Advert
https://www.truvaedebiyatdergisi.com/files/uploads/user/4f6efc6c35919c6eae28fdcf790fc974-bca44d6210e701155e87.jpg
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Advert

İlacı Yok

12-08-2023 01:14 945 kez okundu.

Hesapsızdır bazen düşüncelerimiz. Düstursuz, başıboş. Beyne gelen dile dökülüverir. Serseri mayın gibi zamansız patlayıverir.

Niyet halistir belki. Lakin, menzili muhatabı hançerleyiverir. Girifttir çünkü. Hassastır gönül. Kırılgandır. Nazenin duygular alıngandır.

Bazen zanlar çizer yolumuzu. Biz bir kalıp içerisinde kalakalırız. Kalıplaşır sonra, istesek te kıramayız. Beyin isyan eder de gönül tabi olmuştur çoktan.

Önyargılar da kalıplarımızdan sadece biri. Görünüşüne, kıyafetine, duruşuna istinaden yorumlayıveririz muhatabı hemen. Kişilik analizleri, eğitimi, saygınlığını ön yargılarımızla belirleyiveririz.

Büyüklerimiz anlatırdı. Eskiden işe alınacak elemanların svs, yediği yemekten belli olurmuş. Bir insan işçi almak istediğinde önce yemeğe davet eder, yemek yeyişine göre işe alırmış. Her sofraya da mutlaka tuz koyarlarmış.

Mesela ağır yiyorsa "Bu insan çok ağır kanlı, iş üretmez" derlermiş. Sofraya oturduğunda yemeklerin tadına bakmadan tuz atıyorsa "Bu kişi önyargılı, geçim olmaz, sorun çıkartır" derlermiş.

Ya da lokmaları küçük alıyorsa hesaplı, büyük alıyorsa obur, yemekle oynuyorsa beceriksiz olarak belirliyorlarmış. Oldukça ilginç ve bir o kadar da naif gelmişti duyduğumda. Kim bilir.

Bu gün, bu özellikler aranmıyor. Becerisi, kişiliği, çalışkanlığı, temiz ve titiz oluşu çok önemli değil gibi. Mahkemede dayın olması yeterli. Kâbiliyetin, becerinin, adaletli olmanın, dakik olmanın, hak hukuk gözetmenin, iş ahlâkının pek bi önemi kalmadı sanki.

Bu özelliklere sahip olanları tenzih ederken, bu sözüm hak etmediği konumlarda işinin hakkını vermeyenlere gelsin desem, doğru söyleyen dokuz köyden mi kovulur acaba?

Hani niyet halis olsa da muhatabı hançerleyen sözler sınıfına mı girer ki? Halis, nazenin duygularıma alınganlık olur, kırılınır mı? Sözler menzilini yangın yerine dönderir mi mesela? Taş gediğine yerleşir mi?

Aklımda deli sorular cevapsız, zihnim arap saçına dönmüş, gönlüm haksızlıklara karşı isyankâr. Bilmecelerle dolu bir hayatın, fonksiyonsuz figuranları gibi hissediyorum yer yer kendimi.

Bir hadisinde "Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır" diyor ya, Rasülûllah; haksızlıklara yüreğim isyanlarda. Duygularım yangın yeri. Beynim buz tutmuş. Aklım rest çekiyor, yüreğim kaynıyor, gönlüm kabz halinde.

Son günlerde hep üst üste gelen haksızlıklara boyun mu eğmeliyim, sessiz mi kalmalıyım, hakkımı savunmalı mıyım, yoksa "Dünyayı ben mi düzelteceğim" deyip, hadisi yok mu saymalıyım?

İmanım hadisten yana, zamansa zalim. Ben gönüllerin sultanına tabîyim, yaşam menfaatten yana. Yüreğim haykırmak istiyor, yaralı yanım sükûtta.

"Birine verilebilecek en ağır ceza, yok saymaktır" diyen gönlüm, "Hakkını savunman gerek" diyen aklımla savaş halinde. Çıkmazlarda yüzüyorum. Önüm girdaplarla dolu, savruluyorum.

Gün açar mı, güneş doğar mı, fırtına durur, yağmur diner, bulutlar dağılır mı bilmem. Bildiğim tek şey çaresizlik. Onunda ilacı yok.
Allah-u âlem.

Neler Söylendi?