Advert

Selami'nin Kimliği

Yazan: İlyas Engiz - SELAMİ'NİN KİMLİĞİ - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasında Mansiyon Ödülü Kazanan Öykü

ÖYKÜ YARIŞMASI - 18-08-2022 15:17 1452 kez okundu.

Selami'nin Kimliği
Advert

SELAMİ’NİN KİMLİĞİ 

Hani: Gökten melek yağsa benim başıma şeytan düşer, deyip sızlananlarımız olur ya! İşte ona kıyas, benim de başıma Selami düştü gökten.

Bu Selami de kim mi?         

Anlatayım! 

Aslında,  kaba saba olsa da babacan görünüşlü biridir Selami… Hakkını yiyemem. Üstelik beş yıldızlı bir otel projesi işini koyunca önüme, onu ne kadar övsem azdır.

İş aslanın ağzında… Adam seçme şansımız yok! Müşteriyi kavun koklar gibi dibini koklayarak da seçemezsin! Doğal olarak avını bekleyen bir panter gibi işin üstüne atladım.

Neyse proje bitirildi. İnşaata başlandı. Turist bol, otelin açılışı sezona yetiştirilecek.

Selami, inşaatı yaparken; taşı Allah, betonu ben yarattım, dercesine projenin altından girip üstünden çıkmaya başlayınca anladım ki benim başıma, Selami değil, şeytanın bizzat kendisi düşmüştü gökten. Sonuçta, benim proje de şeytanın insafına kaldı! Herif, öylesine doyumsuz, öylesine açgözlü, lafını sözünü bilmez, burnunun dikine giden, başına buyruk bir üçkâğıtçı ki, bırak beni, kim olsa zıvanadan çıkar…

Sanki her şey, herkes onun malı…

Onun bunun yanında, bana tepeden bakarken şakaya getirip:

“Şu benim mimar gibi on tanesini ben cebimden çıkartırım,” demesi yok mu?

Onun aşağılamasıyla ben küçülmem ama insanın kanına dokunuyor yine de. Gel de suratının ortasına patlatma yumruğu! İçimden böyle söylüyorum ama adam meşe kütüğü gibi iri mi iri… Yumrukla olacak iş değil… En iyisi kürek sapı… İri olsa ne yazar olmasa ne? Aslında ben elimde kürek sapı olunca aslan kesilirim ama… Adam hem patron (benim ondan yığınla alacağım var, üstüne yatarsa yandım), hem de belindeki tabanca ürkütücü! Ne yalan söyleyeyim, ölüm kusan o alet gözüme ilişince tırstım ve anında kızmamı erteledim.

Sonuçta yasal bazı yetkileri olan ben bile, ona karşı duramayınca, bizim projenin değişmedik, içine edilmedik, kirletilmedik yeri kalmadı.

İnşaat süresince, dört yöne, yeraltına, yerüstüne, gökyüzüne, kamusal alanlara saldırdı Selami… Yapıyı enine boyuna dikine olabildiğince büyüttü. 

"Selami Abi, yapma! (patron ya genci yaşlısı, hepimiz ‘Abi’, diyoruz.) Etme eyleme! Tüzük, yönetmelik, yasalar izin vermez buna”, deyince:

“Yasaların en büyüğüne göre bal gibi yaparım!”     

“Hangi yasaymış bu yasa? Anayasa mı?”

" Cık! 1211 sayılı yasa!”

" Nasıl bir yasaymış bu?”

"Al bak şu banknota! Bak şurasını oku! Ne yazıyor orada?”

" 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı kanuna göre çıkarılmıştır.”

"Anladın mı şimdi? Önce şu parayı iç etmeden geri ver bakayım!"

Bana verdiği parayı alıp cüzdanına geri koydu:

“Hah şimdi gelelim sadede… Bu yasa neden mi en büyük yasa?”

" Nedenmiş?”

"Bunun açamayacağı kilit yoktur da ondan.”

“Kısaca rüşvet desene sen şuna!”

“Şışşt! Sakın söyleme o uğursuz kelimeyi! Ayıp! Yardımlaşma… Al gülüm ver gülüm!”

Sen kızdığım yanı, inşaatta beni yana itip önüme geçerek; şu gördüğün dağları ben yarattım, dercesine, kasılarak, belini kütleterek yürümesi… Yürürken de bacaklarını ayıra ayıra hemoroitini kaşıması…  Kazma sapını elime alıp: Gel lan buraya! Gel de biraz da bununla kaşıyayım senin oranı, diyesi geliyor insanın.

