Advert
https://www.truvaedebiyatdergisi.com/files/uploads/user/67249303d47d37fe078e1439f958b92b-c2e851f350027387b26a.jpg
Ümit Polat
Advert

Ekmek Arası Keder ve Mutfağı 

03-07-2023 18:33 1492 kez okundu.

“Ey Tuna bir sen taşıyorsun bu bahtsız yabanın yılgınlığını. Yürüyen bir mezar gibi sokaklarını dolaştığım bu şehrin evsiz barksızı değilim asla. Al beni, kat bulanık suyuna ve götür şefkatin olduğu güneyin çorak topraklarına.” 

Muhammed Çavdar’ın Ekmek Arası Keder adlı eseri kısa öyküden de daha kısa, kısa öykü ile küçürek öykü arasında sayabileceğimiz yetmişi aşkın öyküden oluşuyor. Öyküler çoğu zaman bir sayfayı geçmez hatta birçoğu bir sayfayı bile doldurmayacak hacimdedir. Öykülerin önemli bir kısmı şiirsel-sembolik dili ve ani bitişleri, düşündürücü sonlarıyla küçürek öykü türünü hatırlatsa da genel anlamda tüm teknik özellikleri ile düşünüldüğünde küçürek öyküden ziyade kısa öyküye yakın metinlerdir.  

Çavdar’ın öykülerinde hep bir geçmişe özlem, şimdiki zamanla hesaplaşma ve bu hesaplaşma sonucunda genellikle geçmişe sığınma, onda teselli bulma izlekleri göze çarpar. Bu durum zamanlar arasında, rüya ile gerçek arasında belli belirsiz geçişlerle sağlanır. Geçmişin sağlaması yapılırken çocuk simgesinden ya da anlatıcının çocukluğundan veyahut Avuç Yarası, Mezar, Ahlat, Babaanne öykülerinde olduğu gibi bir kız çocuğundan faydalanılır. Yazar böylelikle çocuk simgesinin özellikle de kız çocuğunun masumiyetinden çağrışımsal bir evren kurar.  

Söz konusu hesaplaşmalar anlatıcının ya da kahramanın zamanın kayıp yaşanmamışlıklarıyla, zamanın hızıyla, çağın insan ruhundaki ve yaşamındaki tahribatıyla yeri geldiğinde karakterin babasıyla ve benzeri sorunlarıyla yüzleşmesinden oluşur. Bu yüzleşmeler her seferinde ana karakteri mazisi ile beraber genellikle memleketine savurur. Bu savruluş kırsala ve taşrayadır. Bu yönüyle Çavdar’ın kişileri genellikle tiptir. Bu tipler kimi zaman anlatıcının kendisi, kimi zaman geçmişle arasındaki aracı çocuk, kimi zaman da geçmişle kavga sebebi babadır.  

Aslında eserin başından sonuna kadar temanın özünü oluşturan ifadeler metin arasına sıkıştırılmıştır. “Ne de olsa ona gözyaşı dökmek biçilmişti bu hayatta. Bir el, çekip çıkaracak bir el, bu kör kuyudan.” ibaresi ile eleştirimizin başındaki alıntı hem anlatıcının ruh hâlini hem de öykülere şekil veren izleğin yol haritasını çizmektedir. 

Ekmek Arası Keder’de farklılık oluşturan yönlerden birisi öykülerin hacmi ise diğeri de kullanılan çağrışımsal dildir. Yazar bu kısacık öykülerin merkezine bir simge oturtur ve o simge etrafında örüntü oluşturur. Soda Şişesi, Takım Elbise, Ayna, Kerevet isimli öyküler söz konusu kavramların sembolik olarak kullanılması ile oluşturulmuş metinlerdir.  Gezgin, Hepsi Gerçek, Çömlek gibi metinler ise Çavdar’ın imgelerle kurulu anlatımının zirveye ulaştığı gerçeküstü yaklaşımla kurgulanmış öykülerdir. 

