Advert

Mezarın Kaçak Ruhları / Fatma Karataş

Yazan: Fatma Karataş -MEZARIN KAÇAK RUHLARI

ÖYKÜ - 31-03-2024 20:07 370 kez okundu.

Mezarın Kaçak Ruhları / Fatma Karataş
Advert

MEZARIN KAÇAK RUHLARI

Şaşkınlıkla yüzü tamamen kapalı adama baktı;
“Konuştuğum kişi gerçekten siz misiniz?” diye de sordu.

Karşısında oturan adamın yüzü görünmese de hafifçe gülümsediğini hissediyordu. Kısık bir tonla cevap verdi; “Evet.”

Arda buna inanmadı; “Şimdiye kadar, yalnızca sosyal medyada mesajlaştık. Üstelik, sürekli rumuz değiştirdiniz ve o kişinin siz olduğunuza inandırdınız beni, yani en azından öyle olduğunu düşünmemi sağladınız. Şimdi nasıl bir yol deneyeceksiniz size inanmam için?”

Adam uzun bir süre hiçbir şey demedi.

Arda devam etti; “Hem söyler misiniz Allah aşkına, yıllar önce ölen birinin, hem de yaşlıca birinin ruhu olduğunu söylüyorsunuz. Onun hakkında çoğu şeyi bilmeniz onu araştırdığınızı gösterir. Hem ben sizi küçük bir çocuksunuz diye bile düşündüm. Buraya gelmemin asıl amacı da, kulağınızı bir güzel çekip ailenize götürmek istememdi” dedi gülerek komik olmamasına rağmen.

Kapüşonlu adam, gözlerini gösterecek kadar başını kaldırdı ve yüzünde ki o maskeyi biraz indirdi. Boş lak laklara lüzum görmüyordu. Kısıtlı bir zamanı vardı ve yapması gereken şeyi yalnızca  onunla yapabilirdi. Ciddiyetle dik oturdu ve karşısında oturan torununun da onu aynı şekilde dinlemesi için boğazını temizler gibi yaptı ve konuşmaya başladı; “Bana bak çocuk. Çok zamanım yok. Yine, her şeyi anlatmak zorunda bırakma. Ben senin birkaç asır önceki dedenim. Sen de benim torunumsun. Yıllar önce, köyümün ağası olarak güzel bir hayat yaşıyorken, akraba dediğim insanlar beni sırtımdan vurdu ve beni acımasız bir şekilde öldürdüler. Asırlarca bu ihanetin ağırlığını ruhum kabullenmedi. Sonra, diğer ruhlar tarafından öğrendim ki, bu ihanetperverlerin ruhları bir şekilde kaçıp bu âleme geri dönmüş ve kendilerinin ruhlarını besleyen ve bizzat benzedikleri bedenlere yerleşmişler. Bu kişiler de, senin çok iyi tanıdığın kişiler. Bu yüzden kimliğimi saklayarak onlara yaklaşmamı sağlayacaksın”  dediğinde, Arda hunharca gülmeye başladı.

Kapüşonlu adamın dedikleri bir yana, kendisiyle arasında hiç olmazsa on yaş fark vardı ve dedesi olduğunu söylüyordu. Bir el işaretiyle garsonu çağırdı ve içtiği çayların fiyatını ödedi. Tam masadan kalkmak üzereyken çürümüş, birkaç parmağı eksik bir el onu bileğinden tutarak durdurdu. Arda hemen elini çekmek istedi. İnanılmaz iğrenç bir eli vardı. Adamın yüzüne tiksinerek baktı.

Adam ise; “Yapacak bir şey kalmadı. Bana inanmadın. Bu yüzden inkâr etmeden benimle mezarlığa geliyorsun. O zaman, tüm gerçekleri çıplaklığıyla görürsün” dedi.

Arda irkilerek geri çekildi ve havaya baktı; “Biraz sonra hava kararacak, asla onca ölünün arasına bu saatte gelmem” dedi.

“Neden gelmek istemiyorsun çocuk? Ruhlar seni rahatsız mı eder?” dedi imalı bir tonla kapüşonlu adam.

Arda hızla başını iki yana salladı.

Adam, bu hareketi cevap kabul ederek; “O halde gidiyoruz” dedi.

Arda arkasına dönerek yüksek sesle konuştu; “Bak, in misin cin misin inan umurumda değil. Beni rahat bırak ve hiçbir güç de beni bu saatte o korkunç mezarlığa götüremez” dedi ve koşarak oradan uzaklaştı.

Bir yandan da, kendi kendine söylenerek; “Neden tanımadığın her hesaba cevap veririsin ki? Bak işte delinin biri psikopatın olmak üzere…” deyip durdu.

Tam köşeyi dönecekken önünde beliren kapüşonlu adamı görünce Arda, bu sefer arkasına dönüp koşmaya başladı.

