Advert

Elmalı Pasta ve Limonata / Alparslan Aygün

Yazan: Alparslan Aygül -ELMALI PASTA ve LİMONATA

ANI - 12-07-2024 22:30 558 kez okundu.

Elmalı Pasta ve Limonata / Alparslan Aygün
Advert

ELMALI PASTA ve LİMONATA

Dün İzmir Buca'da arada bir ekmek aldığım fırına girdim. Birden gözüme limonata makinası ilişti. Belli ki, yakın zamanda faaliyete geçirmişler. Çünkü daha önce yoktu. Önümde 5-6 kişi vardı, sırada beklerken fotoğrafını çektim. Bu limonata makinası beni 1980 - 83 yıllarında Nevşehir'deki öğrencilik yıllarıma götürdü beni. Karadeniz Pastanesi’ndeki limonata makinası ve pastalar hayalimde canlandı. Bunun üzerine bahse konu anımı yazmaya karar verdim…

Nevşehir’de okuduğum üç yıl boyunca farklı evlerde ve farklı arkadaşlarla oturdum. Evimiz genellikle hem merkeze hem de okula yakınlığından dolayı Herikli Mahallesi ve civarından tutulurdu. Köyden şehre okumaya gelmiş 14-15 yaşındaki çocuklar olarak, ilk defa ailemizden ayrı kalmayı, yemek yapmayı, bulaşık yıkamayı, ev süpürmeyi, soba yakmayı bu ortamlarda öğrendik aynı zamanda.

Ayrıca bu zor şartlarda ders çalışmayı ve sınıfta kalmadan geçmeyi başardık. Bizim durumumuzda olan öğrenciler için en büyük sorun okuldan eve gelince sıcak yemek olmayışıydı. Hele kış aylarında Nevşehir’in soğuk ve ayazlı günlerinde okuldan iyice acıkmış olarak çıkar eve gelirdik. Okul yarım gündü. Sabah 7.3O’da girip, öğlen 13.30’da çıkardık. Eve gelince bizi buz gibi bir oda karşılar ve o çocuk halimizle öncelikle teneke sobamızı yakıp ısınmaya çalışırdık. Ardından da yemek yapma telaşına düşerdik. O yılarda öyle acıkırdım ki son saatlere doğru karnımın gurultusunu sınıfta herkes duyacak sanırdım. Çocukluktan ergenliğe adım attığımız o günlerde her gün gelişip boy atıyorduk. Sanırım bundan dolayı çok acıkıyorduk.

Okulun yeni binasının girişinde ufacık bir kantin vardı. Teneffüslerde sadece simit, poğaça satılırdı. Bir de kâğıt, kalem, silgi gibi şeyler. Kantinden simit ve poğaça almak bir mucizeydi. Hele benim gibi köyden gelmiş çekingen, utangaç biri için o kalabalığı yarıp da simit poğaça almak neredeyse imkansızdı. O poğaçalar öyle nefis kokardı ki…

Üç yıllık öğrencilik hayatımda birkaç kez bu kalabalığı yarıp muradıma erdiğim de olmuştur. Hafta sonları köyüme giderken çok mutlu olurdum. Çünkü köyde yemek yapma derdi yoktu. Cuma öğleden sonra, Pazar ikindi vaktine kadar köyde gezer, dolaşır, ödevim varsa yapar, sonra da anamın meşhur tandır fasulyesinden yerdim. Pazar günü dönerken babam harçlık verirdi. Anam da tandır fasulyesinin bir kısmını cingile veya çiti kutusuna koyardı. Talebe evinde iki gün boyunca ısıtır yerdik. Bazı haftalar köye gitmez harçlığımı biriktirirdim. Çok nadir de olsa Nar Caddesi’ndeki Erciyes Lokantası’nda kıymalı yumurta yerdim. O zamanlar lokantada yemek yemek bizim için erişilemeyecek bir şeydi. Erciyes Lokantası hâlâ duruyor mu bilmiyorum.

