Advert

Yolculuk

Yazan: Gülçin Granit -YOLCULUK

ÖYKÜ - 02-02-2023 18:39 477 kez okundu.

Yolculuk
Advert

YOLCULUK
                                  "Şükür, tahammül etmektir."

Güneş, bir yıldız gibi dağların arasından aktı gitti. Bünyamin ise yola viran oldu. Rüyasında ona verilen adrese gitmek için yola koyuldu. Bir mürşit onu bekliyor olacaktı, öyle demişlerdi rüyasında. Birazdan şehirlerarası yol alacaktı. Büyük ay çiçek tarlaları, bağları ve bahçeleri arkasında bırakarak ilerliyordu. 

Havadaki tatlı serinlik kamyonetin camından yüzünü yalayarak geçiyordu. Yollar, kara bir yılan gibi kıvrılarak uzuyor, şehrin tek tük ışıkları yavaş yavaş yanıyordu.  Belli ki akşamı erken karşılayanlar vardı. Bünyamin onlardan biri değildi. O, bir kuş misali uçup giden bir seyirci gibiydi. Yolculuğu sırasında Yaratıcının yarattığı en güzel resimlerin sergilerini izliyordu doğada.  Ağır ağır bastıran gecenin gizemi bunu doğrular nitelikteydi. 

Külüstür kamyonetinin camını sonuna kadar açtı. 'Cennet rüzgârlı bir yer olmalı.' diye düşündü. Rüzgârda çok mutlu oluyor, böylesi mutluluk üstüne başka bir mutluluk tanımıyordu. Saç tellerimden kirpik aralarına vuran rüzgâr gözlerimden geçip giderken Bünyamin’i serin serin okşuyordu.

Akşamın gölgesi düşüyordu kırbaca benzer yolların üstüne. Yanından son model araçlar vızır vızır gelip geçiyordu. Dur kalk şeklinde ilerlerken iki ambulans geçip gitti. Cadde üstündeki lambalar yandı. Işıkları ölgün ve yetersiz bakıyordu. Trafik ışıklarına geldiğinde renklerin cümbüşü Bünyamin’in içini okşadı. Gece iyiden iyiye siyah peçesiyle örtmüştü yüzüne.

Bünyamin, gecenin ışıksız ve karanlık yollarında sonu görünmeyen tarla ve elma bahçelerinde ilerliyordu. Çimenlerin keskin kokusu burnuma yer yer vuruyordu. Kazasız belasız gitmek için dualar okuyordu. Külüstür kamyonet öksüre öksüre bir hal olmuştu, arada olmadık yerlerde istop ediyor, marşa vurdurarak aracı yeniden çalıştırıyordu. Yorulduğu zaman gördüğü rüyayı hatırlıyor, gayreti tazeleniyordu. Neyse ki, aracın farları çalışıyordu. Yanlış bir yola girmemek için oldukça özen gösteriyordu.

Kamyonet tüm külüstürlüğüne rağmen keskin virajlı yollarda öksüre öksüre ilerliyordu. Burası ana caddenin ölük ve soluk ışıklarını bile aratır nitelikteydi. Aracın farlarından başka bir ışığa rastlanmıyordu. Yatırıp adam kesseler kimsenin asla duyamayacağı bir yerdi. Ay ise hilal şeklinde mum ışığı kadar ölgündü. Bünyamin aracı yol kenarına çekti. İnin cinin olmadığı yerde bir yaradan olduğunu biliyordu. Seccadesini elmalık bir alana serdi ve yatsı namazını kıldı. Aracında yatarak uyudu. Sabahın ilk ışıklarıyla tekrar yola koyuldu, artık adrese varmak üzereydi. Gelmiş olmalıydı. Aracını bir çınar ağacının altına park etti. Araçtan inip sırayla dizilmiş ahşap evlere bakmaya başladı. Acaba hangisi Veysel Efendi'nin evi idi?