Adam yine onun önünü kesmişti. Arda artık korkmaya başladı; “Ne istiyorsun benden? Rahat bırak beni” deyince adam artık sinirlenmeye başlamıştı; “Bak çocuk! Sana ne istediğimi bir defa daha anlatacak zamanım yok. İnanmadın bana ve seni bana inanman için o mezarlığa  götürmem lazım. Ve sen de zorluk çıkarmadan benimle geleceksin” dediğinde Arda hiçbir şey söylemeden önden yürümeye başlayan adamı mecbur takip etmeye başladı.

Yollar o kadar ıssız ve sessizdi ki Arda artık sıkılmıştı; “Ellerin neden bu kadar kötü? Ayrıca, parmağına ne oldu? Yüzünü de bu yüzden mi gizliyorsun?..”

Adam, Arda’nın sözünü kesti ve; “Az kaldı. Birazdan aklında soru falan kalmayacak” dedi.

Arda el mecbur sustu ve o yaşlı, elleri kabarık, eksik parmaklı sözde büyük büyük dedesini takip etti. Etrafına göz gezdirdikçe daha da ürperiyordu. Mezarlık mezarlık değil de, bir samanyolu gibi pusluydu. Karşıdan bir sürü ruh ona pusu kursa bu puslu havadan hiçbir şey görmeyecekti resmen.

Önündeki adam durunca o da durdu. Açılmış dört mezarlık yan yana diziliyordu. Arda alayla gülerek;
“Bu mu kanıtın?” dedi.

Adam bıkkınlıkla; “Tabii ki hayır” dedi ve elini çırpınca rüzgâr şiddetini arttırdı. Arda, korkudan saklanacak yer aradı. Rüzgâr daha da şiddetlenince korkuyla; “Büyücü müsün sen? Ne yapıyorsan bırak hemen. Ağaçlar uçacak” dedi.

Adam ise alayla; “Yalnızca ağaçlar mı uçacak dersin?” deyince Arda; “Tamam inanıyorum şimdi sana. Lütfen buna bir son ver. Hem ben hangi akla hizmet seninle buraya geldiysem” diyerek yakındı.

Adam, tekrar bir el çırpışıyla rüzgârı durdurdu. Ardından Ardaya dönerek; “Birazdan göreceğin şeylerden dolayı korkma. Onlar senin gibi fanilere bir şey yapamaz” dedi ve ardından; “Çıkın ortaya” diye gür bir şekilde seslendiğinde, bu sefer yer sarsıntısıyla birlikte toprak yarılmaya başladı.

Arda, nasıl bir cehenneme düştüğünü henüz bilmiyordu. Yer sarsılmaya, toz bulutları yükselmeye başladı. Her yer beyaz pusu içinde kaldı. Arda, hemen yanındaki elleri buruşuk büyücüyü dahi görmüyordu. Uğultular yükselmeye başladı.

Arkasında hissettiği bir elle Arda ürperdi hemen arkasına döndü; “Bana sakın dokunmaya cüret etmeyin” diye gür bir şekilde bağırdı.

Adam; “Sana korkma dedim. Hiçbiri sana bir şey yapamaz” dedi.

Arda “hiçbiri” kelimesine takılı kaldı; “Ne demek hiçbiri? Kaç kişisiniz siz böyle?” diyerek etrafını korkuyla kontrol etti.

Puslu hava yavaş yavaş dağılmaya başladı. Çürümüş kemikleri gördü Arda. Görünüşleri çok kötüydü. Öğürmemek için midesine elleriyle baskı uyguladı.

“Şimdi inanıyor musun bana?”

Arda, tüm bunlara inanmak istemiyormuşçasına başını iki yana salladı. Pes ederek; “Benden ne istiyorsunuz?” dedi.

Adam, zafer gülüşüyle Arda’ya yaklaştı; “Bana, o ihanetperver ruhları yakalamamda yardım edeceksin” dedi.

“Nasıl yapacağım ben bunu?” diye soru yöneltti.

Adam başka bir şey de söylemek istiyor gibiydi; “Bir şey daha var” dedi.

Anlatacağı şeyi nasıl devam ettireceğini bilmiyor gibiydi. Arda ise sessizce adamın ne diyeceğini bekleme koyuldu. Nasıl olsa seçme şansı yoktu. Dedikleri her şeyi yapmak zorundaydı.

“Yıllar önceki kazanızı hatırlıyor musun?” diye soru yöneltti. Bu sorunun şu anki durumla ne alakası olduğunu düşünen Arda yalnızca evet manasında başını salladı.

“Sen birkaç yıl komada kaldın. Ailen ise ölümcül derecede yaralı olmasına rağmen hâlâ yaşıyorlardı.”

Arda sabırsızlıkla,; “Doğru da, bunun şu anki durumumuzla ne alakası var şimdi?” dedi.

“Aslına bakarsan çok alakası var şu anki durumumuzla. Senden istediğim, ihanetperver ruhlar yıllardır senin annen ve babanın bedenlerini kullanıyor” dediğinde Arda kahkahalarla gülmeye başladı. Gerçekten komikti.

Adam yalnızca pervasızca gülen çocuğa baktı. Onun hemen buna inanacağını zaten düşünmüyordu. Onun için çok zor bir durumdu. Ama buna bir şekilde inanması gerekiyordu.