Bir de Ali Bey Hanı’nda Meteris'te (merkezde) sağlı sollu iki tane kara fırın vardı. Gözleri gök mavisi olduğu için Göğüş amca dediğimiz adamın fırınını geçince birkaç dükkân ileride küçük bir pastane vardı. Buradan her geçişimde üzerine pudra şekeri dökülü pastalara gözüm takılırdı. Bir gün dayanamadım içeriye girip bu pastanın adını sordum, elmalı pastaymış. Daha önce hiç duymamıştım bu adı. Cebimde bir miktar para vardı, bir tane alıp tadına baktım. Ben hayatımda böyle lezzetli bir pastayı hiç yememiştim.

Bazen okul çıkışı güzergâh değiştirir ve Kayseri Caddesi üzerindeki Karadeniz Pastanesi’nin önünden geçerek eve giderdim. Pastane vitrinindeki pastalara ve limonata makinasına gözüm takılırdı. Limonatanın açık sarı rengiyle kocaman cam fanusun içinde fokur fokur sesler çıkararak çalkalanmasına hayranlıkla bakardım. Pastanenin bir köşesinde de büyükçe bir portakal sıkacağı ile biri portakal sıkardı.

“Bir gün içeri girip limonatadan ve portakal suyundan ben de içeceğim, üstelik yanında da poğaça ve elmalı pasta yiyeceğim” diye kendime söz verdim.

Yine köye gitmediğim bir hafta sonu harçlığımdan kalan parayla hayalimi gerçekleştirdim. O portakal suyu ile poğaçanın tadını hala eşime ve çocuklarıma anlatırım. Çünkü köyde anam böyle şeyler yapmayı bilmezdi. Anam genellikle fırınlı sobada köy çöreği çekerdi. Tatlı olarak ta sadece düğünlerde sini ve burma dedikleri bir tatlı yaparlar onu da damat ya da gelin evine hediye olarak götürürler, bize yedirmezlerdi. Ucundan kıyından ne tadabilirsek onunla yetinirdik.

Nevşehir’de en iyi yapılan şey nedir derseniz “kıymalı pide” derim herhalde. Öğrencilik yıllarımda bizler için kıymalı pide yaptırmak çok lükstü. Çok nadir de olsa arada bir kıymalı yaptırırdım. Fırına götürdüğümüz iç malzemesinin ustalar tarafından açılan hamurun üzerine yayılışını ve kürekle fırına sürülüşünü hayranlıkla izlerdim. Nar gibi kızarmış pidelerin çıkışını, ağzımın suyu akarak seyrederdim. Çıkan pideleri gazete kâğıdına sarıp kucağıma alır koşarak eve getirip ev arkadaşımla birlikte yerdik.

Şimdi kıymetli eşim öyle güzel pastalar, börekler ve yemekler yapıyor ki bazen onlara bakıp duygulanıyor, yiyemiyorum. Çünkü bu kadar güzel şeylere erişmek çok ama çok zorken Cenabı Allah bu zorluklara sabrettiğim için belki de bana böyle bir mükâfat verdi kim bilir.

Öğrencilik yıllarımla ilgili ne çok hatıralar kalmış aklımda vay be!

İyi ki o günleri yaşamışım. Farkında olmadan çektiğimiz o sıkıntı ve zorluklar bizi hayata hazırlamış, sorumluluk bilinci oluşturmuş. Öğrencilik yıllarımı çocuklarıma anlatınca masal gibi dinliyorlar. Ben de o günleri yeniden yaşıyor ve yâd ediyorum.

Editör: Dilek Tuna Memişoğlu 

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Zati Sungur Van'a Gelmiş Koştuk Çadıra Zati Sungur'u İzlemeye / Ümit Kayaçelebi

Zati Sungur Van'a Gelmiş Koştuk Çadıra Zati Sungur'u İzlemeye / Ümit Kayaçelebi

03-12-2024 - ANI

İnsan Dilinin Altında Gizlidir / Hatice Tike 

İnsan Dilinin Altında Gizlidir / Hatice Tike 

24-11-2024 - ANI