Advert

Ürperiş / Ayşe Parlar Gürkan

Yazan: Ayşe Parlar Gürkan -ÜRPERİŞ

ÖYKÜ - 02-04-2024 14:38 290 kez okundu.

Ürperiş / Ayşe Parlar Gürkan
Advert

ÜRPERİŞ

Geceyi mi tercih edersin gündüzü mü? Gecenin ürperten serinliğini mi, yoksa gündüzün güvenli sıcaklığını mı?

Aklından bu sorular geçiyordu ama kelimelere dökemiyordu. Soramıyordu bile. Beklediği cevabı alamayacağından, içinde inşa ettiği kalenin hasar göreceğinden korkuyordu.

Kendi cevabını biliyordu ama ya onun cevabı neydi? Aslında gecenin ürperten serinliğini seven kadın, güvenli olmak adına gündüzün sıcaklığını seçmişti.

Kendisi ile çelişmişti seçiminde, korkmuştu. Geceden korkmuştu. Sevdiği serinlikten korkmuştu. Oysa gecenin serinliği ile karışan kokuları içine çektiğinde, bedeninden ayrılıyordu ruhu. Bedeninin örttüğü tüm gizemler ortaya çıkıyor, sadece saf benliğine kavuşuyordu.

Ama yine de güvenli sıcaklığı seçmişti. Çünkü herkese göre doğru olan buydu. Herkes kimdi? Bunu sormuş muydu kendine? Kimdi herkes? Ruhundan uzaklaşması belki de böyle başlamıştı işte. Herkes ile…

Ruhundan iyice uzaklaştığını, bir sabah odasının dışındaki çam ağacında fark etmişti. Dışarıdan baktığınızda kozalakları görünen çam ağacının iç tarafındaki dalları kurumuştu. Nedense ilgisini kozalaklar değil, kuruyan dallar çekmişti. Kuru dallar içinde derin bir acıya neden olmuştu.

İşte ilk o an fark etti. Dışarıda yemyeşil görünen dalların aslında içinde kuruyan dallarını kapattığını ve göstermediğini. O an zaman durdu, gözlerini kuruyan dallardan alamıyordu. Bir an kopartmak, kesmek istedi o dalları, ama kurusalar bile halen çama aitlerdi, kurumanın ötesinde sanki yanmış gibiydiler ama kopamazlardı, koparlarsa çok can acıyacaktı, kadının derisi soyulmuşçasına...

Gözlerini ayıramıyordu çam ağacından.
İşte o an, tam da o an çam ağacında kendisini gördü. Ve tam da o an minik bir serçe ve bir kumru geldi, yeşil dallara kondular. Sanki kollarında geziyorlardı. Minik serçe kendisiydi ama kumru kimdi? Kumru olamazdı. Ardından bir karga geldi. Kuruyan daldan bir parça kopartmak istedi haşince. Karganın gelmesi ile serçe ve kumru uçup gittiler. Karga bir süre kendisi gibi siyah ve kuru bir dalı kopartmak için uğraştı, sonra birden o da gitti. Hem de hiç umursamadan…

O günden sonra kalbinde bir acı başladı kadının. Tarif edemiyordu bu acıyı. Kalbinin üzerine birisi bütün kuvveti ile bastırıyordu. Acıyor diye bağırsa da umursamıyordu hiç kimse.

Ruhuna nasıl ulaşabilirdi? Gündüzün güvenliği sıcağını nasıl terk edebilirdi?

Ne olabilir diye sordu kendine, ne olabilir? Gözlerini kapattı, her yer karanlıktı, gece gibi...

Hiçbir şey göremiyordu, ama görmek neydi? Serinliği teninde hissediyor, sesleri duyuyor ve gecenin kokusunu alabiliyordu. Bir süre bekledi. Sadece bekledi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Sadece korkudan değil, neden olduğunu anlayamadığı heyecandan. Nefesi kesiliyordu. Boğazı kurudu. Yutkunmakta zorlanıyordu. Ama açmayacaktı gözlerini. Sabırla bekleyecekti. Giderek gevşedi, gevşedi. Nefesi sakinledi, kalbi yavaşladı. Artık en içine bakabilirdi. Neden kurumuştu dalları? Neden fark etmemişti?
Çünkü kendinden vazgeçmeyi seçmişti. Herkese kavuşmak için kendinden vazgeçmek… Ah işte yine o acı girmişti kalbine. Kendini çaresiz hissediyordu. Omuzları düştü, nefesi zorlanmaya başladı. Derin nefes almaya çalışıyordu ama ciğerlerine dolmuyordu nefes. Kuru dallarını yavaşça kopartabilirdi. En ufak daldan başlamaya karar verdi. Onlardan kurtulur ise yine ruhuna kavuşabileceğini düşündü bir an. Ama yapamadı, gündüz gelen kargayı hatırladı birden, o da yapamamıştı. Birden içini bir korku kapladı. Karga umursamadan çekip gitmişti. “Hayır” dedi; “Vazgeçemem!” Tüm kuvvetini kullanarak ince bir dalı kopartmaya çalıştı, kopartamadığına inanamıyordu ama olmuyordu işte. Gündüzün aydınlığı yapamayacağını göstermişti ona...

O zaman yapacağı tek bir şey kalmıştı, gündüzün güvenli sıcaklığına, herkese geri dönmek…

Ama istemiyordu, kuruyan dallarını kapatmaktan yorulmuştu. Zaten kapatabiliyor muydu ki? Gündüzün aydınlığı her şeyi göstermiyor muydu? O an karıştı zihni. Neydi gerçek? Yıllardır gündüzün sıcaklığını, aydınlığını gerçek sanıyordu ama neydi gerçek? Onun gerçeği?

Birden yakından gelen bir hışırtı duydu. Kalbi yine deli gibi çarpmaya başladı. Sesle birlikte bir nefes ve yaklaşan bir sıcaklıkta hissediyordu. O kadar korkmuştu ki, hızlıca gözlerini açmak istedi. Tam açacak iken sıcacık, yumuşacık bir el dokundu kalbine. Minik serçenin deli gibi atan kalbine dokunan sıcacık bir el. İşte o an tüm boynundan omuzlarına doğru bir sıcaklık yayıldı. Gözleri kapalıydı ama kapalı gözler sanki tekrar açıldı başka bir dünyada. Kalbinin üzerinde sıcacık bir el, minik kalbin çırpınışlarını hisseden, ses çıkarmasına gerek kalmadan her şeyi anlayan sadece dokunarak konuşan bir el. Gözleri doldu, hıçkırarak ağlamak istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Sonra diğer elde geldi ve minik serçeyi ya da kadını ya da o an her ne ise sımsıkı kavradı.

O an yaşadığı duyguyu tarif edebilir miydi acaba? Bilmiyordu. Bu kavrayış ne kadar sürdü? Onu da bilmiyordu.

Tek bildiği gecenin ürperten serinliğinin aslında ruhunu geri getiren sıcacık iki el olduğuydu…

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Birleşme / Habil Yashar - Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi

Birleşme / Habil Yashar - Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi

02-05-2024 - ÖYKÜ

Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

02-05-2024 - ÖYKÜ