“Bak şimdi, senin ailen o kazada maalesef ki hayatlarını kaybetti. Sen de yıllarca komada kaldın. Sen de ölüyordun o kazada ama bir şekilde yaşama tutunmayı başardın. O ihanetperver ruhlar, annen ve baban bedenlerini terk edince hemen yerlerine geçtiler. Hatta ölü olup da başka bedende yaşama tutunmuş tüm ölü ruhların boyun kısmı ve parmakları çürüktür. Eğer dikkat ettiysen onlar sıcak havada bile boyunluk ve eldiven kullanırlar” dedi.

Arda’ya tüm bu anlatılanlar saçma geliyordu. Anne ve babası yaşıyordu bir kere.

Adam onun inanmadığını görebiliyordu; “Şöyle bir şey yapalım istersen. Sen şimdi git ve bir şekilde ellerindeki eldiveni çıkarmaya çalış, görürsün” dedi.

Arda yine gülerek; “Elleri yanmış olamaz mı?” dedi.

“Hayır, yanmış olamaz. Yanıklık ile çürümüş bir bedenin arasında bariz farklar vardır. Açıkça anlayabilirsin bunu” dedi adam.

Arda etrafına baktı. Mezardan çıkmış çürük kemiklere baktı. Hiçbiri tek kelime etmeden kendisini izliyorlardı. Başını iki yana salladı buna inanmayacaktı. Hiçbir şey demeden arkasını dönüp mezarlıktan çıktı. Bugün yaşadığı bu mistik olayın bir kâbus olmasını diledi.

Evine vardığında zili çaldı. Kapı, beş dakika geçmeden açıldı. Annesinin elindeki eldivene baktı Arda. Babası da, annesinden hemen sonra onu karşılamaya geldi.

İkisine bakarak; “Bu eldiveni kazadan beridir hiç çıkarmıyorsunuz. Neden?” dedi.

Annesi ve babası bir terslik olduğunu anladı ancak bozuntuya vermeden; “Alafranga takılıyoruz kuzum. Buna neden kafa yoruyorsun şimdi?” dedi.

Arda aldığı cevabın komikliğinden kendini alamadı ve güldü; “Demek, alafranga takılıyorsunuz. Uyurken bile mi?” dedi.

Anne ve babası birbirine baktı. Babası; “Bugün iyi olduğundan emin misin oğlum? Çok tuhaf davranıyorsun” dedi.

Arda yine güldü ve; “Tuhaf mı davranıyorum? Şu elinizdeki eldivenleri çıkarır mısınız?” dedi.

Annesi oğluna yaklaşarak; “İyi değilsin sen oğlum. Geç otur, sana su getireyim” dedi.

Arda iki yana başını salladı; “Hayır elinizdeki eldiveni çıkarın önce” diye diretti.

Onlar öylece durup şaşkın şaşkın Arda’ya bakarlarken, Arda babasının üstüne atıldı ve zorla elindeki eldiveni çıkarmaya çalıştı. Babası ona direndi ancak Arda o kadar güçlüydü ki direnmesi faydasız kaldı ve Arda onun elinde ki eldiveni çıkardı.

Arda, babasının ellerini görünce öğürmeye başladı. Babası, annesinin yanına geçti ve öğürmekte olan Arda’yı izlemeye koyuldu.

Arda buna inanamıyordu. Hem, bu sadece bir eldi. O eller, onları birer ihanetperver ruh yapmazdı. Arkasına döndü ve anne babasına baktı. Onlardan bir açıklama bekliyordu. Fakat ikisinin ağzını da bıçak açmıyordu.

Kapı çaldı ancak kimse yerinden kımıldamadı. Kapı bu sefer gür bir şekilde çalmaya başladı, kimse yine açmayınca büyük bir gürültüyle kapı kırılarak açıldı.

İçeriye, kemikli çürümüş varlıklar girdi. Hemen ardından da o adam girdi. Onun eve girmesiyle Arda’nın anne ve babası sandığı kişiler kaçmaya çalıştı. Ancak eve ilk giren çürümüş kemikliler onları yakaladı.

Adam, Arda’ya bakarak; “Sence onlar senin gerçek anne ve baban olabilirler mi?” diye sordu.

Arda onlara baktı.

Annesi; “Arda yavrum, onlara saçmaladıklarını, annen ve baban olduğumuzu söylesene” dedi.

Farkında değildi ama korku onun sesini bile değiştirmişti. Bu annesinin sesi bile değildi.

Gözlerinden yaş süzüldü. Annesi ve babası ölmüş müydü şimdi?

Yıllarca ihanetperverlere mi “anne, baba” demişti.

***

- Öyküyü sesli dinlemek için görsele tıklayın 

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

Tavan Arasındaki Ölüm / Elmas Tunç

02-05-2024 - ÖYKÜ

Ne Kedisiz Ne Kitapsız / Nevin Aktekin Gülfırat

Ne Kedisiz Ne Kitapsız / Nevin Aktekin Gülfırat

01-05-2024 - ÖYKÜ