Advert
https://www.truvaedebiyatdergisi.com/files/uploads/user/67249303d47d37fe078e1439f958b92b-c2e851f350027387b26a.jpg
Ümit Polat
Advert

Emine Acar’ın Penceresinden Bakmak

11-12-2022 21:33 1552 kez okundu.

“Meğer derdim yokmuş.”

Emine Acar’ın Hangi Pencere adlı eseri Kurşunî ve Gümüşî diye isimlendirilen iki ana bölüm altında sıralanmış toplam on sekiz öyküden oluşur. Bizde kısa öykü tabiri dünya edebiyatındaki öykünün yerini tutar. Acar’ın öyküleri ise kısa öyküden bile daha kısa hacimlidir. 

Gerçeklik, dışlanmışlık, yaşanılırlık, sadelik, deneysellik, ders, ironi, akıcılık, yalınlık Hangi Pencere'yi özetleyen temel kavramlardır.

Emine Acar, son derece sade bir dile sahiptir, zorlama bir dil kullanmaz. İmgelerden ve çağrışımlardan uzak yalın bir anlatım sergiler. Acar öykücülüğünün özgün yanlarından biri bu noktada ortaya çıkar. Çünkü o simgesellikten ve kapalı anlatımdan uzak bu üslubunu toplumcu gerçekçilerin çoğunun yaptığı gibi mesaj verme kaygısıyla kullanmaz. O, mesajını, önermesini metnin bütünsel kurgusundan hareketle okura sunar. Bu sunumu ise metnin içine serpiştirerek ya da kurgunun sadece belli kesitlerinde yapmaz.

Aksine olayın bittiği yerde, öykünün sonlandığı yerde okurun bu sonla beraber metni bir bütün olarak görmeye başlamasıyla mesaj ve bütüncül anlam da ortaya çıkmış olur. Hangi Pencere’de Emine  Acar’ı özgün kılan unsurlardan biri dili iken diğeri yukarıda bahsettiğim bu anlatım tutumudur.

“Hangi Pencere” ve “Gül Kurusu Eteğin Hazin Hikâyesi”nde bariz bir şekilde deneysellik görülür. Bu deneysellik metnin yazılma sürecinin kurguya dâhil edilmesi sayesinde oluşturulur. Bu yöntemle yazar her ne kadar izleksel olarak postmodern temalara girmese de biçimsel olarak postmodern kurgulara kapı aralamış olur. Ama bu postmodernlik dediğimiz gibi sadece kurmaca anlamdadır. Bu kurgunun hizmetine verilecek postmodern anlatım teknikleri ise pek kullanılmaz. Ayrıca postmodernistlerde sıkça kullanılan bireye, karakterlere dayalı, onların üzerinden yürüyen durağan temalar da yoktur. Tam tersine yazar, akıcılığı sağlamak adına sürekli bir aksiyon oluşturur eserde. 

Öyküde işlenenler her ne kadar bireysel olarak başlasa ve yüzeysel okumada bütünü öyle görünse de metnin tümü ve özellikle de sonu üzerine az bir mesai harcanıp düşünüldüğü zaman Hangi Pencere’deki öykülerin hemen hemen hepsinin toplumsallığa ne kadar çok hizmet ettiği görülür. 

Metinlerde bireyin içsel yolculuğundan ziyade onun toplumdaki konumu, toplumla ilişkileri, mücadelesi, toplumdan dışlanmışlığı ya da hayata kabul edilirliği azar azar, damla damla, örtük bir şekilde işlenir. Bu örtü dikkatli okur tarafından metnin sonlarında kaldırılır ve okuyucu kendi hayatına dair dersleri çıkarmış olur.

Eserdeki çoğu öykünün teması yaşanılabilir cinstendir. Karakterler karşılaşılabilir türdendir. Bazı öykülerin sonu hazin bir ironi ile biter. Gerek izleklerin ve gerekse sonların bu şekilde yürümesi yazar tarafından bilinçli yapılır. Yazarın birçok öyküsünde alttan alta işleyen bir didaktizm görülür. Bu durumun işlevselliği insanoğlunun hayatında ona ders olabilecek nitelikte kurgular barındırır.

Okurun bu kurgudan yaşamı anlamında kendine ders çıkarması ise genellikle öykünün sonunda oluşur. “Salıncak” adlı metinde ise istisnai bir durum vardır. Burada yazarın görünmeyen hikmetvari ve olaylar üzerinden yürüyen üslubu aşikar bir şekilde kendini belli eder. Burada yazar bilinçli bir şekilde de olsa mesajlarını ayyuka çıkarır. 

Acar, yazdığı tüm metinlerin ve sanatının insan hayatında sadece yüreğe hitap etmemesini, aynı zamanda o hayatta okurlara kolaylık sağlayacak, ibret olacak şekilde hizmet etmesini ister.
Bir gazete haberinden hareketle yazılan “Çapa Motoru” öyküsü ölen kişinin ölüm öncesini ve öldükten sonrasını aynı kişinin ağzından anlatması yönüyle farklı bir yapı oluştururken aynı zamanda okuru da ölümle ve ölüm ile hayat arasındaki ince çizgi ile yüzleştirmektedir. Böylelikle yazar, öykülerinde klasikleşen kendini deşifre etmeyen didaktizmi yine sona saklamış ve kurguyu bahane ederek okurun düşünmesini, gerçeklerle yüzleşmesini sağlamıştır. Bu ve buna benzer klasik, şahsına münhasır özelliğiyle Emine Acar öykücülüğü tezli öykü türüne yakındır. Çünkü o sürekli olarak tikelden ve bireyselden hareketle toplumsal kaygıları ve gizil bir öğreticiliği dile getirir. 

