BİR KİTAP: TEPENİN LANETİ / JOHN VERDON
“Hiçbir şeye inanma. Kimseye güvenme. Her şeyi sorgula.”
Oldukça sakin ve huzurlu bir kasaba olan Larchfield'in en zenginlerinden ve en sözü geçen adamı Agnus Russell; malikanesinde boğazı kesilerek öldürülür. Olay yerindeki tüm deliller kasabanın belalısı Billy Tate'e işaret etmektedir. Tate'nin, kurbanla arasında bir husumet olduğu da bilinmektedir. Ancak ortada çok büyük bir sorun vardır.
Billy Tate, bir gün önce kilisenin çatısından düşerek ölmüştür. Üstelik bu düşmeye sebep olan bir yıldırım çarrpmasıdır.
Agnus Russell'in öldürülmesinin şoku atlatılmadan işlenen yeni cinayetler, herkesi tedirgin eder. İşin içinden çıkamayan kasabanın emniyet amiri Morgan, eski ortağı olan Dave Gurney'den yardım ister.
Kirli ilişkiler ağı, fanatik dinciler ve esrarengiz ölümler. Tam sevgili dedektifimize göre değil mi hikaye? Sadece bir göz atmak için geldiği kasabada, son hız olaylara dahil olur veeee yine soluk soluğa bir macera, yine ters köşe bir son.
Diğer kitaplarında karşılaşmaya çok alışık olduğumuz Jack Hardwick, bu hikayede biraz geri planda kalmış. Her ne kadar kaba saba, patavatsız olsa da Hardwick olmadan olmuyor. Ve yine olmazsa olmazlardan Madeline ile fikir alışverişleri. Kısacası sevgili dedektifimiz ve çevresinin maceralarını severek okuyorum.
“Beynin en önemli gücü olan ani bağlantılar yaratabilme yeteneği aynı zamanda en büyük zayıflığı da olabilir.”
“İnsanlar öldüklerinde daha küçük görünüyorlar. Hiç dikkat ettiniz mi?”
“Babam, önce dinlemeyi öğren sonra da öğrenmek için dinle derdi. Sanrım ben de onun izinden gitmeyi seçtim.”
“Hiçbir şeyden emin değilim. Bir cinayet soruşturmasında herhangi bir şeyden vaktinden önce emin olmanın yanılgıyı kesinleştirdiğini uzun zaman önce öğrendim.”
“Açgözlülük aile servetinin hem motoru hem de yok edicisidir.”
“Olay yerine gideceğim. Bazen ikinci kez gittiğimde ilk seferinde gözden kaçırdığım bazı ayrıntıları keşfettiğim olmuştur.”
