Advert

Bir Yazar ve Bir Kitap: Hüseyin Uyar - Mucizeyi Beklerken / Dilek Tuna Memişoğlu

Röportaj: Dilek Tuna Memişoğlu -BİR YAZAR ve BİR KİTAP: HÜSEYİN UYAR / MUCİZEYİ BEKLERKEN

RÖPORTAJ - 02-10-2023 15:43 1348 kez okundu.

Bir Yazar ve Bir Kitap: Hüseyin Uyar - Mucizeyi Beklerken / Dilek Tuna Memişoğlu
Advert

BİR YAZAR ve BİR KİTAP: HÜSEYİN UYAR / MUCİZEYİ BEKLERKEN

Hüseyin Uyar, 1970 Zonguldak doğumlu.
İlk ve orta öğrenimini Çaycuma’da, liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini Dış Ticaret ve Gümrükleme üzerine yapan yazarın profesyonel çalışma hayatı da bu konuda gelişti.

Tarih, mitoloji ve felsefe hayatında hep var olan yazar için “öykü” her daim özel ilgi alanı oldu.Anadolu coğrafyasının gün yüzüne çıkmayı bekleyen fazlasıyla öykü ürettiğini ve üretmeye devam ettiğini düşünen yazarımızla yazma serüveni ve Truva Yayınları’ndan çıkan öykü kitabı “Mucizeyi Beklerken"i konuştuk.  Röportaj: Dilek Tuna Memişoğlu 

- Hüseyin Bey, kitabınıza geçmeden önce yazarlık serüveninizi konuşalım isterseniz. İlk yazma denemeleriniz nasıl başladı, kaç yaşlarındaydınız? Bize biraz anlatır mısınız bu yolculuğun başlangıcını.

-Yazım yolculuğumun nasıl başladığı konusunda bir şey söyleyemem. Kendimi bildim bileli ‘karalama’ yaparım. 

- Nasıl karalamalardı bunlar?
Sonrasında nasıl ilerledi yazma süreciniz?
Sizi kimler etkiledi bu serüvende? Hangi yazarlar, düşünürler, kitaplar?

Beni asıl etkileyen doğanın kendisi ve insanoğlunun varoluş serüveninde ürettiği mitoloji...

- Beni asıl etkileyen doğanın kendisi ve insanoğlunun varoluş serüveninde ürettiği mitoloji oldu… En çok etkileyenler sıralaması yapmam gerekse başa “destanları" koyarım. Çünkü destanların, anlattıkları olayların gerçekliğinden ziyade, zamanı aşan bir iletişim yolu olarak kullanıldığını düşünüyorum.
Bunların dışında etkilendiğim yazarlar elbette var. Klasik eserlere ilgim hep olmuştur ancak beni etkileyen birkaç isim söyleyebilirim: Kırgız yazar Cengiz Aytmatov ve tabi ki Dostoyevski diyebilirim.
Şöyle bir soru vardır; “Kitap alırken esere mi yazarına mı önce bakılır?” galiba ben önce esere sonra yazarına bakanlardanım.

- Peki sizi etkileyen edebi eserleri sorsam?

-Suç ve Ceza- Dostoyovski, Cemile-Cengiz Aytmatov, Günaha Son Çağrı-Nikos Kazancakis, Aşina-Ayasya, Karen Armstrong-Tanrı’nın Tarihi, David A.Leeming- A’dan Z’ye Dünya Mitolojisi ilk anda aklıma gelen sevdiğim eserler…

Yazmak zamana şahitlik etmektir ve bu şahitliği yetenek ölçüsünde başkalarına aktarmak demektir...

-Yazmak sizin için ne ifade ediyor?

-Kesin olarak söyleyebilirim ki yazmak, zamana şahitlik etmektir ve bu şahitliği yetenek ölçüsünde başkalarına aktarmak demektir. Yaşamımız boyunca birçok olaya tanık oluruz ya da duyarız. Aslında, bir vaka bize ulaşmış ise yeteneğimiz ölçüsünde başkalarına aktarmaya çalışırız. Bu bir roman, öykü, şiir gibi edebi eser olabilir ya da görsel sanatların bir dalı. Belki müzik eseri ya da başka bir yöntem olabilir. İşte yazmak benim için de, dışa vurum eyleminin satırlara dökülmüş halini ifade etmektedir. Gerçek şu ki, yazmak benim için, iç sıkışıklığımı rahatlatabileceğim muhteşem bir ilaçtır.

