Advert

Yarım / Turan Demirci

Yazan: Turan Demirci -YARIM

ÖYKÜ - 24-04-2024 12:11 375 kez okundu.

Yarım / Turan Demirci
Advert

YARIM

Bu dizideki kız da; hep dertli, hep dertli, bir de; arkada çalan müzik…

İzlerken sana bakıyorum gözlüğünün altından gözlerinin ıslandığını görüyorum. Müzik usulca süzülüyor içimize, yüreğimize kıvrılıyor. Zaten ne zamandır böylesin ama ben biliyorum.

Topuklarını vura vura yürüdüğün gözlerini dikerek baktığın parmağını sallayarak çevrendekilere iş buyurduğun, her şeyi yerli yerine oturttuğun zamanları. O kadar hızlı yürürdün ki yetişmekte zorluk çekerdim sana. Kafan hep yukarıda ve hep bir acelecilikle yapardın yaptığın her şeyi. Sonra bir hüzün çöktü ellerine, ayaklarına en çok da gözlerine. Uzak bir yerlere dalıp bir türlü bize gelmeyen gözlerine.

Biriken yaşları silmek istediğinde, elinle gözlüğünü biraz yukarı kaldırıyorsun, görüyorum, sen her ne kadar belli etmemeye çalışsan, kafanı diğer tarafa çevirsen de. Ama dedim ya dizideki kızın da dertleri bitmiyor bir türlü illa da şu fondaki müzik. Bilerek seçiyorlar sanırım; senaryoya göre öyle içten, derinden ve hüzünlü…

Bazen ağladığını görmeyeyim diye içini ferahlatmak için derin derin nefes alıyorsun. Fakat, ne zaman müzik çalmaya başlasa yine izlediklerinden kopup hatıralara savrulduğunu hissediyorum. Yaşananlar kimi hallerini değiştirse de, mağrurluğundan hiçbir şey kaybetmedin. Onun için belli etmemeye çalışıyorsun. Reklam aralarına denk getirerek meyve tabakları taşıyor, aramızdaki sehpanın üzerine koyuyorsun. Sonra yine benim gibi kanepenin baş tarafındaki yastığa sırtını yaslıyor o ruh haline bürünüyorsun. Müzik çalıyor, kız ağlıyor, sen ağlıyorsun…

Espriler yapıyorum; “Bu kızlar ağladığında niye kendilerini yere atmıyor da, hep yatağa atıyor?”

Gülüyorsun, içinden neler geçiyor biliyorum. İnsan hissetmeyi bile yaşayarak öğreniyor. Ruhunda karşılığı olmayan olaylarda yeterince hissedemiyor. Ne zaman ki, etinden et kopuyor işte o zaman tam da o zaman duygular da yüreğinden kopuyor, gözlerinden süzülüyor.

Kız annesine sarılıyor, müzik çalıyor, sen gözlüğünün altından parmağınla yaşını silmeye çalışıyorsun elin titriyor görüyorum.

Bu oyuncular ne ilginç insanlar. İçine girdiği kabın şeklini alan su gibi girdikleri rolün ruhuna bürünüyorlar. Rol yaparken öyle içten öyle sahici yapıyorlar ki rollerini sanki seni de alıp o duygularla yoğuruyorlar. Onlarla beraber sende duygudan duyguya akıyorsun. Belki de bir illüzyon gibi sana öyle zannettiriyorlar, oyunun bir parçası oluyorsun. Biri annesine sarıldığında sanki sen annene sarılmış gibi oluyorsun. Müzik çalıyor, sen elmadan bir ısırık alıyorsun…

Biliyorum çok seversin elmayı. Öyle iştahlı, öyle heyecanla yerdin ki; bir insan bir meyveyi bu kadar mı sever derdim. Doktor; “Kılcal damarların ince. O yüzden her sabah elma ye yoksa kalp krizi geçirirsin” dedi, diyorsun ama ben biliyorum seninki sağlıktan değil sevmekten. Zaten, senin en iyi yanın bu; sevdin mi bütün ruhunla seviyor, elini dokundurduğun her şeyi güzelleştiriyordun. Ama elmayı bile artık eski iştahla yemiyorsun…

Bir insan gittiğinde, sevenlerinin de bir yarısını götürürmüş. Meyvedeki tadın, çiçekteki kokunun, güneşteki sıcağın, yüzdeki gülüşün ve elmanın yarısını. Evlere bir sessizlik çökermiş, sesi yükselirmiş içli müziklerin ve insan hep bir acı ararmış, sanki ağlasa bitecekmiş gibi. Ama öyle olmazmış, insan ağlamaya doymazmış.

İki kanepede iki yarım, bir diziyi izliyoruz, müzik çalıyor kız annesine sarılıyor. Sen elmadan bir ısırık daha alıyorsun.

“Her sabah işe gitmek için evden çıkarken arka bahçedeki elma ağacından elmalar koparırdım sonra iş yerinde yerdim” diyorsun. Sonra, yine bir yerlere dalıp gidiyorsun. Sanırım yeniden giriyorsun bahçe kapısından içeri, dut ağacının altında duruyorsun biraz, yan taraftaki kokulu üzüm asmasına bakıyorsun. Sonra evin sol tarafındaki büyük armut ağaçlarına bakıyorsun. Evin cümle giriş kapısının önünde durup içeri doğru bakıyorsun. Sonra yavaşça sıyrılıyorsun anılardan; “Annem gidince artık oraya gitmek içimden gelmiyor” diyorsun…

Biliyorum, benim de eski mahalleye gitmek hiç içimden gelmiyor. Erik ağaçları dallarda kalıyor, incirler dökülüyor, akasyanın dalları başıboş uzuyor. En çok da akasyayı severdi. Başucuma muhakkak bundan dik demişti. Hala içimde bir yerlerde hatırası duruyor sanki akasyayı diksem artık gitmiş olacak. O yüzden “bir gün” diye erteliyorum.

Aklımızın bir yerlerindeki kesik hatıralar izlediğimiz dizi ile birleşiyor. Zihnimizin bir yerlerindeki hüzün sanki dışarı taşmak için anlatılan hikayeye tutunuyor. Fonda müzik çalıyor, anne ağlayan kızını göğsüne bastırıyor, saçlarını okşuyor…

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Meryem Ana -1960'lı Yıllar / Hamdi Tabanlı

Meryem Ana -1960'lı Yıllar / Hamdi Tabanlı

05-05-2024 - ÖYKÜ

Vuslat Kavşağı / Nevin Aktekin Gülfırat

Vuslat Kavşağı / Nevin Aktekin Gülfırat

05-05-2024 - ÖYKÜ