Sanki her şey, herkes onun malı… Özellikle, hakkımda konuşurken: Benim Mimar, demesine çok bozuluyorum. Kan beynime sıçrıyor. Karısından bahsederken ‘benim karı,’ demesi gibi kötü bir çağrışım yapıyor bende… Satın alınmışım, kullanılmışım gibi bir duygu içimi eziyor. Şantiyede olmadığım bir gün gıyabımda birine söylemiş:

"Benim şu kıl mimara kalsa bu binanın yarısını bile yapamazdım,” demiş…

Bu sözü çok gücüme gitti. Kıl mimar, deyince kendimi kıldan yapılmış bir çuval gibi hissettim.   

“Ah ulan Selami, bittin oğlum sen?”dedim içimden…

Selami oteli açtı sonunda… Otel değil boynuzlu, kazma dişli bir ejderha! Adam binayı Kamunun gözünün içine baka baka keyfince yapmışken: Ülkede yasalar var, öyle her isteyen, bir binayı tarih öncesi yaratıklara, ejderhalara benzetemez, diyemezsin!

Selami ve onun gibilere sökmez o yasalar! Onların 1211 sayılı yasaları var nasılsa.

Şimdi onun bunun orasına burasına dokunur diye söylemeyecektim. Ama kendisi önüne gelene, oteli nasıl hilkat garibesine çevirdiğini anlatıyordu zaten…

"Bana paraya tapar derler… Tapacak kadar değilse de severim parayı…”

Onu hayranlıkla dinleyip dinlemediğimizi araştıran gözlerle bakıyordu bize:

" Nasıl sevmem! Bizim patron çuvalladı demeyesiniz, diye size söylememiştim. Bizim bu iş çıkmaza girdi bir ara. Baktım benim mimar, dürüstlük taslayıp bu işin altından kalkamayacak, binanın emsali bilmem neyi derken kantarın topuzunu iyice kaçırmışız.  Çözemezsem başım büyük dertte… Birilerine sordum, bizim işe bakacak adam nasıl biridir diye. “Ooo! O mu? Evliya gibi adamdır, çok namusludur, bu güne kadar da bir yanlışını, yamuk bir yanını görmedik”, dediler. Ulan dedim kendime: Evliyaya da rüşvet veremezsin ki! Yandın oğlum Selami, dedim. Şimdi şapa oturdun işte! Hadi bakalım sıkıysa temizle bu pisliği!”     

Birasını yudumladı. “Elimi hanginizin cebine soksam, ya da hanginizin ensesine şöyle okkalı bir şaplak atsam,” diyen şeytansı bakışlarını üzerimizde gezdirdi. Hiç altta kalır mıyım? Kızgınım ya, ben de ona kafa atan gözlerle baktım. Bardağını bıraktı sehpaya:

"Neyse… Gidip görelim bakalım şu evliya gibi adamı, dedim. Namusu nereye kadarmış, anlayalım! Gittim… Adı Falanca… Geçtim karşısına! Tatlı tatlı söyledim kasıntıya… Milli servet bu, dedim. Ülkeye tomarla döviz girecek dedim. Gururunu okşadım: Sen aslansın, sen kaplansın, dedim. Sırtını sıvazladım. Burnundan kıl aldırmıyor. Olmaz, diyor da başkaca bir şey söylemiyor. İki yüzlüklerden bir deste parayı sokuverince cebine adam elektriğe çarpılmış gibi titredi önce… Can çekişir gibi hık mık etti. Dedim adamın namusunu elektrik çarptı… Sonra eliyle destenin ucunu çekip de bakınca, kocaman bir gülücük yayıldı yüzüne. Benim iş de sihirli bir el dokunuvermiş gibi şıppadak çözülüverdi. Ya işte böyle! Sokmasını iyi bileceksin arkadaş!”

Bizim afal afal baktığımızı görünce:

"Şimdi ben, evliyayı bile baştan çıkaran bu parayı niye sevmeyeyim ki?”

Bir gün benim de bulunduğum bir sohbet anında kendini öve öve bitiremiyordu.

Sanırım; Şu Selami Bey çok büyük, çok akıllı adam’ diye düşünülmesini istiyordu.

"Allem edersin; kellem edersin, al takke ver külah, kırk takla atıp kazanırsın parayı… Hepsini löpür löpür yersen olur mu? Allah hiç iyi der mi? İyilik de yapacaksın! Ben severim hayır yapıp sevap işlemeyi. Bak yukarda Allah var… Bu huyum yüzünden yukarıdaki beni çok sever. Bayramlarda kilo kilo çikolata, şeker dağıtırım belediyedeki memurlara… Ramazanda iftarlık öteberi gönderirim. İyiliği bilene helal olsun arkadaş! Benimkisi hak için halka yardım… Bak hepsinin Allah’ı var, onlar da bu iyiliğimin altında kalmazlar. Bir işim düştü mü ak mı kara mı demeden şıp diye hallediverirler.”       