- “İç sıkışıklığınızı rahatlatmak” için yazarken
bir ritüeliniz, zamanınız, özel mekânınız var mı?

-Herhangi bir ritüel veya mekânım yoktur. Öyle ki her an ve her yerde yazabilirim. Örneğin bir toplantıya girmeden önce, stresli bir bekleyiş esnasında. Belki de ilginç gelecektir ama gergin bir anda bile, sadece rahatlamak için, anlam bütünlüğü aramaksızın yazarım. Bir kalem ve bir kâğıt olması yeterlidir.

-Her an her yerde yazmanız gerçekten değerli olsa gerek. Bir özgürlük duygusu gibi. Yazmada mekân ve zaman sınırı tanımamanız güzel. Nasıl çalışırsınız? sorusunu da sormak istiyorum bunun ardından.
Defter mi tutarsınız, bilgisayarda mı yazmayı seversiniz?
Kalem merakınız var mı
?

-Artık bilgisayarda çalışıyorum. Bilgisayar, yazması ve kayıt tutması ile birlikte yazılan metin üzerinde çalışma yapmak açısından rahat bir olanak sağlıyor. Bunun yanı sıra, elbette kalem merakım fazlasıyla var. Küçük bir kalem koleksiyonum da var.

-Hüseyin Uyar nelerden ilham alır?

-Doğadan ve temel yaradılış formlarından. Aslında hepimiz aynı kaynaktan besleniyoruz. Dolayısıyla bu kaynak bana da ilham oluyor.

-Bu noktada özellikle tarih, felsefe ve mitolojiye olan ilginize gelelim. Nasıl başladı ve gelişti?
Neler okuyorsunuz bu alanda, takip edip fikirlerini benimsediğiniz kimler var?

-Galiba insan, çocukluktan sonraki dönemde hayatı anlamak konusunda zihinsel olarak hareketlenmeye başlıyor. Bu esnada varoluşu araştırmak ya da güncel hayata yönelmek arasında sıkışıyor. Sanırım ben bu dönemde güncel hayattan da kopmadan, varoluşu felsefesini anlamaya çalışmak istedim.
Tarih öğrenmeye başladıkça çelişkiler ile karşılaştım ve ‘bugüne kadar öğrendiklerimiz yanlışmış’ diye düşünmekten kendimi alamadım. Mümkün olduğunca doğruyu bulmaya çalıştım. Tabii bu çok uzun bir yolculuk.
Felsefe beni derinden etkileyen bir olgudur. Gençlik yıllarımın tepkisel mücadelesidir. Felsefenin Yunan’dan başlatılıp, bugün Avrupa aydınlanması ile devam ettiğini, belirli kişi ve kalıpların içine sokulmaya çalışıldığını fark ettim. Başlangıcını henüz bilmediğimiz insanlık tarihinin son 2500 yılına sıkıştırılmaya çalışılan felsefe külliyatına tepki gösterdim. Hep şu soruyu yönelttim: “Aristo’dan önce yaşayan insanların düşünme yetisi yok muydu?” işte bu soru  binlerce ve hatta on binlerce yıl öncesinde yaşamış insanların düşünsel çabalarını gündeme getirdiğimi hissettirdi. Mitolojiye ilgimin nasıl başladığı ve sebebi hakkında bir şey söyleyemem. Çünkü kendimi bildiğimden beri ilgimi çeken bir alan olmuştur. Bu alanda üretilen eserlerin, geçmişten günümüze kodlanmış bir şekilde bilgi aktardığını düşünüyorum. Örneğin, bilinen ilk destan “Ramayana” veya bugüne kadar yazılmış en uzun destan olan “Mahabharata” ve diğerleri incelendiğinde muazzam derecede anlatım ve bilgi olduğu fark edilmektedir. Ülkemizde bu konular yeterince ilgi görmese de Dünya’nın bir gün bu destanların asıl şifrelerini çözeceğini düşünüyorum. Sonuç olarak mitolojik eserlerin edebi metinlerden çok daha fazlasını barındırdığını inanıyorum. Kişilerden ziyade konuları takip ederim. Dolayısıyla ilgilendiğim konularda katkı yapan kişilerin fikirlerini alıp kendim harmanlamayı tercih ederim.