Hangi Pencere’nin Kurşunî adlı bölümündeki öykülerin genel özelliği yukarıdaki anlatım şekli ve kaygısıyken Gümüşî adlı bölümdeki öykülerin önemli bir kısmında mizahi ve ironik unsurlar ağırlık kazanır. Bu da Gümüşî bölümündeki öykülerin önemli bir bölümünün mizahi öykü türüne yakın olmasına sebep olur. “Çıtır Kızlar Grubu”, “Gereklilik Kipi”, “İddia” isimli öyküler söz konusu durumu en iyi örneklendiren metinlerdir. Bu bölümde de yazarın özgün tarzının izlerini sürmek mümkündür. Çünkü bu öykülerde de her ne kadar yer yer mizahın derecesi artsa ve okurun yüzünde gülümseme oluşsa da okuyucu metin sonlarında yine kendisini düşünmeye iten öğretici bitirişlerle karşı karşıya kalır. Gümüşî bölümündeki “İddia” öyküsü teknik anlamda günlük öykü türünde kaleme alınmıştır.

Aynı öykü kurmacanın postmodern özelliklerini de barındırmaktadır. Anlatıcı sık sık araya girerek okuyucuya bu metnin gerçeklikle ilişkisinin olmadığını, sadece kurgudan ibaret olduğunu hatırlatır. “İki Kek Beş Yorum” ile “Öykü Atölyesi” isimli öyküler ise her ne kadar bu denli postmodern özellikler taşımasa da deneysel öykünün izlerini barındırır. 

Emine Acar’ın kurmaca dünyasında dikkat çekici başka bir anlatım özelliği vardır. Metinlerde ayrıntılı ruh tahlillerine, durum analizlerine girilmemesi, karakter ve çevre tanıtımında pek betimleme yapılmaması bir de bunun yanında olay ve durumların başka olgulara bağlanarak akıcılığın sağlanmaya çalışılması belki de bu yolla okurun kurgunun peşinden sürüklenmeye çalışılması metinlerin kısalığına neden olmaktadır. Okur, çoğu kez esere dâhil olduğu yerde daha da derinlik kazanmak isteyip eserde kaybolmayı beklerken metindeki hızlı geçişler nedeniyle istediği sezgiselliğin ve duygusallığın içine girememekte, bunları teğet geçmenin hayal kırıklığına uğrayabilmektedir. Bu yönüyle öyküler tam bir atmosfer oluşturmadığı için dramatik öykünün kapısına varır ama bir türlü içeriye adım atamaz.

Bu da yazarın okuyucuyu kahramanların iç dünyasına çekmekten, kahramanların psikolojik ve düşünsel durumuyla okuru etkilemekten ziyade olay bağlamında okuru etki altına almak istediğini gösterir. Sanki yazar bu yolla atmosfer oluşturmaya çalışmaktadır.  Bu yönüyle metinler tam anlamıyla yeşerip yapraklarıyla gürleşemeden dallanıp budaklanmadan meyve vermeye başlayan bir ağaca benzer. Acar'ın öykülerinde bu meyveleri bu tatla da çok beğeniriz ama keşke daha da olgunlaşmış hâliyle yeseydik, diye düşünürüz. 

Emine Acar, her ne kadar eserdeki son öyküsünde anlatıcının ağzından: “Meğer derdim yokmuş.” dese de Hangi Pencere’nin başından sonuna kadar derdi olan ve bu derdi için harekete geçen tükenmez bir kalemdir. Bu kalem derdini ifşa yoluna girmez ya da dermanını okurun gözüne soka soka göstermez. Bu kalem sessizce kağıda ağlar. Okur da mürekkebin izlerini takip ederek onun derdiyle hemhâl olur ve kendisine bu dertten yolluk çıkarır. Yazın hayatına uzun bir aranın ardından tekrar dönen yazarı okurken keşke derdi hiç bitmese de bizle paylaşsa diyesiniz gelir. 

Emine Acar, bireysellikten hareketle hangi pencere’yi açarsa açsın onun içinde okur kimseye zorla gösterilmeyen toplumsal yaraları görür.

Eserdeki hiçbir öyküsünü zihin imbiğinden geçirmeden, yüreğin sesine kulak vermeden yazmayan, okuru yormayan diliyle onu gizli dertlerine paydaş eden, edebiyatımız öykücülüğünde önemli bir eksikliği gideren Emine Acar, Hangi Pencere’de yeni bir öykücülüğe pencere açıp okuyucusunu kurmaca dünyasına misafir olarak beklemektedir.

Neler Söylendi?

Aysun Eliş

Pencereler ve çekmeceler insanın gizli dunyalari içindir. Kim bilir... 1 yıl önce