Advert

Uzun Program

Yazan: Güneç Aydın - UZUN PROGRAM

ÖYKÜ - 28-01-2023 20:14 2118 kez okundu.

Uzun Program
Advert

UZUN PROGRAM

Kemal Bey "Nedir bu ısrarın sebebi, anlamıyorum." dedi. Bir ağaç gibi dik durmaya çalışmasına rağmen yorulduğu belliydi. Bir eliyle sırtımdan hafifçe destek alıyordu.

‘’Ben de sizdeki bu duygusallığı anlamıyorum, baba. Alt tarafı bir makine. Görevini tamamladı. Kaldırırsın, atarsın. Yenisini alırsın. Olması gereken budur.’’

Kemal Bey gittikçe sinirleniyordu. O an yanımdaki üç kişi arasında beni en çok sevenin o olduğunu düşündüm. Ne de olsa ikimizde emekçiydik. Beni anlıyordu. Tabii onunla konuşup beni anladığını anladığımı söylesem adamın yüreğine oracıkta inerdi. Zaten konuşamıyordum ama bazı kendime has tavır ve davranışlarımla istemsiz de olsa ihtiyaçlarımı dile getiriyor ve sonuçların olumlu olduğunu tempom ve çalışkanlığımla onlara gösteriyordum.

‘’Benim babamın adı Kemal değil, Murat Efendi.’’ Bu söylem Murat’ı oldum olası çok kızdırırdı. ‘’O ne demek baba! Çalışmaya başladığımdan beri senden tek kuruş aldım mı?’’

Kemal Bey yine yükseldi. ‘’Ulan, eşşoğlusu! Bir kuruş almış mıymış? Boş versene, eve katkın nedir? Cep telefonun hala hesabımdan otomatik ödeniyor. Cebinde ek kartım var. Evde zaten iki öğün yemek yiyorsun. Yatış, banyo, çamaşır hizmetleri bedava. Bir de gelmiş caka satıyor.’’

‘’Ayıp oluyor, baba.’’

‘’Oluyorsa oluyor, ulan. Askere git gel. Evini, barkını kur. Yeter artık canımı sıktığın.’’

Oğlunun askere gitmesi bahsinin açılması Vicdan Hanım’ı tetiklemişti. 

Hemen söze girmeye karar verdi. ‘’Kemal Bey, ne alakası var bunun askerlikle? Çocukcağız fikrini söylüyor. Gel ben sana sabah kahveni hazırlayayım.’’ Vicdan Hanım genelde hep aynı politikayı izlerdi; Yeter ki tatsızlık olmasın, konuşmazsan sorun da yoktur.

Babasının sert damarını bilen Murat da yelkenleri hafiften indirmiş, strateji değişikliğine gitmişti. ‘’Baba, daha yeni işe girdim. Kolay mı öyle hemen iş bulmak, iş bulduğunda bırakmak? Her şey ateş pahası.’’ 

‘’Her şey ateş pahası da geçen ay telefonunu niye değiştirdin? Her şey ateş pahası da bunun yenisini bedava mı veriyorlar, beyim?’’

‘’Ay, vallahi bayılacağım. Lütfen kavga etmeyin. Pazar günü ağzımızın tadı kaçmasın. Hem öğleden sonra dünürler gelecek.’’

Kemal Bey bir postada Vicdan Hanım’a döndü. ‘’Bıktım bunlardan da ha! On günde bir bizdeler, çayı ayrı, kahvaltısı ayrı. Kaç kere gittik biz onlara? İki. Onlar kaç kere geldi? Dokuz. Yeter be!’’

Vicdan Hanım ağzı bir karış açık halde kocasına döndü. Ellerini önce üstündeki kazağa götürüp yakasını silktikten sonra beline koydu. ‘’ Vallahi, pes. Sen bunu mu sayıyorsun?’’

‘’Sayıyorum tabii, benim başka işim yok. Kız evleneli altı ay oldu. Biz her gün dünür ağırlıyoruz. Size hava güzel. Bu ev halen benim emekli maaşımla dönüyor. Bir de masraf çıkartıyor beyimiz. Sanki iki taksit olsun ödeyecek.’’

Murat başa sardı. Sükunetin, alttan almanın ve hatta yalakalığın babasını yola getireceğini en iyi o biliyordu evde. ‘’Babacım, haklısın tabii. Ama bak zaten her şey çok pahalı. Böyle uygun kampanyaları kaçırmamak lazım. Eski makineyi verene indirim yapıyorlar. Karşılığında son model üstelik çevre dostu bir makine veriyorlar. En önemlisi enerji tüketimi daha az. Bunun imalat yıllarında daha o işler yoktu. Üstelik yanında fön makinesi bedava.’’

