Advert

Serhan'ın Portakal Ağacı / Mine Borazan

Yazan: Mine Borazan -SERHAN'IN PORTAKAL AĞACI

ÖYKÜ - 25-02-2024 21:10 283 kez okundu.

Serhan'ın Portakal Ağacı / Mine Borazan
Advert

SERHAN'IN PORTAKAL AĞACI

"Nasıl da sıkıldım şehrin kalabalığından gürültüsünden. Artık bu şehir dayanılmaz gelmeye başladı çok yordu beni." diye söylenmeye başladı Serhan...

Kırklı yaşlarda, uzun boylu siyah saçlı, sakalsız ve bıyıksızdı. Zayıf oluğundan fit ve genç gösteriyordu.

Bir kez evlenmiş anlaşamayıp ayrılmıştı eşinden. Özel bir hastanede dahiliye doktoruydu.
İşlerinin yoğunluğundan uzun zamandır anne babasını arayamamıştı.

Yirmi yıldır İstanbul'da yaşıyordu. Bir an tuhaf şekilde bir hasretlik çöktü yüreğine... Telefonun ahizesini yavaşça kaldırdı karşısında naif sesli bir kadın:
- Alo, dedi.
- Anam napıyorsun? Ben oğlun Serhan..

Nasıl da sesi titremişti anacığının evladının sesini duyunca. Nerden baksan beş altı senedir hiç görmemişti onları.

Sonra telefonu sert bir adam sesi aldı:
- Nasıl oldu da aradın hayırsız evlat...
- Kızma be babam çok haklısınız arayamadım işlerin yoğunluğundan sizi çok ihmal ettim.
- Bak anan fena oldu sesini duyunca...

Serhan'ın babası Sami amca sert görünümlü ama pamuk gibi yumuşak kalpli bir adamdı. Sami bey ve Sakine hanımın tek çocuğuydu Serhan...

Yıllarca ne zorluklarla okutmuşlardı tarlada bağda bahçede çalışarak:
- Baba benim portakal ağacı duruyor mu?
- Duruyor portakalları üzerinde...

Birden aklına geldi Serhan'ın evin önündeki portakal ağacının hikayesi.

Babası, Serhan beş altı yaşlarındayken getirmişti portakal fidanını... İnatla tutturmuştu; “Evin önüne dikelim” diye. Annesi kızmıştı; “Orada portakal ağacı mı olur, arkaya dikin” diye...

Günlerce ağlamıştı:
- Elleşme hanım ilişme çocuğu bırak nerde istiyorsa orda diksin.

Fidanı evin önüne dikmişlerdi:
- Baba, bunun adı Serhan'ın portakal ağacı olsun.

Her gün suluyordu portakal ağacını Serhan. Büyüdüğünü gördükçe sevinç çığlıkları atıyordu.
Üniversite sınavında "Tıp Fakültesi'ni" kazanmıştı. Okumak için İstanbul'a gitmişti:
- Baba, anneme söyle hafta sonu geliyorum. On beş gün kalacağım.

Yol alırken ağır ağır arabasıyla yol boyu hep hatıraları canlanmıştı. "İnsanın memleketi köyü gibisi var mı?" diye iç geçirdi. Az kalmıştı köye arabayı bir marketin önünde durdurdu. Çay şeker pirinç bulgur ekmek falan aldı eve. Gelmeden önce hediyelerini almıştı.
Evin önüne gelince gözüne ilk çarpan, evin önündeki portakal ağacı oldu. Ne kadar çok portakal var üzerinde.

Evin boyasız ve sıvasız halini görünce derinden bir "ah!" çekti Serhan. Neden hiç ilgilenmediği için kızdı kendine. Tüm çocukluğu neşe ve huzur içinde burada geçmişti.

Hasretle sarıldı anacığının boynuna. Evladını görmenin heyecanıyla sendelemişti kadıncağız. Babasının uzattığı elini öptü.

Mutfaktan güzel yemek kokuları geliyordu. İnsan uzaktayken nasıl da özlüyordu annesinin el lezzetini ve yemeklerini.

Ertesi sabah anneciği dışarı kahvaltı hazırlamıştı. Masanın üzerinde bir sürahide portakal suyu duruyordu:
- Senin  portakal ağacının portakallarıyla yaptım anası kurban, dedi anneciği, gülüştüler.

İnsanın anne baba ocağının verdiği huzur, dünyanın hiç bir yerinde yok. Hele bir de hayattalarsa, çaldığınız kapının ardında sizi karşılıyorlarsa... Ne büyük tarifsiz mutluluk.

Ne kadar yoğun olursanız olun asla ihmal etmeyin onları...

Sonrası mı?.

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

02-05-2024 - ÖYKÜ

Ne Kedisiz Ne Kitapsız / Nevin Aktekin Gülfırat

Ne Kedisiz Ne Kitapsız / Nevin Aktekin Gülfırat

01-05-2024 - ÖYKÜ