Advert

On Beş Dakika / Özlem Tarı

Yazan: Özlem Tarı -ON BEŞ DAKİKA

ÖYKÜ - 23-03-2024 00:19 217 kez okundu.

On Beş Dakika / Özlem Tarı
Advert

ON BEŞ DAKİKA

Evren, tren istasyonunda bir o yana bir bu yana adımlar atarak dolaşıyordu. Koluna taktığı eski akrep-yelkovanlı saatine baktı. Daha on beş dakika vardı. Sağa sola adımlamaktan başı dönmeye başlayınca biraz ileride yaşlı bir kadının tek başına oturduğu banka doğru gitti. Yaklaştıkça, yaşlı kadını daha net seçebiliyordu. Bembeyaz saçları muhteşem dalgalarla omuz hizasına doğru dökülüyordu. Beyaz saçları pamuk gibi tertemiz ve düzenli duruyordu. Yüzünde hayat tecrübelerinin izleri görülüyordu. Saçlarının beyazlığından mı nedir?

Teni pembe-beyaz , lekesiz bebek teni gibi bakımlı duruyordu. Oturduğu bankta el çantasını kucağına koymuş, kırışık ama bakımlı ellerini çantanın üzerine zarif bir edayla yerleştirmişti. Uçuk pembe tüvit ceket-etek takımı tertemiz ve kırışıksızdı. Boynunda uçuk mavi-pembe-sarı karışık renklerde bir fular düzgünce bağlanmıştı.

Evren, bu yaşlı hanımefendiye yaklaşınca nezaket gereği; “Merhaba, boş ise oturabilir miyim efendim?” diye sordu.

Ellerine odaklanmış başını Evren’e doğru kaldırınca deniz mavisi gözlerini fark etti Evren. Yaşlı hanımefendi önce dalıp gittiği ellerinden, soruyu algılamaya çalışarak Evren’e doğru baktı. Sonra naif ince sesiyle; “Tabii, tabii kızım. Boş burası, gel otur.” dedi; “Dolanıp durmaktan başın dönmüştür. Biraz dinlenmelisin.” diye ekledi.

Evren içinden; “Demek beni fark etmiş. Dönüp dururken kadıncağızında başını döndürdüm galiba” diye düşündü.

Yaşlı hanımefendi; “Yok kızım benim başım dönmedi de sen dönüp dururken gelecek olan treni hızlandıramazsın.” diyerek belli belirsiz pembe ruj sürdüğü incecik dudaklarına bir gülümseme yayılarak, Evren’e baktı.

Evren her zaman yaptığı gibi içinden konuştuğunu sanarak, sesli olarak düşünmüş olduğunu anladı. Biraz utanarak; “Teşekkür ederim” deyip bankın ucuna iğreti ilişti.

Evren önüne bakıyormuş gibi yaparak yan gözle yaşlı hanımefendiyi incelemeye devam ediyordu. Bu sefer içinden konuştuğuna emin olarak; “Eski toprak dedikleri bu olmalı, yaşı seksen küsür herhalde. Ama nasıl dimdik oturuyor. Benim bile bu yaşımda hafif kamburum çıktı. Ne kadar bakımlı, uyumlu renklerde giyinmiş. Siyah el çantasına uyumlu siyah az topuklu ayakkabılar. Ten rengi mus çoraplar. Bir de bana bak. Kot pantolon , sırt çantası, mont, uyumsuz spor ayakkabılar. Tamam ben de temiz ve ütülü giyiniyorum ama oğlan çocuğu gibi görünüyorum. Ah! Her zaman ileri yaşlarımda bu yaşlı hanımefendi gibi görünmeyi hayal etmiştim. Şimdi kendim için ettiğim hayal tam karşımda duruyor. Ve ben bu hayalden ne kadar uzakta olduğumun farkına varıyorum” diye düşünürken olumsuz anlamında başını sağa sola salladı Evren.

Bunu gören yaşlı hanımefendi; “Üzülme kızım. Biraz sabır. Şimdi sana vakit hiç geçmiyormuş gibi geliyordur. Saatin akrep-yelkovanı hareket etmeyi bırakıp, saat elinde eriyip gidiyor gibi geliyordur. Bu hayatta durduramayacağın tek şey zamandır. Bazen insafsızca hızlı akıp gidermiş gibi gelir, bazen de şimdi olduğu gibi eriye eriye, aheste bir şekilde yayılıp geçmiyor gibi gelir zaman. Sen istesen de, istemesen de bu zaman  akıp gidecek.” dedi.

