aynur Hanım bir türlü Rumeysa'yı duymuyordu. Tıpkı sağır, kulakları duymayan biri gibiydi. Birgün yine annesini Saadet öğretmen okula çağırdı. Vakit bulup gidemeyince, o da okul çıkışı  evine gitti. Saadet öğretmen eve almadı annesini. Dış kapıda anlattı da anlattı. Morali bozuldu Aynur'un. Kızını çocuk psikiyatrisine götürmesi gerektiğini söyledi. Artık şart olmuştu psikiyatriye gitmek.

Aynur eve gelip eşine anlattı durumu. O da tamam deyip Akdeniz Üniversitesi Çocuk Psikiyatri bölümüne getirdi Rumeysa'yı. Saadet Hanım'ın izlem kağıdını ve söylediklerini bir bir  anlattı doktora Aynur. Testler, tahliller, görüşmeler derken tam üç gün hastanede kaldılar. 

Son gün psikiyatr  Esma Hanım, Rumeysa'dan sonra annesi Aynur'u aldı içeriye. Eline bir rapor verip:
- Bakın Aynur Hanım. Rumeysa çok akıllı, bilinçli, sevgi dolu ve üzgün bir çocuk. Evladınıza sahip çıkın. Kızınız yaşının üstünde bir olgunlukta. Önce öğretmeninin ve sizin bir psikiyatriyle görüşmenizi tavsiye ederim. Çocuğunuza bunca zamandır eziyet eden öğretmenle bir olup hiç dinlememişsiniz. Önce onu dinlemeyi öğrenin. O öğretmenden de derhal alın, deyince beyninden kaynar sular boşaldı Aynur'un. 

Gözyaşları içinde sarıldığı kızını alıp eve döndüler. Zavallı Rumeysa yol boyunca buruk, üzgün  bir bakışla korka korka anlattı yaşadıklarını. 

Her gün baş örtüsü taktıkları için kızıp bağırdığını, bir kaşık suda boğacakmış gibi nefretle üzerlerine yürüdüğünü, hırsını alamayınca başörtüsünün üzerinden saçlarını çekiştirdiğini, "Daha yaşınız başınız kaç sizin." diye kızdığını, vurduğunu ve  hakaret ettiğini, o da korktuğu için onun dersine girmediğini anlattı. Oysa erkek öğrencilere çok iyi davrandığını, kızları hiç sevmediğini söylüyordu. 

Yine bir gün Kur'an dersleri olduğunu ve öğretmenlerinin arkadaşına bağırmaya başladığını, hırsını alamayıp Kur'an'la başına vurduğunu, o da dayanamayıp, "Öğretmenim elinizdeki Kur'an'ı Kerim. Onunla vuramazsınız." dediği için ayakkabısını çıkarıp topuğu ile başını yardığını anlatırken gözyaşlarına boğuldu Aynur.  

Oysa o Saadet Hanım'ı, o kadar sıcak, samimi, ilgili, öğrencileri için canla başla uğraşan, onların derdiyle dertlenen biri olarak tanıyordu. Bir insan nasıl böyle profesyonelce iki yüzlü davranırdı ki. 

Rumeysa'nın dili çözülmüştü. Çünkü artık annesi ona inanıyor ve dinliyordu. Yine başka bir gün derste daldı diye anahtarla kafasına vurduğu için delinmiş ve kanamıştı. Oysa Saadet Hanım Aynur'a, yaramazlık yaptığı için kapı koluna çarptığını söylemişti. 

Okulları 1000 kişilikti. Fakat kızlar topu topu üç sınıftı. Toplamda 83 kız öğrenci vardı. Tek tek ilgilenilebilecek kadar az olmasına rağmen bu denli düşmanlığı hafsalası almıyordu bir türlü. Müdürün, diğer öğretmenlerin hiç mi haberi olmamıştı ki? Kafasında deli sorular eve geldiler. 

Geç vakit olduğu için Rumeysa'yı yedirip yatırdı hemen. Gece eşi geldiğinde bir bir anlattı olanları. Zaten sinirli bir yapısı olan eşi, sabahı zor etti. Aynur sabah Rumeysa'yı okula göndermeden önce hastaneden haberdar olan okul müdürünü aradı. Durumu izah etti. Müdür, "Biz bu durumdan uzun zamandır rahatsızız. Herkes şikayetçi. Ama Allah'ın bir kulu da dilekçeyle gelmiyor. Biz de hiçbir şey yapamıyoruz. Çocuklar okuldan soğudu. En azından siz bir dilekçeyle gelinde işleme koyalım." deyince hemen eşini arayıp dilekçeyle gitmesini söyledi. 

Dilekçeli şikayetin ardından başka bir ile sürülen Saadet Boğa, yıl sonuna kadar Rumeysa'ya yapmadığını bırakmadı. Ancak artık Rumeysa'nın ailesi  arkasındaydı. Ona inanıyor, güveniyorlardı. Kelebekler gibi hafif, kuş gibi özgür, olmadığı kadar mutluydu artık Rumeysa.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi