Advert

Saat / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -SAAT / TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ GELENEKSEL 3. ÖYKÜ YARIŞMA BİRİNCİSİ

ÖYKÜ - 24-03-2024 21:34 311 kez okundu.

Saat / Gülçin Granit
Advert

SAAT

“Alıcısı olmayan yoklar var ben de, ister misin mesela?”

Baykuşların uğultuları, gecenin dehlizlerine doğru kaçarken, arkamdan bana doğru gelen bir ayak sesi duydum. Karın hışırtısı korkularıma karışıp gidiyordu. Kanım çekildi, kendimde irkilecek güç bulamadım Ayten!

Ayak sesi bana her an biraz daha yaklaşıyor, tüm endişelerimi tetikliyordu. İnin cinin top oynadığı bu saatte, ölümün derin sessizliği tüm vücudumu sarmalamıştı.

Karları gıcırdatarak gelen kişi kim bilir ne kadar ayak izi bırakmıştı ardında! Korkularım damdan sarkan sivri buzlar gibi yüreğime saplanıyordu. Bu soğuk gecede insan terler mi Ayten?

Ter içinde kaldım. Soluklarım hızlandı, öyle hızlandı ki, nefes almaya yetişemedim. Boğulacağım sandım. Kalbimin atışları göğsümü baskılamaya başlamıştı.

Korkuyordum...

Ayak sesleri daha da yaklaştı...

Yaklaştı...

Halbuki on adım sonra apartmandan içeri girecektim.

“Ha gayret,” dedim kendi kendime. “Camdan biri çıksa, çaresizliğimi ah biri görse,” diye dua ediyordum. Ayak sesleri öylesine yaklaşmıştı ki, adamın nefesini ensemde hissetmeye başladım. Arkama bakacak cesareti kendimde bulamadım derken birden bire iyice yaklaşmış olmalı ki, ayı pençesi gibi eliyle ağzımı bir anda kapatıverdi.

“Sakın sesini çıkartma!” dedi.

Gecenin karanlığında parlayan bıçağı boynuma dayamıştı.

“Bağırırsan batırırım!” dedi.

Bıçağın sivri ucu boğazıma batıyordu, yüzüne baktım; “Artık sonum gelmiş olmalı,” diye düşündüm.

Adamın sol yanağında derin bir falçata izi vardı. Gözlerindeyse korkunç bir nefret...

O yüzü asla unutmayacağım Ayten!  Can pazarında alış veriş yaparken düşüncemde bebeğim vardı. Ölüm öncesinde oğlumun fotoğraf karesi...

Haykıramadım, bağıramadım…

Ölüme bu kadar yaklaşmışken saniyelerin altın ayarını hisseder olmuştum. Tüm sokak karanlıktı. Yalnızca aydınlatma lambası yanıyordu. Binalarda ise ışık yoktu. Saldırgan çantamı alıp gitsin istiyordum. Gitmiyordu...

Çantam, karların üstüne düşmüştü. O cani ise, çantama bakmıyordu. Besbelli ki, bedenimde altın arayacaktı. Kollarımda, boynumda… Aradığını asla bulamayacaktı. Parmağımda alyans, çantamda kirli orkitimden başla bir şeyim yoktu.

Gecenin bu saatinde dışarı çıkabilen kadının ancak bir yosma olabileceğini sanmıştı. Nereden bilecekti ki, takı diye kocamın hayasızlığını üstümde taşıdığımı... İş çıkışı beni almaya gelmediği için bunları yaşadığımı…

Ben caniyle boğuşurken, şimdi kocam bana yalnız on adım ötede...

“Sobanın arkasında bir yılan gibi kıvrılmış olmalı” diye düşünüyordum.

Caninin ikinci hamlesi saçlarımı eline dolayıp beni yere çarpmak oldu. Başımdan sıcak bir şeylerin aktığını hissettim. Mahallenin başında bir inşaat bulunuyordu. Etrafında yerlere saçılmış taşlar, tuğlalar... Saçlarımı ellerine dolamış, kafamı kaldırıp kaldırıp tuğlalara çarpıyordu. Kendimi kurbanlık koyun gibi hissetmiştim. Kar ve fırtına geceyi daha da korkunç bir hȃle getiriyordu. Sanki caniyle işbirliği yapıyorlardı.

