Advert

Truva Edebiyat Dergisi Öykü Yarışma Birincisi Ahmet Yılmaz: Sonunu Bilseydim Yazmazdım

TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ 2023 ÖYKÜ YARIŞMA BİRİNCİSİ AHMET YILMAZ İLE GENEL YAYIN YÖNETMENİMİZ AYFER GÜNEY KONUŞTU.

RÖPORTAJ - 17-07-2023 19:42 1463 kez okundu.

Truva Edebiyat Dergisi Öykü Yarışma Birincisi Ahmet Yılmaz: Sonunu Bilseydim Yazmazdım
Advert

AHMET YILMAZ: ÖYKÜNÜN SONUNU BİLSEYDİM YAZMAZDIM

Truva Edebiyat Dergisi Geleneksel 6. Öykü yarışmasını kazanan Eğitimci-Yazar Ahmet Yılmaz ile dergimizin Genel Yayın Yönetmeni Yazar Ayfer Güney konuştu.

**

Ayfer Güney:
- Truva Edebiyat Dergisi'nin düzenlediği 6. Öykü Yarışması'nda birinci oldunuz. Tebrik ederiz. Öncelikle sizi tanıyalım.

Bu Sevindirici Haber İle Yoğun Çalışmaların Yıprattığı Yorgun ve Mahzun Zihnimdeki Toz Toprak Dağıldı

- Merhaba. Önce selam, sonra kelâm. Yarışmayı düzenleyen Truva Edebiyat Dergisi ekibine gönülden teşekkür ederek söze girelim. 

Kavurucu yaz sıcaklarına düşen serin bir gölge, bir ferahlama vesilesi olan bu sevindirici haberle yoğun çalışmaların yıprattığı yorgun ve mahzun zihnimdeki toz toprak biraz olsun dağıldı. Bir yarışmayı birincilikle bitirmek bir yana, nihayete ermiş bir yolculuğun semeresi olan ruhsal doygunluğa erişmek de ayrıca anmaya değer.

1980 İstanbul doğumluyum. Hayatım Bursa-İstanbul hattında geçti. Tabii trenler, vapurlar, kolonya ikramlı otobüsler bir çocuk için ziyadesiyle  uzun, dumanlı, köpüklü ve sırlı yolculuklar vaat etti.

İlkokul ve orta okul yıllarım deniz kenarında dalgalı, çetin ama bereketli fırsatlar getirdi.  Resim çizdim, karikatüre mesai harcadım. Elime ne geçerse okudum. Ansiklopedilerin peşinde kütüphane kütüphane dolaştım. Tabiatla ünsiyet kurmaya başlamamın tarihi yedi sekiz yaşlarımın hayalperest evresine dek uzatılabilir.

Nebatat ve hayvanat âlemiyle organik ilişkim hâlâ tazedir, bozulmamıştır. Ne zaman ki edebiyat, tabii ilkin şiir, aklımı çeldi; artık yazmaktan başka bir şey düşünemez oldum. Canlı cansız mevcudatın hâl dilini, her birinin kendine özgü hayatiyetini ve sırlarla örtülü macerasını merak ettim. O tecessüs beni şiirle anlatı arasında tatlı bir sarhoşluğa itti. Duygularımın medcezirine göre gâh şiir gâh öykü yazdım.

Türkçe öğretmenliği okumamın da yardımıyla kitaplardan ve ana dilimde yazılmış cümle eserlerden, kainat adı verilmiş dev kütüphaneden tek bir an bile kopmadım.
Eğitimciyim. Yirmi bir seneyi doldurdum, sağlığım el verdikçe daha nice çalışacağım.

Çocuklarla, gençlerle aynı ortamı teneffüs etmemin faydasını en çok kitaplarımın konusunu, dil ve anlatımını belirlerken görüyorum. Ne okuyorlar, hangi konularda düşünüyorlar, nasıl etkileniyorlar sorularına cevap bulmakta zorlanmıyorum hâliyle. 

Bir baba olarak, çocuklarımın ne okuduğu, ne okuması gerektiği üstüne de kafa yoruyorum. Büyük oğlumu düşünerek, onun da benim kadar sevdiği hayvanlar âleminde geçen ‘Fırça Kuyruk Haki’ adında bir çocuk romanı dosyam tamamlanma aşamasında. Zaman ne gösterecek bilmiyorum ama şiir ve öykü kitaplarından önce bu eser raflarda yerini alırsa sürpriz olmaz.

Yarışmamızı nereden öğrendiniz ve nasıl katılmaya karar verdiniz?