Bu merakım beni Ramayana ve Mahabharata’ya götürdü ve kendi içinde bir serüven başladı.

- Mitoloji ve destanlar demişken “Mahabharata” konusunu biraz açalım mı?

-Bugüne kadar insanoğlunun ürettiği en eski ve en uzun destanı merak ettim. Bu merakım beni Ramayana ve Mahabharata’ya götürdü ve kendi içinde bir serüven başladı. Ülkemiz maalesef entellektüel olarak bu konularda çok zayıf. Neyse ki destanı orijinal dili Sanskritçe’den Türkçe’ye “Ayasya” mahlası ile çeviren bir uzman yazarımız var. Toplamda 20 cilt olan eserin ilk 6 cildi çevrilmiş durumda. Okurlarımızın bilgisine sunmak isterim ki, Sanskritçe’den İngilizce’ye ve oradan Türkçe’ye çevrilmiş nüshalarda ciddi anlam kayması oluyor. 
Destan, MÖ 3.yy ile MS 2.yy arasında kaleme alınmış. Ancak destanda anlatılan olay örgüsünün tarihi tespit edilememiş. İlginç olan şu ki, böylesine eski tarih olmasına rağmen şaşırtıcı şekilde ve bugün bile ulaşılamayan teknolojiyi andıran anlatımlar bulunmaktadır. Hatta ben bu konuda Truva Edebiyat Dergisi’ne bir inceleme yazısı yazmıştım.

- Gerçekten ilgi çekici bir destan. Bu konuda başka inceleme yazılarınız olursa okumak isteriz.
Ben şimdi  konuyu tekrar sizin kaleminize getirmek istiyorum. 
Öykü dışında başka neler yazmayı seviyorsunuz? Şiirle aranız nasıl?
Yeri gelmişken yeni projelerinize de değinelim isterseniz.
Neler var Hüseyin Uyar’ın yazma dosyasında?

Şu an hazırlanmış ve yayın aşamasında olan bir romanım bulunmakta...

-Öykü dışında şu an hazırlanmış ve yayın aşamasında olan bir romanım bulunmakta. Daha önce benzeri olmayan tarzda yazdığımız romanı aslında on beş yıl önce bir paydaşımla beraber kaleme almıştık. Epeyce süre bekledikten sonra bu yıl tekrar üzerinde çalışıp düzenleme imkânım oldu. Ayrıca, yine türünde dünyada ilk olacak ve yazım hayatına yeni bir soluk getireceğini düşündüğümüz başka bir kitabımızın da yayın aşamasına gelmiş olmasının heyecanını yaşıyoruz. Bu kitabımızın türünü şimdilik söylemeyeyim ama ülkemizde ve dünyada ses getireceğine inanıyorum. 
Şiir yazmıyorum ama okumayı seviyorum. Bugüne kadar sadece bir tane şiir yazdım ve o da Truva Edebiyat Dergisi’nde yayımlandı. Günümüzde çok fazla şiir yazıldığını düşünüyorum ve hatta bu konuda ‘şiir enflasyonu’ olduğunu bile söyleyebiliriz. Gördüğüm kadarıyla yayımlanan şiirler sadece ‘aşk’ temalı. Doğrusu bunun artık tekdüzelik oluşturduğunu düşünüyorum.

- Kim bilir belki ilerleyen dönemlerde Hüseyin Uyar’ın “aşk” temasının dışında da dizelerden oluşan bir şiir kitabını okuma şansını yakalarız.
Ayrıca yeni çıkacak kitaplarınız da gerçekten merak uyandırıcı.
İddialı bir kitap okurları bekliyor. Şimdiden hayırlı, uğurlu olsun diyelim.

-Şiirleri gerçek şairlere bırakalım. Onlar dünyayı güzelleştirmeye devam edeceklerdir.
Çıkacak kitaplarımla ilgili temennileriniz için teşekkür ederim.

-Hüseyin Bey sanatın diğer dallarına bakışınız nedir bir yazar olarak?