Bir kadın camdan bakıyordu. Ona adresi sormak istedi. Kadın ondan önce davranıp, “Hey! Sen yabancı, kime bakıyorsun?" diye çatallı çatlak sesiyle bağırıyordu. Ben de “Veysel Efendi'nin evini arıyorum, burası mı?” diye sordum. Kadın başını aşağıya sarkıtıp, el hareketleriyle de konuşarak; “Kim, Veysel Efendi mi, efendiler götürsün onu. O ne zaman efendi olmuş da, ben görememişim?” diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. 

Şaşırıp olduğum yere mıhlandım. Ben şeytani bir rüya uğruna mı bunca yolu teptim diye düşünmeye başladım. Yorgunluk, açlık ayakta zor duruyordum. En kötüsü de, eve boş ellerle dönmekti. 

Onu bulmadan dönmek de istemiyordum. Belli ki, bu rahmani bir rüya değildi. Kasıklarıma kramplar girerken bir o yana bir bu yana bakıp duruyordum. Kadın ise pencerenin kepenklerini gürültülü bir şekilde kapatıp başını içeri çekti. Arkamı döndüm, tam gidecekken bir eşek sesi işittim. Eşeğin sesi kadının (!) güzel sesiyle yarış ediyor gibiydi. Aksakallı bir ihtiyar eşeği yularından tutmuş geliyordu. Belli ki, ormandan geliyordu, eşeğin sepeti odun doluydu. Uzaktan bana bakan sıcak gülüşünü içimde hissettim. “Hey! Evlat! Ne çabuk bir kadının sözüne kanıp da geri dönüyorsun." dedi. 

Olduğum yere kök saldım. Geldiğim ve gideceğim yolları bir an da unutuverdim. Aman Tanrım! Rüya mı görüyordum? Bunca yakınlık… Veysel Efendi, beni bekler gibiydi. Hemen koşup ellerine sarıldım, hürmetle ellerini öptüm. “Aman Efendim!” diyebildim. Gerisini hatırlamıyorum. Sonra beni evine götürdü. Kapıyı, camdan seslenen kadın açmıştı. Yüzüyse limon satıyordu. Veysel Efendi, sırtımı sıvazlayıp, “Hadi gir evlat." dedi.

Sıra önceliğini kendisine vererek içeriye girdik. Sedire oturduk. Kadın yere sofra hazırladı. Tabakları gürültülü bir şekilde sofraya bırakıyordu. Veysel Efendi'nin yüzünde güller açıyordu. Kadının tüm gürültüsüne kulak tıkamış gibiydi. Aklım da bin bir soruyla sofraya oturduk. Kadın; Veysel Efendiye,

“Haymana davarı gibi yemesine pilavı." dedi.

"Eline sağlık kadın, karışma bana." diye cevap verdi, Veysel Efendi.

"Ee! Hep döktün yerlere be adam!" dedi kadın.

"Elin gibi, dilin de tatlı olaydı keşke kadın." dedi Veysel Efendi.

"Netcen dilimi, sana pişirdim tavuk, ye sen işine bak!" dedi kadın.

Bir an nereden gelip, nereye gideceğimi şaşırmıştım. 'Bu adam gerçek bir evliya olmalı.' diye düşünmeden edemiyordum. 
Böylesi bir kadına, bu kadar yumuşak ancak evliyalar dayanabilirlerdi.

Boğazıma pilavın tanesi kaçtı, öksürüyordum. Veysel Efendi. Bir bardak su uzattı “Şifa olsun evlat." dedi. Öksürüğüm geçmişti. Ona sorulacak ne çok sorularım vardı. Bir an önce sedire geçmek için can çekişiyordum. Kadın sofrayı yine bin bir gürültüyle topladı ve mutfağa gitti. 

Şira yıldızı gibi parlayan gözleriyle, gözlerimin en derinlerine bakarak konuşuyordu, “Ben bu kadına tahammül ettiğim için seni buraya gönderdiler, o benim şükür sebebim. O olmasaydı şimdi sen burada olamazdın” dedi.

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Cillop Gibi Yapacaktı -6 / Hamdi Tabanlı

Cillop Gibi Yapacaktı -6 / Hamdi Tabanlı

19-04-2024 - ÖYKÜ

Beş Saniye / Ayşe Gürkan

Beş Saniye / Ayşe Gürkan

18-04-2024 - ÖYKÜ