Advert

Pencere

Yazan: Büşra Çakal - PENCERE - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasında Mansiyon Ödülü Kazanan Öykü.

ÖYKÜ YARIŞMASI - 18-08-2022 15:11 1261 kez okundu.

Pencere
Advert

PENCERE 

Gülperi Hanım, pencerenin önündeki sararmış ve nerdeyse tel tel ayrılmaya yüz tutmuş perdeyi nazikçe kenara çekti. Yeni bir gün başlıyordu. Her sabah olduğu gibi camının tam karşısındaki sahafın önünde duran yaşlı adamın vitrin camlarını sildiğini gördü.
“Neden siliyorsun be adam! Sahaf dediğin tozların uçuştuğu bir yer olur.”

Her sabah olduğu gibi biraz sinirlenerek ve yüksek sesle söylenerek, yaşlı amcanın sabah rutinini yargıladı. Akşamdan kalma bulaşıklarını teker teker köpüklerken , “İşte şimdi camlar bittiğine göre o da sokağın ortasını süsleyen petunyaları sulayacak. Yakıcı öğle güneşi gelmeden acele etmesi gerekecek.”

Tabaklardan sular damlarken bir ses geldiğini düşünerek koşarak kapıyı açtı, hiç kimse yoktu. İçine keder düşmeye başlamıştı ki silkinerek söylendi:
“Kahvaltı geç kalıyor, eyvah!”

Telaşla pencereye göz attı. Oh, neyse kaçırmamıştı. Kırmızı ceketli, sevimli kadın kucağında kitaplar saat onu bulmadan hep olduğu gibi aceleci adımlarla çıkıyordu. Bugün ne kitaplar aldığını merak etti. 
“Belki de kendine romantik bir kitap ya da kardeşi için bir çocuk kitabı…” 

Çayı demledi, domatesleri ince ince kesmeye koyuldu. Arada bir içeriden ses gelip gelmediğini kontrol ediyor, ellerini mutfak önlüğüne kuruluyordu. Bu sefer bir ses duyduğuna emindi. Hızlı bir şekilde kapıyı açtı. Bakkalın çırağı kapıya pembe bir poşet asıp gitmişti. Poşetin içinde sıcacık ekmek, günün gazetesi ve bir küçük poşette siyah zeytinler vardı.
 “ Hay Allah, çocuk görünmeden yine kapıya poşeti asıp gidivermiş. Harçlık verirdim afacana.” 
Poşetten siyah zeytinleri çıkarıp tabağa özenle dizmişti ki okul otobüsü korkunç bir gürültü ile sokağa girdi. Çocuklar ellerinde çantalar var gücüyle  koşarak bindiler. 
“ Heh tam zamanı yumurtayı kırmanın vakti geldi. Çocuklar da okula doğru yola çıktılar. Derslerinizi  iyi dinleyin yavrucuklarım.” 

Masaya hazırladığı envai çeşit kahvaltılıkları, tabakları ve çayı ağır ağır taşıyarak koydu. Kahvaltısı hazır olduğuna göre yaşlı adam da taburesini alıp sahafın önünde gazetesini okuyor olmalıydı. İşte oradaydı yanılmamıştı. O da masasına oturup çayından bir yudum aldı, komşusuna artık ismini koymalıydı. Bir süre düşündü, bir anda yüzü güldü. 
“ Sait Faik” Evet, en sevdiği yazarın ismi yaşlı sahafa ne çok yakışmıştı. Peynire uzanırken şöyle dedi:
“ Eee Sait Faik söyle bakalım memlekette ne var ne yok?”
 “ Demek öyle bu gençlerde uslu durmuyor ki canım! Kan damarlarında deli akıyor azizim.” 

