Advert

Gökyüzünde Kanatlar / Ahmet Yılmaz -Truva Edebiyat Dergisi 6. Öykü Yarışma Birincisi

Yazan: Ahmet Yılmaz -GÖKYÜZÜNDE KANATLAR / Truva Edebiyat Dergisi Geleneksel 6. Öykü Yarışma Birincisi

ÖYKÜ YARIŞMASI - 05-07-2023 22:21 1453 kez okundu.

Gökyüzünde Kanatlar / Ahmet Yılmaz -Truva Edebiyat Dergisi 6. Öykü Yarışma Birincisi
Advert

GÖKYÜZÜNDE KANATLAR

Yağmurla yıkanmış pırıl pırıl gökyüzünde her biri bir köşeye çekilmiş bulutların arasından bir turna katarı nazlı nazlı salınarak geçiyordu. Güneşin ölgün ışıklarına son darbeyi vurarak bir müddetliğine de olsa aşağıda göz alabildiğine uzanan ekili tarlalara gölgesini düşüren, köyü çevreleyen otsuz ağaçsız fakir tepelerin iflahını kesen kara bulutun seferi tam da mektebin dağılmasına denk gelmiş, bu umulmadık hadise çocukların aklını başından almıştı.

Zil çalar çalmaz tek kat yapının ağzından bahçeye boşalan cıvıltılı kalabalık ipini koparıp özgürlüğüne kavuşmuş alnı beyaz akıtmalı yılkı atları gibi meydana dökülüverdi.

Kimi otlakta akşama kadar karnını tıka basa doyurup ağıla dönmeyi bekleyen koyunlarını unutmuştu, kimi çeşmede boy boy dizilmiş doldurulmayı bekleyen bakraçlarını. Tepeye çıkılıp yokuş aşağı yuvarlanmadan iki üç bağ geven mi toplanacak, beklesin! Akşama kapının önüne tezek mi yığılacak, az dursun.

Çantalarını sırtlarından indirip bir kenara fırlatarak, kuş sürüsünün ardı sıra haykırmaya, koşuşturmaya başlamışlardı.

Bir mucize kıvılcımı çaksa, ayakları yerden kesilseydi uçup yakalayacaklardı gözlerine kestirdiklerini. Neşelerine diyecek yoktu. Kuşların havaya çizdiği kompozisyon dudak uçuklatacak cinsten, büyülü gerçekçi bir manzaraydı. Çin’in, Türkeli’nin nakkaşları fırça birliği etseler kan çanağına dönecek gözlerinin nuruna yazık etmiş olurlar da her faniye nasip olmayacak böyle bir bin yıllık gösteriyi asla resmedemezlerdi.

Kanatların birleşip âhenkle yüzdüğü maviliğin tuvali andıran çehresinde gâh bir vatan bayrağı gâh sevdikleri bir ulunun silueti beliriyordu.

Yekpare oluyorlar, aşağıdan yükselen alkış ve ıslıkları duymuşçasına hiç uyumlarını bozmadan soğukkanlılıkla ya doğu batı yönüne, ya kuzey güney tarafına yöneliyorlar yahut her iki zıt kutba ayrılıp tekrar kanat birliği ederek adı ressama çıkmış nice kabiliyetsizi kıskandıracak fırçasız dokunuşlarla taptaze bir resme daha soluk veriyorlardı.

Birdenbire uzaklardan üst üste kulak zarını çınlatan patlama sesleri duyuldu. Çocukların kalplerini dolduran coşkulu dalga, yerini korkunç bir ıssızlığa terk etti. Zaman ânda donmuş, o da çürüyüp belirsizleşmişti.

Gökyüzü delik deşikti, bulutlardan kan damlıyordu.

Çocuklar sağa sola kaçıştılar. Çantalarını tekrar sırtlanmış; köye kadar kazananın olmayacağı, yazısında ya da turasında ölüm kalım saklanan bir yarış tutturmuşlardı.

Kızcağızın tekinin -sapsarı saçları örüklü, çilli- naylon ayakkabısı ayağından fırladı, babasının kasabadan yeni getirdiği pamuklu pembe çorabı kirlendi diye hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Beriki kıvırcık saçlı oğlanın pantolonu belinden kaymış, utancından gözleri dolmuştu. O kadar tembihlemişti geçen ay şehirde yatılı okuyan ağabeyine; "Bana bir kemer alıversen ne olur ağam." demişti. Kaşlarını devirdi, gözyaşları boşandı. Utancından yerin dibine girmiş, koşmayı bırakmış, minik elleri belinde ayaklarını sürüye sürüye yürüyordu. Çıplak topukları nasırlı, çiçekbozuğu yüzlü irice çocuk yumruklarını sıkmış gidiyordu. Dedesinin çiftesini alıp gününü gösterecekti o uğursuz avcılara! Attığını vurur, tuttuğunu koparırdı.

