Advert

Sentetik Sıkıntı / Mehmet Engin Ayatar

Yazan: Mehmet Engin Ayatar -SENTETİK SIKINTI

DENEME - 06-11-2023 18:08 479 kez okundu.

Sentetik Sıkıntı / Mehmet Engin Ayatar
Advert

SENTETİK SIKINTI

Sıradan metro yolculuklarından birini devam ettirirken fark ettiğim bir kaç noktayı bu yazıda sizlere sunmak istiyorum. Kelimelerin, cümlelerin bir değeri kaldı mı? Yazının, şiirin, romanın, hikâyenin ve aklıma gelmeyen birçok anlatı türünün hakikaten miadını doldurduğuna dair bazı emarelerin oluştuğunu hissediyorum ve buna inanmak istemiyorum.

Yeraltı treninin basık havasını daha da ağırlaştıran bir şey var. Sürekli bir uyaran arayan bağımlılar mı, gerçek yaşamdan çoktan göçmüş zombiler mi yoksa sıradan bir vücuda emanet edilmiş koma halindeki gözler mi etrafımı saran?

Abartıyorsun diyeceksiniz. Hayır abartmıyorum. Geçen içtenliğini hiçbir koşula, zorluğa kaptırmayan bir abim şöyle bir ifadede bulundu; “Eskiden daha coşkuluyduk işyerinde, o şen kahkahalar yok artık. Anlamıyorum; daha mı az gülüyoruz?” Aslında gülmüyoruz belki de. Konuşacak anlatacak şeyler ne kadar azaldı. Dedikodu denilen illet bile aranır oldu.

Artık elimizde kısacık yazılar, sonsuza doğru akıp giden kısacık görüntüler, hiç yaşanmamış anılara ait fotoğraflar vesaire koca bir dijital çöplük var. Bir şarkıyı bile sonuna kadar dinlemeye tahammülümüz yok. Sıkılıyoruz, kesinlikle tahmin edemediğimiz yarınlara doğru yol alırken garip bir buhranın içerisindeyiz.

Bu konuyu irdelemeden evvel şarkılarımıza bir kez daha bakalım. Sanıyorum Klasik Türk Müziğimiz vefat etti ya da hepten ortadan kayboldu dahası arayanı soranı da yok. Peki ya Türk Halk Müziği; gençlerin çoğunun bu müziğin m’si ile ilgili bir fikirleri bile yok.

Eskiden şöyle bir düşünce vardı; insanlar yaşını aldıkça bu müziklerin kıymetini anlar ve aslına geri dönerek geleneksel müzikleri dinler ve talep eder. Bu teori bir yanıyla doğru olmakla birlikte kendi içinde barındırdığı iç çelişki yüzünden geçerliliğini yitirmek üzere. Nasıl, derseniz; geleneksel müzikler gerçek yaşanmışlıkları gerektirdiği için zaman ve emek ister. Birçok anıya tutunan müzik ve sözler bir süre sonra genlerinize ya da ruhlarınıza tutunmaya başlar ve yaşlandığınızda ayrılmaz bir parçanız oluverir. Ama ya gerçek bir yaşantı yoksa ya da her şey dijitalleşerek bir hiçliğe doğru yol alıyorsa. Günün yaklaşık altı saati ekranlara bakan bir zihin hiçbir anının kendisine tutunamayacağı sürtünmesiz bir yüzey oluşturacaktır. Feodal bir altyapıdan doğan geleneksel müziklerimizin modern zamanların sıkılgan vasatlığına dayanabilmesi biraz zor görünüyor.

Şimdi dönelim en büyük sıkıntımıza; acaba neden sıkılıyoruz? Teknoloji, tüketim toplumu bütün değerleri altüst etmiş insanları bütün değerlerinden kopartıp alırken, çevre sorunları yarınlarımızı çalarken ve belirli rotaların sanal tellerine asılı atom bombalarının bütün medeniyeti yok etmesine ramak kalmışken bizler ne yapıyoruz; sıkılıyoruz. Çünkü belki de en güzel şarkılar bestelendi, en iyi romanlar yazıldı, şiirlere sığmayan aşklar çoktan yaşandı, düşünülebilecek her şey düşünüldü, bilimsel ilerleme evrenin sınırlarına ulaştı.

Çağımızın en büyük icadı cep telefonuna, bu muazzam ilerlemeye, dokunmak ve onu kesintisiz izlemekse “bilinçli” tercihimiz, saatler su gibi akmasına rağmen, sıkılmaktan başka şansımız kalmamış demektir.

Yapay zekâ aklımı alsa da kurtulsam diyenler cumhuriyetinde sıkılmak ve kedimize yapay uyarıcılar bulmak gerekli ve bu gereklilik çoktan bir zorunluluğa dönüşmüş durumda lakin sentetik uyarıcıların sağanağından sakınanlar da var. Sokak ortasında öpüşen gençler, sen ayakta duramayacak kadar içen meçhul adam, kimseye aldırmadan ağlayan çirkin kadın, sen boşluğa bakan yaşlı adam ve gerçek yaşamı seçen mutsuz azınlık sizleri tebrik ediyor ve yazılarıma devam ediyorum.

Editör: Serhan Poyraz 

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Yeni Ufuklar Açmak / Hamdi Tabanlı

Yeni Ufuklar Açmak / Hamdi Tabanlı

22-04-2024 - DENEME

Yaşamak Sanattır / Aydın Hanzala

Yaşamak Sanattır / Aydın Hanzala

15-04-2024 - DENEME