MÜZİSYEN
Dilsiz bir sessizlik vardı,
Ay süzülmüştü geceye,
Loş bir aydınlık vardı,
Yıldızlarla süslemişti gece,
Serinlik çökmüştü bahar bahçelerine.
Kopup gelmişti bir yağmur gecesinden,
Yağmurdan gelen adam
Yoksuldu, üstü başı perişan,
İplik iplikti saçları,
Kısılmış mavi gözleri,
Görünüşünün dilenciden bir farkı yoktu,
Çok komik görünüyordu,
İnce bir dal gibi kırılgan,
Üfürsen yıkılacak gibiydi.
Dinleyiciler tiksintiyle baktılar
Bu tuhaf adama,
Kimileri, “kovun gitsin” dediler,
Kimileri," Tanrı misafirdir
Yiyecek, içecek, yemek verin,
Nasılsa zıkkımlanıp gider serseri…”
Dilenci kılıklı adam tebessümle
Gülümsedi etrafındakilere,
Çıkardı kemanını, dayadı çenesine,
Gezdirdi yayı tellerde,
Bir kelebek gibi uçuyordu parmakları
Kemanın tellerinde.
Tüm sesler sustu,
Tüm yürekler sustu,
Kemanın nâleleri doldurdu âsûmanı,
Berrak, esrarlı bir ezgi düştü yüreklere,
Dinleyicilerin ruhu bir avuntuyla aydınlandı
Bu etkileyici tınıyla
Dinleyiciler sanki başka bir alemdeydiler.
Müzisyenin yüzü ıstırap içindeydi,
Hüzünlüydü mavi gözleri,
Damla damla düştü gözyaşları
Kemanın tellerine
Kim bilebilir, ne derdi vardı.
Dinleyiciler derin bir sessizlik içindeydiler,
Kemanın tellerinde kendilerini unuttular.