Evren bu sefer emindi içinden konuştuğuna, bu yüzden içi rahattı; “Haklısınız. Ben acele etsem de, etmesem de o tren geleceği zaman gelecek” diyerek gergin omuzlarını rahat bıraktı. Şimdi daha iyi hissediyordu kendini.

Yaşlı hanımefendi; “Kızım, sen İstanbul treninden birisini mi? Bekliyorsun.” diye sordu.

Evren; “Yok efendim. Ben valizimi bekliyorum.” dedi.

Şaşırma sırası yaşlı hanımefendideydi; “Bir valizin içinde bu kadar merakla beklediği ne olabilir?” diye düşündü ve merakla sordu; “Yanlış anlama kızım ama şu valizin içinde senin için çok önemli bir şey mi var?” dedi.

Evren; “Evet efendim, benim için önemli. O valizin içinde özgürlüğüm var.” dedi.

Yaşlı hanımefendi; “Özgürlüğünü bir valize nasıl sığdırdın kızım?” diye sordu seyrelmiş kaşlarını yukarı kaldırarak.

Evren, bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. Biraz zaman kazanmak ve yaşlı hanımefendinin merakla soran gözlerine bakmamak için gözlerini yere indirdi. Ve; “ Iıııııı.....  şeeeyyy... Aaaaa.... “ gibi sesler çıkardı. 

Hazır olunca; “Efendim, aslında o valizde benim pasaportum ve vize evraklarım var. Yıllardır planladığım İtalya gezisi için ancak şimdi fırsat bulabildim. Uçak ile İstanbul’a geçerken valizimi karıştırıp başka bir yere göndermişler. Tur yetkilileri ile görüştüm. Bir hafta sonra ki tura aktardılar beni. Bu gece Ankara çıkışlı tura katılabilmek için valizimi bekliyorum.” dedi.

Yaşlı hanımefendi; “Anladım. Yalnız, özgürlük başka bir yerde değil kızım. O senin zihninin içinde . Sen kendini sınırlarsan, zihnini açık tutmazsan özgür olamazsın. Bu tura bu düşüncelerinle gidersen, sadece mekan veya ülke değiştirmiş, özgür olmayan zihnini oralara kadar taşımış olursun. Ben dünyanın dört bucağına gittim. Dört lisan konuşabiliyorum. İnan bana kızım özgürlük başka bir yerde değil. Belki bu konu üzerinde düşünmek istersin.”dedi.

O sırada banka rahat ama şık giyimli orta yaşlı bir adam yaklaştı. Yaşlı hanımefendinin yanına gelince saygıyla eğilip; “Anneciğim. Artık gidebiliriz. Usta arabayı tamir etti. Kusura bakmayın lütfen valide sultan. Sizi burada uzun süre bekletmek istemezdim” dedi.

“Önemli değil oğlum. Makine işte bozulacağı tuttu. Hem ben de bu güzel hanım kızımla sohbet ediyordum.”

Yaşlı hanımefendi başıyla hafif bir “olur”  işareti yapıp, Evren’e doğru baktı.

Evren hala daha az önce duyduğu cümleleri zihninde evirip, çeviriyor ve tartıyordu. Ve yaşlı hanımefendi haklıydı; “Eğer zihnimde özgür değilsem, nereye kaçarsam kaçayım özgür olmayacaktım.”

Uzaktan perona yaklaşmakta olan trenin düdüğü hafif hafif duyulmaya başlamıştı.

Yaşlı hanımefendi; “Bak kızım, tren geliyor. Hadi git valizini al. Sonra uzun zamandır hayalini kurduğun geziye git. Artık sen zaten özgürsün” dedi.

Elini hafifçe kaldırıp Evren’in saçını okşadı; “Sen akıllı bir kıza benziyorsun. Kendini hiçbir şey için kısıtlama. Elbet her şeyin bir yolu vardır. Sadece özgür zihinle onu yapmayı başar. Zaman erirken sen her bir saniyeye imzanı at. Ne olmak istiyorsan onu ol. Ne yapmak istiyorsan onu yap. Nerede olmak istiyorsan orada ol” dedi ve yüzünde kendinden emin bir gülümseme ile Evren’e veda etti. Sonra kendisinin daha genç ve erkek versiyonu olan oğlunun uzattığı koluna girerek yavaş yavaş uzaklaştı.

Evren, bu kadar rahat, aydınlanmış ve özgür hissedemezdi. On beş dakika öncesine kadar hiç tanımadığı yaşlı hanımefendinin arkasından duygu dolu gözlerle bakıp, gülümserken, yüreğindeki kocaman sevgiyi hissetti.

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Birleşme / Habil Yashar - Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi

Birleşme / Habil Yashar - Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi

02-05-2024 - ÖYKÜ

Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

02-05-2024 - ÖYKÜ