Bu simgesel anlatımın en başarılı örnekleri ani bitişlerle mizahi bir yönelim sergileyen metinlerdir. Bu ani ve düşündürücü sonlar eserin akılda en kalıcı metinlerini oluşturur.  Veda Zamanı, Sorgu, Diyalog, Eskilerden Biri ise teknik anlamda farklılık oluşturan tamamen diyaloglarla oluşturulmuş tiyatral öykü türüne yakın metinlerdir. Aslında bu eserde tabloya uzaktan bakıldığında çoğu öykünün belli belirsiz portre öyküye ait özellikler taşıdığını görürüz. Belli belirsiz olarak nitelememizin sebebi klasik anlamda kısa öyküde görülen karakter tasvirlerinin her anlamda sunulmaması; kurgudan, durumdan ve olaydan hareketle karakterin portresinin çizilmiş olmasıdır.

Bu eserin anlatımında dikkat çekici bir diğer husus ise azımsanmayacak derecede öykünün rüyadan uyanış ile sonlanmasıdır. Hem bu tarz bir kurguyla hem de sürrealist öykülerle yazar epifani tekniğini çok başarılı bir şekilde uygular. Öykü boyunca rüya-gerçek, bilinç-bilinçaltı çatışması yaşanırken okur aniden anlatının özünü anlamını, kavramış olur. Bu tarz tekniği kullanım yönüyle akıllara James Joyce, Cortazar, O’Canner ve Hasan Ali Topbaş gelir. Ama Muhammed Çavdar’ın bu eserini okurken aklımızdan çıkaramadığımız asıl kişi Macar Yazar İstván Örkény’dir. Öyle ki Çömlek adlı öyküde aynı isimli bir yazar karakter dahi oluşturulmuştur. Bu karakterin tesadüf olmadığı aşikardır. Öykülerin biçim özellikleri, hacimleri, kullanılan imgesel dil ve çağrışımsal evren  bu yazarı sürekli akılda canlı tutmaktadır. Ekmek Arası Keder’i okurken rüya-gerçek geçişkenliğine sık sık başvurulması da Borges’i hatırlatmaktadır.  

Eserde mekân olarak şehir ve modern yaşam hep kargaşayı, hızı, zamanın kısırlığını, çatışmayı ifade ederken taşra, köy hayatı veya bu hayata ait unsurlar huzuru, anı doya doya yaşamayı, sükûneti çağrıştırır. Anlatıcının bilinçaltında her zaman kısa bir anlığına da olsa bu tip nedenlerle kırsala sığınma arzusu yatar. Öyküler titizlikle incelendiğinde aslında kırsalın kentsele her zaman galebe çaldığını hissederiz. Hiçbir Ölüm adlı öyküde bu ikircikli durum tek metin üzerinde kıyaslanır. Kazanan yine kırsal yaşam olur. Bu öyküde koyunlarını otlatan çocuk, ki bu çocuk kentin merkezinde izbe bir yere sıkışmıştır koyun sürüsüyle, trafik lambalarına üstün gelir. Yine Çavdar’ın karakteristik imgeleri anlatıyı net bir şekilde burada da çocuk, koyun ve trafik lambası üzerinden yürütür.  Ayrıca yazarın biçeminde diğer eserlerinde olduğu gibi sinema kültürünün etkili olduğunu da görürüz. 

Eserde olumsuz eleştiri namına göze çarpan tek husus ise bazı metinlerin önermesinin çağrışım altında ezilmesi ve Buluşma adlı öyküdeki kurgusal bozukluktur. Bu öyküde karakterlerin yaşantısı, ibadet şekilleri okurda bir gayrimüslim imajı uyandırırken cenaze namazı kılmaları bir çelişki doğurmaktadır. Daha doğrusu seküler bir bakış açısıyla ya da üstünkörü bir işçilikle metin kurgulanmış hissi vermektedir.  

Sonuç olarak isminden de anlaşılacağı üzere esere hâkim olan kederin perde arkasındaki hüzünlü mutfağına şahit olduğumuz Muhammed Çavdar, türüne münhasır kısa hatta çok kısa, bu kısa ama yoğun hacimli öyküleriyle öykü evreninin birinci basamağını başarıyla çıkmıştır. Bu sayede teknik ve biçimsel anlamda cesur bir öykü türünün çıkışını tek ve sağlam, bağımsız bir eser üzerinden örneklendirmiştir.

Neler Söylendi?