- Bedenim, ruhum, usum… Yorgunum, anlıyor musun Ayten?
- Boynu devrilesice herif!
- Hangisi Ayten? Hangisi?
- Her ikisi de. Anlat kız, meraklandırma daha fazla.

Öylesi doluydum ki, Ayten. Nefes almak için bağırmak... Bağırmak isterdim... İçimi boşaltabilseydim eğer böğüre böğüre ağlamak isterdim. “Alıcısı olmayan yoklar var bende, ister misin?” derdim mesela...

O caniyi unutup bizim bağnaz herifi şikâyet ettim Tanrı’ya, o anda.  Cani kendinden bekleneni yapıyordu. Bizim herif ise tam aksini...

Yine bir baykuş uğultusu duydum, karanlığın ışıldadığı beyaz gecede. Soğuk ve ıslak gecenin içinde yürek atışlarım kesilip korkularım dondu. Tipi, cadde ve sokakları esir almış, soğuk karanlıkla köşe kapmaca oynuyordu. Hayvanlar da insanlar gibi ağır ve derin bir uykuya dalmıştı. Vakit gece yarısının epeyce uzağındaydı. Şimdi evim, olay mahalline on adım ötede…

“Sesini çıkartma!” derken kollarımı ve boynumu elleriyle yokladı.

Gözlerim ileride duran boş inşaat alanına takılmıştı. Cani saçlarımdan tutup beni sürüklemeye başladı, inşaatın olduğu yere doğru çekiştiriyordu. İşte o anda “İmdat! İmdat!” diye bağırmaya başladım.

Adam ağzımı kapattı, ben çırpınmaya devam ederken karşı apartmandan bir pencere açıldı. Beyaz başörtülü teyzeyi gören adam çantamı alıp sırra kadem bastı. Kendimi boş bir çuval gibi saldım karların üstüne ve yalnızca ağladım, ağladım, ağladım...

Vücudumun altında kalan karlar erimiş, ayakkabımın biri ötelere savrulmuştu. Yerden kalktım ve topallayarak on adım uzaktaki evime gittim. Saçlarım yolunmuş tavuk gibi, yüzüm gözüm kan içindeydi. Zile basınca kapıyı açtı mendebur, beni görür görmez de “N’oldu sana?” diye bağırmaya başladı.

Bende gizli olduğunu bilmediğim bir hışımla, kocamı kapıdan dışarı ittim. Oğlum uyandı bize baktı ve ağlamaya başladı.

“Git onu bul!” dedim. Gecenin bir yarısı apartmanda bağırıyordum.

Aklım başımda değil ki Ayten!

Bizim adam dışarı çıkıp bir dakika sonra geri geldi. Bir elinde ayakkabımın teki diğer elinde bir kol saati vardı.  Heyecanla avucunu açıp bana göstererek;
“Adam, seninle boğuşurken saatini düşürmüş. Aldım, yedek parça olarak kullanırım.” demesin mi Ayten?!

Kan beynime sıçradı.

O geceden sonra iblis, Tacettin’den tüm sanrılarını satın aldı. O gece ruhumu donduran olay, kardan da soğuktu.

İşte bu yüzden bedenim, ruhum usum...

Yorgunum anlıyor musun Ayten?

***

- Öyküyü sesli dinlemek için görsele tıklayın...

 

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Tualdeki Kız Ne Oldu? / Mine Borazan

Tualdeki Kız Ne Oldu? / Mine Borazan

27-04-2024 - ÖYKÜ

Bir Sevgili Elinde Bir Gelin Arabasında Mutluluğu Yaşamak / Hamdi Tabanlı

Bir Sevgili Elinde Bir Gelin Arabasında Mutluluğu Yaşamak / Hamdi Tabanlı

26-04-2024 - ÖYKÜ