Vicdan Hanım aniden öyle bir iç geçirdi ki ikisi de dönüp ona baktı. Kemal Bey belki yıllardır ondan böyle bir ses duymamıştı. 

‘’ Hayırdır, hanım?’’ 

‘’Bedava fön makinesi dedi ya oğlan. Ona şey oldum.’’

‘’Ha, anladım, ona tav oldun da. Evde fön makinesi yok mu? Sen hayatında kaç kere kendine fön çektin?’’

‘’Var, Kemal Bey. O eskidi o yüzden kullanmıyorum.’’

Babasının sabır çekmesini fırsat bilen Murat hazır gazı almışken vurmaya devam etti. ‘’Hem baba, biliyor musun? Önümüzdeki ay prim zamanı. Elime biraz toplu para geçecek sanırım.’’

Kemal Bey söylenmeye devam etti ama dinlemeye başladığı belli oluyordu. ‘’Aslında şu enerji zımbırtısı fena değilmiş. Verdiğimiz elektrik parasının haddi hesabı yok. Soydular, soğana çevirdiler milleti.’’

‘’Evet baba, ben de aynı şeyi söylüyorum. Devir artık tasarruf devri.’’

Kemal Bey yorulmuştu. ‘’Sonra konuşuruz." dedi. ‘’ Hem büyük misafirlerimiz gelecekmiş. Hazırlanmak lazım.’’

‘’Baba, kampanya iki güne bitecek. Ona göre.’’

Herkes sırayla banyodan çıktı. En son çıkan Murat ışığı kapatmayınca daha fazla gerginlik yaşanmasını istemeyen Vicdan Hanım gelip elektriği kapatıp, kapıyı çekti. Artık kendi başıma kalmıştım. 

***

Yaptığım işin en iyilerinden biriydim, belli ki artık değilim. Uzun zaman kimse elime su dökemedi. İçimdense yüzlerce hatta binlerce litre su aktı, geçti. Ben çok güvenilir marka bir çamaşır makinesiyim ve uzun zamandır çalışıyorum. O kadar uzun zaman ki, belki Türkiye’de bile emekli olabilirim. 

Artık kendimce bir parçası olduğum Yalçın ailesiyle yirmi senemi devirdim. Tabii ben her yıl, ay, gün ve hatta dönüşü sayarken, onların aklına geldiğim nadir durumlarda vakit mevhumu genellikle ‘oğlan sünnet olmuştu’, ‘kız okula başlamıştı’ şeklinde oluyor.

Eve gelişim Kemal Bey ve Vicdan Hanım’ın onuncu evlilik yıldönümlerine tesadüf etmişti. Yani oğlan sünnet olmamış ve kız da okula başlamamıştı. Kemal Bey beni büyük bir hevesle bayiden almış, bir kamyonetle eve kadar getirmiş ve hamalın becerisiyle üçüncü kata çıkartmıştı.

Vicdan Hanım beni görünce oldukça sevinmiş, önce kocasının boynuna sarılmış sonra da öpmüştü. Onları bundan sonraki senelerde bu kadar samimi hiç görmedim. Belki de olmuşlardı ama ben görememiştim. Holün kenarında bir gün beklemiştim, ta ki benden önceki merdaneli arkadaş dışarı alınana kadar. O da oldukça güçlüydü ama ben daha yakışıklıydım. Ne de olsa Vicdan Hanım artık elini sıcak sudan soğuk suya falan sokmayacaktı.

Evde geçirdiğim yıllar boyunca Vicdan Hanım’ın düzenlediği yüzlerce yemeğe, Kemal Bey’in şantiyedeki binlerce çamurlu mesaisine, Murat’ın yaramazlıklarına ve evin biriciği Gökçe’nin sakarlıklarına şahit oldum. Binlerce beyaz günü ve yine binlerce renkli günü oldu. Bazen başarılı oldum bazen de başarısız. Çıkmayan lekelerde Allah var beni hiç sorumlu tutmadılar. Ya deterjan kötüydü ya suda problem vardı.

O evde herkesin iyi, kötü günlerine mutluluklarına ve üzüntülerine tanıklık ettim. Kimi zaman büyük bir heyecan öncesi -Gökçe’yi istemeye geliyorlardı- perdeler yıkandı, kimi zaman yatıya akrabalar gelecekken nevresimler hazırlandı.

