HAYDİ SİL ARTIK
Toprakta tomurcuktun
karnı doyunca
yapraklarınının yatağından
kaçan arıyım diyemedim.
Sen başını görmüşsün
bu rüyanın,
ben sonunu bilemedim.
Güneş'le Ay arasına
girmiş Dünya gibi,
çekim kilidimdin
algılarım şaşkın
Kalbimin yüzeyine çarpan bu ışık nedir ki ?
Nasıl da iç çekiyor
cılızca yüreğim
affedilmeyecek kadar
mahkumunken
Doğru yanlıştan yorulup sırtını böldürebilir mi?
Ya şu prangalar ışıltılı bir anahtarı çaresizce uzanan kollarıma
flört ettirebilir mi?
Ahh bedenimin akışındaki bu tıkanıklık,
bu kopukluk...
Kapanmaz yaraların okunmaz reçetesi.
Eyyüb'ün sabır yorgunluğu,
Lokman'ın denize attığı şifa eksiğim...
Dağıldı meridyenim...
Vicdanımın damağında tattığım en acı doku bandısın bu sıyrıklık çapraşıklık.
Dilimin bağlarındaki kısıtlı baskı
Bu temas eksikliği
Akar gider, geçer biter.
Danedir yeniden filizlenir,
unutur gider dedim.
Issız iç güdümle bilemedim.
Bakamıyorum, uçamıyorum,
kırk yama var
düğümsüz kanatlarım.
Nerede rüzgarın esintisi,
hani hani
mavinin gezintisi ?
Umut üzülür,
vakit dövüşür,
tan atışır,yağmur kızışır, güneş söner,
karada mı havada mı
nerede,
hangi çizgide kesişecek miyiz
söyle hangi arazide?
Ahhh!
zifiridir o yollar,nasıl da korkarım.
Bir feryat içimde,
bir inilti.
Korku kışkırtır,
yalnızlık küstürür,
içimde bin küfür.
Yaralayana,
dağlayana.
Bu düello,
bu basınç,
bu sıkışma,sersemleştim ve sokak kapım açık,
geceler siyahın
en kuytusu.
Ve imdat eder bütün duygularım.
Delibaş inadıyla
kalbimin kanadına
vura vura. vura
Ulan kavuşacaksın, diyorsun içinden.
Hangi yaradan
kanarsan kana
iliklerinden şah damarına, kadar kesik içindesin.
Sonunda yatıracaklar seni hasretin tabutuna.
Baktım,yıllar sonra
anımsamam dediğim sevdanın uykulu gözlerine gurbeti içirmişim.
Sağanak sağanak gürültülü yıldırımlar eşliğinde.
Kıyamam,
kıyamam dediğime
kıyameti üflemişim .
Gücendi şefkatim, takıntım,tutkum ömrüm gitti ulan, ömrüm gitti.
Can parçama,şükrüme
lezzetime,hazineme,
cümle cümle ağıt kokuyordu kopardığım hüzün çiçeklerinden.
Soruyordu niye niye ?
Öyle derin bir yerme var ki
utancımın kızarıklığında.
Aynalara baktığımda
zor kendime geldim.
Teke tek çarpıştı kendimi dövüşlerim.
Mermerlerle sınanmış heybetin üzgüsü var
ay yüzlüm de.
İbadetse seni sevmek,
yoksulluğun
kaç kulaç söyle söyle?
Nefesimdesin,
gözünün nehirlerinden
çeşme gibi akan gözyaşlarının nuruyla
aşk eder.
Sersemlemiş günahlarıma,korkularıma
abdest alırım.
Pişman olacaksın demiştin
hasret kalacaksın, kalbimin toprağına.
Yeter artık
kaburgamda ezilmemiş
doku bırakmadın.
Can kırığıyım,
kırığısın
yere düşen en ince parçacıklarında,
parçamda bile geçmeyen buğu
Islak imzamsın...
Yağmurun yaprağa toprağın güneşe kutsalı gibi
özlem yoğunluğumun
vuslat yakınlığısın.
Evet alt ettin.
Bu bakış,
bu,bu nazar.
bu ışık,
bu renk.
Ayna kadar gerçek,
buz kadar soğuk
bu yansıma.
Haydi uyandır beni
bu acı uykusundan!
Yeni keşfettim,
yeni fark ettim,
keskin virajsın, unutulmazsın,
pes ettim,işte pes ettim.
Yüreğimdeki dağları deprem gibi sallıyorsam
tomurcuklarına dokunduğum
perçemin solgunluğuna.
Aşkı tek taraflı ağlattım.
Bu yükü taşımanın feryadına say.
Haydi sil artık
parmak izini yanağımın yanağının sayfalarından.
Yaralar yaşlanmaz derler
bilirsin.
Evet pes ettim.
Ben kaybettim gururumu.
Kara elmasım oyyy, cesedime ağıt yakan
kefen taşıyıcım,yaralı ülkem.
Bari beni ,seni ,
bu yakınsal örtüşmeyle en derin örgüleriyle bağrına basan
özgürce çiçek açtıracak sevmeyi bilen toprak kazansın.
Kazansın...