İnsanları hem kullanır, hem de arkalarından söverdi avratlarına.

Bir süre sövdü saydı hepsine.

Sanırım, Selami, saygın biri olmadığını bildiğinden, sıradanlığının ötesinde benliğine yapıştırdığı yeni etiketlerle kendisine üstün bir kimlik oluşturmak istemekteydi. İçkiliyken, bu iğreti etiketler içindeki pisliklerle birlikte kötü kokular çıkararak sapır sapır dökülürdü suratından… Kendini ne denli övse de, kötü yanlarını gizlemeye çalışsa da içindeki zavallı tüm çıplaklığıyla ve apaçık görünürdü.

Bir de başkalarını ezerse, onların tepelerine çıkarsa kendinin yükselivereceğini sanırdı.

Bu yüzden en çok mimarlara çatmayı seviyordu.   

Bir gün, benim de aralarında olduğum inşaatçı kadrosuyla toplantı yapıyordu. Şantiye binasında çaylarımızı yudumlarken laf lafı açtı:

"Bir binanın üç türlü mimarı vardır,” dedi Selami.   

Bu sözün arkasından kesin, dangalakça bir söz söyleyecek, diye beklerken:

“Birincisi şu karşımda duran bildiğimiz mimar… İkincisi iç mimar… Üçüncüsü de…”

Bir süre bekledi… Keyfini çıkararak söylemeliydi. Çenesini kaşıdı:

“… Üçüncüsü de piç mimar!”deyiverdi…

Al sana dangalakça bir söz, dedim içimden.       

Yeterli ilgiyi sağlamış olduğuna inanarak devam etti:

“Mimar, biliyorsunuz, şehirde gördüğünüz sefertasına benzeyen boktan binaların projelerini yaparlar. İç mimarlar da tumanlarını sıyırıp o binaların içine ederler!”

İçimizdeki kafa sallayıcılar, yalama takımı güldüler. Ben sabırsızlandım:

“Ya piç mimar? O ne yapar?”diye soruverdim.       

“Piç mimar da projenin ırzına geçen, orasını burasını değiştirip yapıyı orospuya benzetene denir,” dedi.   

Bizden kahkaha, yanı sıra da alkış bekleyen, ay ne akıllı adam, deneceğini uman biri gibi gözlerini kırpıştırarak sırıtıyordu. Damarına basmanın tam zamanıydı:

“O da kesin sensin!”deyiverdim.

Kalçasına iğne batmış gibi hoplayıverdi. Suratındaki çarpık gülümseme öylece donup kaldı. Yüzü rastgele karalanmış, sonra da buruşturulup atılmış kâğıt gibi önce beyaza kesip çökmeye, ardından da kabarmaya başladı. Ne yalan söyleyeyim, tırstım. Biliyorduk, bazen tepkileri sert, dahası kırıcı olabiliyordu. Parmakları birbirine kenetlenmiş, darılmaya hazır kısık ve tehdit içeren gözlerle bakıyordu bana… Bunun sonu kötü bitecek diye düşünürken:

“Ben kendimi kastetmemiştim,”dedi.

Kırılmış, dahası incinmiş gibiydi:

“Taşeronlar için söylemiştim ben o sözü…” dedi.   

“İyi de… Taşeronlar kimden emir alıyor?” diye sordum.

Buz gibi bir hava esti. Yüzüne bir anda kötü adam karası bastı… Şimdi kıyamet kopacak, üstüme çullanacak diye düşünürken, yeni bir keşifte bulunmuş gibi:

“İlahi Mimar, dedenin tumanı başına! Bir çırpıda benim ne mal olduğumu nasıl da bildin ya, helal olsun sana! Düşününce anladım ki, valla da billa da o piç mimar benim ya,”  dedi…

Kahkahayı bastı. Bizim de kopacakmışçasına gerilmiş sinirlerimiz boşanıverdi birden. Kahkahayı koyuverdik… Kalktı, ısırır gibi gülerek geldi yanıma, sırtıma vurdu, biraz da hızlı vurdu, ama olsun! Sonunda gerçek kimliğini bulmuştu Selami!

 

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Rüya Gibi / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Rüya Gibi / Ümmügülsüm Hasyıldırım

24-04-2024 - ÖYKÜ YARIŞMASI

Truva Edebiyat Dergisi 2024 Öykü Yarışması Ödül Gecesi Yapıldı

Truva Edebiyat Dergisi 2024 Öykü Yarışması Ödül Gecesi Yapıldı

24-04-2024 - ÖYKÜ YARIŞMASI