UYKULU GÜNEŞ
Bir yarı uyku halinde güneş,
Yılları var ki
Durmuş bir saatin verdiği
İnce kederi sağıyor
Eskimiş gözlerden.
Uzaktan atan bir kalbin sesi
Kim bilir kime ait?
Kim tüketti gençliğini
Kimin hayallerini kırdı
Yine bu dünya?
Bir kadın mı ağlıyor?
Yağmur değil bu yağan
Damıtılmış bir hüzün
Nazenin cam imbiklerden.
Ve Ankara bu yağmurda
Ne kadar konuşkan.
Kırılmış hayallerle değiştir
Sardunya kokusunu.
Şafakları bekleyecek hal mi kaldı
Avuçlarından içtiğim suyu keseli.
Hangi kadın basmadı
Dökülen simlerine bir erkeğin?
Yaşlandık işte.
Yaşlandık da yaş mı aldık sanki
Yalnızca anılara yaslandık.
Ne kadar meraklı bütün bu zamanlar
Geçmişlere akmaya
Yarı masal, yarı yalan
Bir anlatı olmaya.
Oysa bir zamanlar
Çiçek açardı bazı sözcükler,
Daha dudakların harflere dokunduğunda
Uykum,
Alnıma damlayan ipek parmaklarındı.
Aynı zaman mı bu?
Sorular yine mi aynı?
Şaşmaz yasalarıyla
Beni bir rahimden söküp aldın ya
Ağrıtarak, kanatarak
Ağlatarak.
Ben de aklımın kayalarından söktüm
Murç ve ter güzeli bu sözleri,
Susmakta iyiydim ben
Ne söktüysem kendi içime gömdüm.
Biliyordum
Ne sonsuzluk kısalacaktı
Ne de uzayacaktı ömrüm.
Anlatacak bir yüz arıyoruz şimdi
Anlatıyoruz.
Simleri dökülmüş gençliğimizi.
Hani eski yılbaşı kartlarında olurdu
Anılarımızla örtüyoruz.
Yaşamak kırılmaktır
İncitilmektir yaşamak.
Bunu en iyi biz kırılanlar biliriz.
Ya bütün bunları kabulleniriz
Ya da şair olur
Oturur ince ince şiir dizeriz.