Vicdan Hanım binlerce kez söylenerek çamaşır tıktı içime. Sanki en büyük sırdaşı, dert ortağıymışım gibi herkesi bana şikâyet etti. Defalarca yanımda aslında görüş açımda olmasını istemediğim halde Kemal Bey gazetesini, çocuklar mizah dergilerini okudular. Pazar akşamları herkes sırayla duşa girdi gözümün önünde. Hiçbiri fark etmedi varlığımı. Murat bornozunu üstüme hoyratça atardı. Gökçe ise hep çok naifti. Banyoya bornozla gelir, duşa girip perdeyi çeker sonra da perdenin arkasından tek eliyle bornozu uzatarak askılığa takardı. Ama ben bunlara bakarken beni fark etmezlerdi bile. Üstümdeki havluluk ve sabunluk zaman içinde demirbaşım haline geldi. Havlular değişirdi ama sabunlar yıllarca aynı kaldılar. 

O geçen yılların sonunda Kemal Bey emekli olmuştu. Evde oturduğundan sürekli Vicdan Hanım’la tartışıyorlardı. Yıllarca birbirlerini alttan almış olmak onları tüketmiş gibiydi. Murat iki sınavda girdiği üniversiteyi altı yılda ancak bitirmiş, bir gıda mühendisi olarak güç bela bir satış işine kapak atmıştı. Gökçe ise iki senelik okulu bitirmiş sonra Vicdan Hanım’ın önümde diz çöküp söylediklerinden çıkartabildiğim kadarıyla ipsiz sapsız bir çalgıcıya varmıştı. Herkesin kendi için çizdiği veya kendisi için çizilen bir yolu vardı. Ben bir kenardan hepsine tanıklık ediyordum.

***

Akşam saatlerinde Kemal Bey ve Murat yine yanıma gelmişlerdi. Bu sefer Vicdan Hanım yoktu. İkisi de daha sakindi. Söze Murat girdi. Ses tonundaki dinginlik hemen hissediliyordu. Konuşmanın gidişatını ele almıştı ve bu benim için hayra alamet görünmüyordu.

“Babacım, bu alet neredeyse benden yaşlı. Bak hazır kampanya da varken verelim gitsin. Eskiyi getirene yüzde yirmi indirim yapıyorlar. Başka bir ürünü bedava veriyorlar. Adamlar daha ne yapsın. Hem anlattım sana enerji tasarrufu olayı ciddi.”

Kemal Bey kararsız kalmış gibiydi. Öğlenki tartışmada süngüsü düşmüştü. “Bilmem ki oğlum,” dedi. “Anan çok seviyor bu mereti. Benim halimden bu anlar,” diyor. “Hem bak onca yıl bize tek iş çıkarmadı.”

Murat ısrarcıydı. “Valla, hayret." dedi. “Bir çamaşır makinesine bu kadar vefa. Daha ne diyeyim size.”

Murat’a içerlemiştim. İlk defa bu kadar adanmış görüyordum onu. Benden kurtulmak istemesinin sebebini anlamayı çok istedim. Ona hiçbir zararımın dokunmadığı kesindi. Kimin benim gibi bir makineyle derdi olabilirdi ki.

Vicdan Hanım ellerini önlüğüne silerek içeri girdi. Toplam sekiz metrekarelik banyoda ben ve üç insan yine yan yana duruyorduk. Konu benim geleceğimdi. Vicdan Hanım her zamanki gibi orta yollu ilerliyordu. Netice nereye varırsa varsın hiç kimsenin kızgın olmayacağı insan olmak onun için önemliydi. “Evladım, iyi diyorsun hoş diyorsun da bak baban da haklı. Bir yığın masraf çıkacak durduk yere." dedi.

Murat bitmeyen bir sabırla, yaptığının doğruluğuna inanmış bir şekilde pazarlama elemanı gibi yeni gelecek makinenin aynı marka olacağını, pek çok üstün özelliği olacağını, bu kampanyanın bir şans olduğunu, belki bir iki ay sonra onun tabiriyle patlarsam böyle bir şanslarının olamayacağını tekrar tekrar anlattı. En sonunda da annesini hedef aldı ve bombayı bıraktı. ‘’Yeni fön makinesi de cabası, sultanım,’’ deyip yanağından makas aldı.

Klozetin üstüne oturmuş oflayan Kemal Bey daha fazla dayanamadı. “Yeter be!’’ dedi. “Tüm pazarımı bir çamaşır makinesi için harcayacak değilim. Ne isterseniz yapın. Ayrıca yeni makine gelecekse priminin nereye gideceği ortada, Murat Efendi.”

Murat bir şey söylemek istedi ama Kemal Bey çoktan gitmişti.

Karar neredeyse verilmişti. Geçirdiğim zaman boyunca küçük beyin annesinden bir şey isteyip kopartamadığına hiç şahit olmamıştım. Vicdan Hanım hemen oğlunun yanaklarını sıktı. ‘’Paşam, benim. Nasıl da düşünür anasını. Merak etme ben sana destek olurum zamanı geldiğinde.’’ Beraber banyodan çıktılar. Vicdan Hanım ışığı kapatıp kapıyı çekti. O gece başka kimse gelmedi.