Bir gürültü daha dağlarda yankılandı.

Tepelerinden saçlarına ve omuzlarına tüyler, telekler dökülüyordu. Parmak uçlarında titreşip uçuşan, havada kavisler çizip yere düşen pamuk pamuk tüyler… Bastıkları toprak, gittikçe kanatların üst üste yığıldığı toplu mezara benzemeye başlamıştı. Ne yana dönseler kurtuluşu yoktu, çaresiz durup başlarını göğe çevirdiler. Kolları dizlerinde soluklandılar. Bir adım daha atacak takatleri kalmamıştı. Kalpleri de yorulmuştu hani; üzüntüyle dağılmış, çocuk yüreklerinde büyükçe bir krater açmış acıyla iki büklüm olmuşlardı.

İçlerinden biri, kafası sıfıra vurulmuş safça bir oğlan avucundaki tüy topağını üfleyerek, tekrar toplayıp tekrar kuvvetlice üfleyerek ilk şaşkınlığından kurtulmuş keyif çatıyordu. Direnişin ilk kıvılcımı: Olan biteni görmemek, deliliğe vurmak. Bir tanesi daha ona katıldı, biri daha. Zannedersiniz karahindiba bitkisinin tohumuydu dudaklarının nazik rüzgârıyla etrafa saçılan. Çilli Hatçe tavus kuşu gibi ortalıkta arzı endam ediyordu. Ablak çehresine tüyler yapışmış, saçları alaca tüylerle bezenmişti; dans ediyor, cıvıl cıvıl türkü söylüyordu:

‘Kuşlar geldi ötelerden

Benim yârim ötelerden

 Al beni, kirlendi dünya

 Ses ver bana ötelerden’

Yere çömelip kuşlardan kalan son parçaları havaya savurarak oynamaya devam ettiler. Üstlerine başlarına saçılıp yayılan kan damlalarını görmez olmuşlar, kendi cılız çığlıklarından gayri sesleri işitmez olmuşlardı. Ayakları yerden kesiliyordu, gaz bulutunun arasında kınsız kanatsız yükseliyorlardı, küçülüp hafifleyen gövdeleri gökyüzünde tutunacak dal arıyor ama bulamıyordu. Gökyüzüne tutunmanın yolu sabır ve sadakatten geçiyordu. Sonunda dilleri konuşmaz oldu, sükûna erdiler.

Köyü tam ortasından iki ayrı mahalleye ayıran, dibinde yılanlar dolaşan, leş gibi kokan, kara göl dedikleri suya vurdu gökyüzünde beliren dev bulutun aksi. Göl kabardı, taştı, içindekileri fırlattı. Ağardı, bahar bahar koktu, göğsünde nilüferler açtı. Köyün çayırları gürleşti, fidanlar boy attı, ineklerin memesi süt doldu, tosunlar etlenip güzelleşti.

Güneş dirhem dirhem çekildi, kızaran ufukta kuş çığlıkları son defa parlayıp söndü.

Köylüler yakındaki ormandan odun kesmekten dönmüşler, ne koyun sürüsünü ne keçileri ağılda görmeyince telaşa düşmüşlerdi. Okul kapanmış, muallim kahveye uğramıştı. Akşam divanda toplanacaklar, bu sene everecekleri kızları kızanları büyüklere danışacaklardı. Ders de bir yere kadardı, hayat zor ve kısaydı. Oyun eğlence değildi. Tarlaya tapana çok yardımcı lazımdı. Salih’in Hatçe’yi konuşacaklardı. Mühimdi. Hassas meseleydi.

Köyün ufuklarından fırtınayla savrulan kıpkırmızı ateş topunu gördüler, dilleri tutuldu. Görmez olaydılar.

Çocuklar sırra karıştılar, kimse bilmedi.

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Rüya Gibi / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Rüya Gibi / Ümmügülsüm Hasyıldırım

24-04-2024 - ÖYKÜ YARIŞMASI

Truva Edebiyat Dergisi 2024 Öykü Yarışması Ödül Gecesi Yapıldı

Truva Edebiyat Dergisi 2024 Öykü Yarışması Ödül Gecesi Yapıldı

24-04-2024 - ÖYKÜ YARIŞMASI