"Gökyüzünde Kanatlar"ı Alnından Öpüp Yolcu Ettim

- Sosyal medyada birkaç defa karşıma çıktı. Ben kaçtım, o kovaladı. Evvel zaman birkaç yarışmaya katılmış, iyi dereceler elde etmiştim. Öykü dalında henüz o anlamda -dergilerde yayımlananları dışta tutarsak- görücüye çıkmamıştım.

İki kitabı basılmış, kırkını aşmış bir yazar olarak ne yalan söyleyeyim utanıyordum da meydana atlayıp çiçeği burnunda gençlerle güreşe tutuşmaktan. Nefsime mağlup oldum, iç sesimi boğarak sükunete eremeyeceğime hükmedip ‘Gökyüzünde Kanatlar’ı alnından öperek talihine doğru yolcu ettim. 
Sonuçtan memnunum. Kazanan metinlerdir, okuyucudur. Biz alet işler el övünür meselinden ekmek yiyenleriz.

- Yazarlığa nasıl başladınız? Bu konu hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz. Yeni yazarlara neleri tavsiye edersiniz?

- Yazarlığa başlamak mı, bunun için bir miat tayin edilebilir mi emin değilim. İlkokulda şiire istidadım vardı. Gemlik Şükrü Şenol İlkokulunda 5.sınıftayken yazdığım ormanla ilgili şiiri sınıf öğretmenim benim yazdığıma inanmamıştı. İyi tarafından bakarsak demek ki fena değilmişim, boyumdan büyük iş çıkarmışım diye düşünmeden edemem. 

Yine de bu hayal kırıklığından 5-6 sene sonra geçmesi gerekti tekrar şiir karalamam için. Üniversitenin başında kitabı olmayan fakat yazdıkları elden ele dolaşan bir amatördüm, ilgi ve sevgiden yana şikâyetim yoktu. O sıralar birkaç eserim dergi ve gazetelerin genç yazarlar köşesinde yer tuttu. 

Kendimi ne zaman ‘yazar’ yerine koydum; 2009 yılında ilk romanımın okur karşısına çıkmasıyla. O zamana kadar çok şiir yazdım, irili ufaklı pek çok aylık dergide yer aldım. Yıllıklara girdim. Dergi okuyucusu çabuk unutuyor, kitabınız çıkmadıkça isminiz akılda kalıcılık ve rağbet edinmiyor. Kitaptan sonradır ki yazma fiilinin alnımda bir mühre yahut zaman zaman ayağımda prangaya benzer bir kaçınılmaz hastalık olduğunu kabullendim. 

- "Gökyüzünde Kanatlar" isimli öykünüzle birinci oldunuz. Öyküyü yazarken nelere dikkat ettiniz? Biraz bahseder misiniz?

Öykünün Sonunu Bilmiyordum. Bilseydim Yazmazdım

- Gökyüzünde Kanatlar adlı öyküde dimağımdan doğan sınırlı kelimeyi olabildiğince tutumlu ve verimli sevk ve idare etmeye gayret ettim. Konu zihnimde belirtmeye başladığı andan itibaren birkaç günüm -gündüzüm gecem- hep onunla meşgul olarak geçti. Sonunu bilmiyordum, bilseydim yazmazdım.

Seneler evvelinde bir Anadolu köyünde soluduğum kasvetli havayı, çocuk olmayı, büyüklerin bencil davranarak ve devamlı surette kendileri için daralttıkları taşrada gerçek üstü olsa da bir çıkış yolu arama gayretini anlattım.
Takdir okurundur. 

- Türk edebiyatı ilerliyor mu yoksa arayışına devam mı ediyor?

- İlerlemek veya gerilemek göreceli kavramlar. Dünya değiştikçe insan da değişir bir insan eylemi olarak edebiyat da. Arayış yoksa ortada dikkate değer bir iş bulunmuyor demektir. Evet, yenilenip tazelenme yönünden bakarsak önemli kıpırdanışlar, atılımlar göze çarpıyor.

Bilhassa kısa öykü türünde dünya çapında yazarlarımız olduğunu, bu anlamda Batı’dan hiç de geri kalmadığımızı düşünüyorum. Dil ve üslupta, teknikte gösterdiğimiz azim ve gayreti kendi insanımızı sevinçleri ve kederleriyle, hayalleri ve hayal kırıklıklarıyla, şehir hayatının ve hızı kesilmeyen teknolojik gelişmelerin değiştirip yozlaştırdığı ahlakî değerler ve manevi çöküntüyle anlatabilmekte de daha istekli ve cevval olabilirsek o zaman geleceğe kalacak büyük yazarlarımızın yıldızı da parlayacaktır. 