Ertesi gün eve iki adam geldi. Ayaklarına geçirdikleri naylon torbaların sesi bir acayipti. Üstlerinde adımın yazılı olduğu yelekler giyiyorlardı. Bu heyecan verici olduğu kadar korkutucuydu. Bir tanesi fişi çekip beni tamamen karanlığa gömdü. Artık etrafımda olanları göremiyor sadece duyuyordum. Etrafımı saran dört elin beni yerden hafifçe kestiğini ve tekerlerin üzerine koyduğunu hissettim. Yirmi sene boyunca altı ayda bir Hanife Hanım’ın beni kenara itmesi dışında hiç hareket etmemiştim. Şimdi oldukça hızlı hareket ediyordum.

Koridor olduğunu zorlukla hatırladığım bir yerden geçtim. 

Beni ilk geldiğimde beklettikleri yere koydular. Sonra o gençlerden biri “Teyzecim, gel sana bunu gösterelim. Kullanması oldukça kolay. Bakma sen yirmi dört programı olduğuna, rahatça alışacaksın." diyerek Vicdan Hanım’ı yanına alıp banyoya geçti. Diğeriyse benim yanımdan halefimi banyoya doğru ittirdi.  Kendimi ilk defa güçsüz, işe yaramaz, görünmez ve yetersiz hissettim. Belki yirmi sene önceki merdaneli makine gibi. Acaba bu çömez de bana bakıp “Bayağı güçlüymüş." demiş miydi? 

Biraz sonra banyodan Vicdan Hanım’ın sesi duyuldu. “Ayy, çok güzelmiş bu. Bir de uzun programı göster bakayım evladım.”

Advert
Neler Söylendi?

Serpil Arı Yılmaz

Bir makinenin kişiselleştirilmesiyle ortaya çıkmış müthiş bir kurgu. Gidip çamaşır makineme sarılasım geldi 1 yıl önce

Ceren

Yaşanmışlığı ve bıraktığı izleri her cümlede hissettiriyor. Devamının olduğu çok belli olan bir öykü, devamını da hak ediyor. Merakla bekliyoruz. 1 yıl önce

Songül Öztürk

Kutluyorum yazarını eskimenin ne olduğu üzerine kurduğu öyküsünden ve yalın dilinden dolayı 1 yıl önce

Hazal Özçelik

Doyumsuzluklarımızla kendimiz dahil her şeyi tüketmek için yaşadığımız günlerde, fark ettiren ve düşündüren bir hikaye. Yeni yazıları merakla bekliyorum, kaleminize sağlık. 1 yıl önce

Buse Küçük

Eşyaların esiri olmuş; herşeyi, herkesi tüketen toplumlar. Emek verip onarmak yerine değiştirmek… Kalemine sağlık Aydın. 1 yıl önce

Suna Şenpolat

Yazılarınızın devamını diliyorum, tebrik ederim 1 yıl önce

Gul Elif Bayrak Sönmez

Cok duysal bir öykü, gerçekten içindeymiş gibi okudum. Tebrikler. 1 yıl önce

Pelin

Sürprizli bir giriş olmuş, merakla ve keyifle okunuyor. Eminim okuyan herkesi anlatıcı olanla ilgili ilk hatırladıkları anıya götürecektir. Tebrikler 1 yıl önce

Nurgül ÖZÇELİK

İnsanı anılarında bir yolculuğa çıkaran,bunu ben de yaşadım dedirten keyifli bir hikaye...Yenilerini sabırsızlıkla bekliyoruz. 1 yıl önce

Ufuk

Güneç hocam elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş. 1 yıl önce

Evşen

Dili olsa da konuşsa dediklerimizden birisi dillenmiş.. birAz eğlenceli, biraz buruk ama çok akıcı bir dille

Yazılmış çok güzel bir öykü.. tebrikler 1 yıl önce

Simten Dimez

Güneç kalemin şahane. Görsel aktarımı çok güzel baştan sonra gezdik evi salon koridor banyo... Babanın yakın gözlüğünü bile gördüm desem yeridir. İlk makinemiz geldi aklıma, yeni öykülerini bekliyoruz. 1 yıl önce

Birsen Erkan

Nostaljik, anlamlı , keyifli bir yazı beni çocukluğuma götürdü. Umarım yazmaya devam edersiniz. 1 yıl önce
DİĞER HABERLER
Cillop Gibi Yapacaktı -6 / Hamdi Tabanlı

Cillop Gibi Yapacaktı -6 / Hamdi Tabanlı

19-04-2024 - ÖYKÜ

Beş Saniye / Ayşe Gürkan

Beş Saniye / Ayşe Gürkan

18-04-2024 - ÖYKÜ