Kahvaltı boyunca neler neler konuştu Sait Faik ile. Sohbeti de pek keyifliydi doğrusu. Onu dinlerken çayı bile fazla kaçırmıştı. Keyifli keyifli gülerek sofrayı toplamaya koyuldu. Şimdi sıra gelmişti postacıyı beklemeye. Her gün öğle saatlerinde sahafa uğrar; koyu köpüklü bir Türk kahvesi içerdi. Gülperi Hanım da lokumları kutusundan çıkarıp kaseye dizdi. Postacının elindeki zarfları çantasına soktuğunu gördüğünde onun da fincanındaki kahvesinden dumanlar tütüyordu. Postacı ve Sait Faik kahvelerini yudumlarken, o da bir yudum aynı anda içti. Beraber içilen kahvenin tadına da doyum olmuyordu. Postacı o gün kapı kapı gezdiği ama bulamadığı mektup sahiplerinden yakındı. Bir de kıs kıs gülerek pencerede tünemiş halde kendisini bekleyen genç kızlardan söz açtı. Daha geç kaldığı için haksızca kendisine azarlayanlardan şikayet edecekti ki molası bitti. Kahve fincanını ters şekilde tabağa koyup Sait Faik’ e uzatıverdi. Gülperi Hanım’ın da kahvesinin son yudumu o ana denk gelmişti. Kendinden memnun fincana su tuttu. Sonra dolaba yerleştirdi. 

Akşam yemeğine hazırlık yapma zamanı gelmişti. Akşam oldu mu Sait Faik gider, sahafı boş bırakmamak için torunu gelirdi. İnci… Adı gibi duru bir kızdı. Yalnız sahafın kitapları onu boğuyor gibi, dükkanın hep dışında gezinirdi. Bir oğlan vardı kalbini kıran… Gülperi Hanım’a uzun uzun onu anlatır, ayrılacağına yeminler eder, ertesi gün ise yine o zalime koşardı. Ah sevda! Ne yaman şeydi. İnsan kendisine verdiği sözleri bile tutamıyordu. Kestiği patatesleri tencereye atarken, apartman boşluğundan gelen sese kulak verdi. Yine telaşlı bir şekilde kapıya koştu ve fakat kimse yoktu. Boşluğun soğukluğu yüzüne çarptı. “Neyse” dedi, “ İnci şimdi göğsündeki son kalp kırığını alıp gelmiştir, o vefasızın nasıl canını acıttığını anlatır durur.” Yemeği de neredeyse pişmişti. Masaya İnci için bir tabak daha koydu. 

O akşam, zamanının akışını değiştiren bir şey oldu. Kapının zili çaldı. Gülperi heyecandan elindeki tabağı yere düşürdü. Yerdeki tabak kırıklarına aldırmadan,sarsak adımlarla kapıya ulaştı. Kapıda kızı duruyordu. Neredeyse annesini itekleyerek içeri girdi ve kararlı bir sesle konuşmaya başladı: 
“Hiç itiraz etme anne Ankara’dan buraya seni almaya geldim. Yalnız başına şu bodrum katında seni geride bırakmaktan yoruldum. Şimdi eşyalarını toplayacağız. Ölmüş babamın hatıralarını da bavuluna koy, gidiyoruz. “

Eve hafiften bir tiksinti ile bakarak devam etti:
“ Işık bile girmiyor şu eve, bir tane penceren bile yok. Şu eski püskü perde neden duvarda takılı duruyor. Neredeyse düşecek.” 

Gidip tek bir hareketle perdeyi söküp çıkardı.
Gülperi, sararmış perdenin geride bıraktığı pütürlü duvara uzun uzun baktı.

 

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Rüya Gibi / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Rüya Gibi / Ümmügülsüm Hasyıldırım

24-04-2024 - ÖYKÜ YARIŞMASI

Truva Edebiyat Dergisi 2024 Öykü Yarışması Ödül Gecesi Yapıldı

Truva Edebiyat Dergisi 2024 Öykü Yarışması Ödül Gecesi Yapıldı

24-04-2024 - ÖYKÜ YARIŞMASI