- "Aynanın Arkasında" otobiyografik konulu bir de "Kayıp Kedinin Esrarı" isimli polisiye romanınız var. Çeşitli dergilerde  yayımlanmış öyküleriniz de mevcut. Roman türünü mü daha çok benimsiyorsunuz yoksa öykü türünü mü? Neden?

- Hikâye gözümün nurudur. Akşam el etek çekilir, çocuklar yatar, konu komşu uyur, caddede otomobil sesi kesilir. Oturup bir öykü yazarım. Fakat Roman yazmak o kadar kolay mı? Günler geceler, haftalar, hatta seneler boyu bırakmaz yakanı. Tam bitti dersin illa bir eksik çıkar. Baştan sona kaç defa okuyup gözden geçirebilirsin ki bir romanı, hikâyeye göre? Roman bir taraftan sanki hayırsız evlat gibi. Biraz nankör. Uğraştırıyor, vakit çalıyor.

Ben tersten başladım. Çok yazar öyküden romana dikey geçiş yaptı – Allah'tan bunun sınavı yok- ben ilk romanımı yazıp yayınladıktan sonra öykü temrinlerime başladım.

Bir okur olarak cevabın ne diye sorarsanız, tereddütsüz ‘roman’ derim. Orkestra dururken tek enstrümanlı müziğe gönül indirmem.
 
- Edebiyatımızdaki son yıllarda Batı edebiyatının etkisiyle oluşan post modern akım hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

- Bir vakitler modaydı. Edebiyata yeni imkanlar kazandırmıştır, vasatlığı sarsmıştır, suyu dalgalandırmış ve berraklaştırmıştır. Ortama hareketlilik getirdi. Fena da olmadı. Bugün hâlâ tesiri devam ediyor. Dünün ‘farklısı’, bugünün ‘alışılmışı’ halinde öykülerden okuyucuya göz kırpmaya devam ediyor.
Bununla beraber, öykü öyküdür. Postmodern öykü, postmodern şiir olmaz. Olursa, aslan postuna bürünmüş eşek gibi sahte ve zavallı olur. 

- Kitaplarınızı çıkarırken zorlukla karşılaştınız mı?

- Zorluk ne kelime, hayatımdan bezdim diyebilirim. Ürünleri para etmeyen bir kısım çiftçiler gibi tüm emeğimizi denize dökme lüksümüz de yok ki bizim.

İlkini Mühür dergisinde şiirlerimle beni tanıyan Mustafa Fırat bastı. Eli ayağı düzgün, göğsümü kabartan bir kitaptı diyebilirim. Maçka ve TÜYAP’ta imza günü düzenlenmişti. Ekmek de yedik bu Aynanın Arkasında’dan.

İkincisi için iki sene bekledim. Kıyamadım, sağlam bir yayınevi olsun da heba olmasın diye. Üç dört kapı çaldım. Ya doluyuz diyorlar ya da lafı önce paraya getiriyorlar. Biz yazıyoruz, üstüne biz ödüyoruz yani. Gözü tok görünen, ‘kitabınızı ücretsiz basıyoruz’ diyen de reklam yapmıyor, tanıtım sıfır. İmza günü düzenlemiyor. O canım emeğimizin eserini cebinizden para çıkarıp satın almaya mahkumsunuz, kendi tezgâhınızı kurup işportacı gibi müşteri avlamaya çabalıyorsunuz.

- Truva Edebiyat Dergisi ve yarışmamız için neler söylersiniz?

Truva, Adına Yakışır Şekilde Sessiz ve Derinden İlerliyor 

- Truva, adına yakışır şekilde sessiz ve derinden ilerliyor. Genç ve dinamik yazarlarıyla; dili ve edebiyatı, düşünmeyi ve hissetmeyi merkezine alan her dem canlı ve taze metinlerle okuyucuyu uyandıran güçlü bir nefes olmaya devam etmesini dilerim.

Yarışmak güzeldi demek âdettendir. Yarışmaya katılıp dereceye giren veya girmeyen öykücü arkadaşlara, yazıyı aşk ve dert edinmiş bizlere, bu şansı verdiğiniz için sizin şahsınızda Truva ailesine teşekkürü borç bilirim. 
Özenli sorularınız için de ayrıca teşekkür ederim. 

- Tüm TRUVALILAR adına biz teşekkür ederiz ve tekrar bu başarınız için tebrik ederiz.

Röportaj: Ayfer Güney

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan’da 2024 Mahtumkulu Firaki Yılı

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan’da 2024 Mahtumkulu Firaki Yılı

17-03-2024 - RÖPORTAJ

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan'ı Öğrenmek ve Türkmenistan'ı Öğretmek

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan'ı Öğrenmek ve Türkmenistan'ı Öğretmek

31-01-2024 - RÖPORTAJ