Hayat Bazen

Muhammet Çavdar

13-05-2023 22:15

Advert

“Aslında bir ‘düş’ değil midir ‘hayat’ dedikleri!” mottosunu kullanıyorum genellikle kitaplarımı imzalarken. The Matrix serisinin ilkinde bir çeşit programın yüklemesiyle Neo’nun “I know Kung Fu” dediği sahneyi hatırladım şimdi. İlk cümlem ile sonraki arasında nasıl bir bağlantı var? Bu ve benzeri zihinsel sıçramaları çok yaşamıyorum diyemem. Ama filmi izleyenler belki bunun bir “sıçrama” olmadığı kanaatine varabilirler, bilmiyorum. 

Hayat bazen…
Sevdiğini uzaklara, çok uzaklara, ufuklara gömer!
Günün ağarmasını hiç görmeyene günün batımı, hazin bir şarkıdır…
Oysa sevmek güzel şeydir, der erenler!

Bugün bir kardeşimizi kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşarken, ‘hayatın geçiciliği’ne dem vurmak istemiyorum. Tersine hayat önemlidir, diyorum. Metafiziksel varlığımızı düşündüğümüzde, hayat denileni, ‘sonsuzluk’ için baz alınan periyod olarak tanımlayabiliriz. İçinde bulunduğumuz anı, belleğimizde sürekli flashbacklerle yaşıyoruz. Birer düş baloncukları gibi uçuşuyorlar güzel anılar. Maalesef mutlak olan ‘ölüm’ün zaman ve mekân ayırt etmediğine şahitlik ediyoruz hep.

Hayat bazen…
Dostuna sığınmayı gerektirir en çıkmazı hissettiğinde damarlarında!
Bilirsin onu düşündüğünde, onun seni araması gecikmez hiç…
Dostluk ki baki bir serinliktir saçlarında!

Bir kitabı elime aldığımda nedenini tam olarak anlamadığım bir şekilde yazarın özgeçmişine dikkat kesildiğimi görüyorum. Özellikle artık aramızda olmayan yazarların doğum ve vefat tarihlerine bakıyorum. Eserlerini yayımladıkları yaşlarını hesaplamak benim için takıntılı bir eylem oldu diyebilirim. Sonra vefat nedenlerini öğrenmeye çalışıyorum internetten. İçim burkulmuyor değil. Ama bu burukluk daha çok kendimle alakalı oluyor.

Hayat bazen…
Kardeşine ağlamak demektir, şükrü gözlerine gerer!
Onun açlıkla, savaşla imtihanı, sonu çaresizlik olan bir arayışa sürükler…
İnsanlık ölür bir denizin sularında, deniz kurur derin çukurlarda!

Bu satırları yazarken Evgeny Grinko’nun ‘Valse’ adlı eserini dinlediğimi çok sonra fark ediyorum. Şimdi masamda daha önce okuduğum Didem Madak’ın şiir kitabı Grapon Kâğıtları var. Benden iki yaş daha az yaşamış. Henüz kırk birinde hayata gözlerini yumduğunu görüyorum. Üstelik bugün kaybettiğimiz kardeşim ile aynı nedenden. Kanserden.

Advert
DİĞER YAZILARI Bir Kayboluşun Beyitleri 01-01-1970 03:00 Kanayan Yara * 01-01-1970 03:00 Ölümden Korktuğum Doğrudur 01-01-1970 03:00 Çağrı 01-01-1970 03:00 Ümit Polat’ın Avuç İçi Öyküleri: Zevzek 01-01-1970 03:00 Bana Ait Görülmeyen Yerden 01-01-1970 03:00 Köy, Göl ve Çocuk 01-01-1970 03:00 Münâcât 01-01-1970 03:00 Semenderin Rüyası 01-01-1970 03:00 Bedevinin Şarkısı 01-01-1970 03:00 Kızıl Gökyüzüne Ağıt 01-01-1970 03:00 Yoksunluk 01-01-1970 03:00 Ölümsüzler Köyü 01-01-1970 03:00 Can Bağı ve Ölüm Perileri 01-01-1970 03:00 El Hamra ve Güvercinler 01-01-1970 03:00 Hatır'ı Olmayan Hatıralar 01-01-1970 03:00 Hiçbir Şey 'Sebepsiz Yere' Değildir! 01-01-1970 03:00 Ekmek Arası Keder 01-01-1970 03:00 Ketum ve Sinematografik Hikâyeler 01-01-1970 03:00 Kadim Kentin Meczubu 01-01-1970 03:00 Kuşların Dili’nden Kalan 01-01-1970 03:00 Ama Bu Hayat 01-01-1970 03:00 Eski'nin Söylettiği 01-01-1970 03:00 Ay Düştü Payıma 01-01-1970 03:00 Düş'te Kalan 01-01-1970 03:00 Karlar Ülkesi 01-01-1970 03:00