-En temelde, sanatın, Yaratıcının insana büyük armağanı olduğunu düşünüyorum. Yaşam zarafetinin karşılığı ve tabiatın evrensel dilidir sanat. Mesela uzaylıların dünyaya geldiğini düşünelim.
Neyimizi incelerler?
Teknolojimizi mi? 
Hayır, çünkü çok uzaklardan geldiklerine göre teknolojileri bizden çok daha ileridir. Sanatımıza bakacaklardır. Asıl gelişmişliğin sanat ile ölçülebileceğini düşünüyorum…

- Gelelim “Mucizeyi Beklerken” kitabına.
Sizin ilk kitabınız.
Güzel bir isim, güzel bir kapak ve insanı içine alan öyküler… Kitap nasıl doğdu, öyküler nasıl ortaya çıktı?

-Evet ‘mucizeyi beklerken’ benim ilk göz ağrım. Uzun yıllardır bir kitap çıkarmak isteğim vardı. Yazdığım öyküleri tekrar derledim. Sonuçta içime sinen kitabımı çıkarmış oldum. 
Üzerinde yaşadığımız kadim topraklarda kültürel zenginliğe fazlasıyla sahibiz. İşte bu zenginliğin bana ulaşan kısmını yeteneğim ölçüsünde başkalarına da aktarmak istedim. Öykülerimin çıkış sebebi budur.

-Kitabın önsözünde “Öykü yazmamın zamana şahitlik eden küçük bir imza olduğunu düşünürüm.”
“Her öykü ile okurun düşünce dünyasındaki zenginliğine katkıda bulunmayı umuyorum…” diye yazmışsınız.
“Mucizeyi Beklerken” deki 8 öyküde şahitlik ettiğiniz nasıl yaşamlardı? Gerçek yaşanmışlıklar peki? 
Öyküler içinde beni en çok etkileyeni söylemem gerekirse “Asker ve Keşiş” öykünüzdü. Burada nasıl bir kurguyla yola çıktınız burada?

Ben de kendi zenginliğimi öykülerimle okurlarıma paylaşarak, onların düşünce dünyalarına katkıda bulunmak istiyorum.

-Düşünelim; bir ajans muhabiri gönderildiği görevde şahit olduğu veya derlediği bilgileri nasıl haber haline getiriyorsa, öykü yazmak da, yaşadığımız dünyanın gerçek veya sofistik tarafından zamandan ve belki de mekânda da bağımsız olarak derlediklerimizdir. Bazen sadece kendinizin hissettiğini sandığınız şeyleri dışa vurmak istersiniz. Bazen de duyumsamak veya şahit olmak suretiyle bize ulaşanları, sanatın veya edebiyatın bir çeşitli ile dışa vurmak istersiniz. İşte bende yaşadığım zaman diliminde şahit olduklarıma öykülerimle imza atmış olduğumu düşünüyorum. 
Her okurun kendi mecrasında elde ettiği edinimlerle belirli oranda biriktirdiği içsel zenginlik bulunmaktadır. Ben de kendi zenginliğimi öykülerimle okurlarıma paylaşarak, onların düşünce dünyalarına katkıda bulunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi yazılan her satır yazarının birikiminden süzülerek gelir. Bu birikim de yaşanmışlıklar ya da şahit olunanlarla beslenir, diyebilirim… 
“Asker ve Keşiş”in kurgusunun aslında doğaçlama olarak kendiliğinden çıktığını söyleyebilirim. Tarih okumalarımdan da ilham gelmiş olmalı.

-Elbette bir yazar için tüm öyküleri çocuğu gibidir ama sizin favori öykünüz hangisi desem?

-Elbette hepsi çocuğum gibi. Burada birisinin adını söyleyip diğer öykülerimi küstürmek istemem!

-Küstürmeyin tabii. Her öykü bambaşka bir dünyaya pencere açıyor okuduğunuzda.

-Çok teşekkür ederim.

-Yazma konusunda hevesli yola yeni çıkmışlara ne gibi tavsiyeleriniz var?

-İç seslerini çok iyi dinleyip, bunları yazıya aktarmak konusunda cesur olsunlar.

- Kaleminiz daim olsun, çok okunsun efendim.
Bu güzel röportaj için size çok teşekkür ediyoruz…

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan’da 2024 Mahtumkulu Firaki Yılı

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan’da 2024 Mahtumkulu Firaki Yılı

17-03-2024 - RÖPORTAJ

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan'ı Öğrenmek ve Türkmenistan'ı Öğretmek

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan'ı Öğrenmek ve Türkmenistan'ı Öğretmek

31-01-2024 - RÖPORTAJ