DÖNÜŞ / THE TURNING
Hayatın sıradanlığının zamansız bir noktasında yaşamları sarsan beklenmedik, ani gelişen olaylar ve bu olayların beraberinde getirdiği sancılı dönüşümler…
Bazen tereddütle, bazen hevesle, bazen hırsla alınan radikal kararlarla bazen isteyerek bazen de istemeyerek dönüşümlerin içine giren hayatlar…
İnsan hayatına dair tüm bu dönüşümlerin içinde değişmeyen iki şey var; zaman ve mekan… İsimleri değişik olsa da mekan hep aynı mekan yani üzerinde yaşadığımız büyülü dünya... Zaman da aynı zaman… Yani aynı ay, hafta veya gün.
Diğer bir ifade ile; herhangi birimizin herhangi bir zamanda yaşadığı duygusal dönüşümleri aslında her birimiz aynı dünya üzerinde ve aynı zaman diliminde fakat farklı boyutlarda yaşıyoruz. İşte bu farklılıkları yaratan tek şey ise kendi içimizde yaşadığımız içsel dönüşümün derecesi ve zamanlaması…
Doğru zamanda umursamayı veya umursamamayı öğrenebilmek, hayatın ve her anın kıymetini bilip sahip olduklarımızın farkında olarak yıkılmadan ve hırpalanmadan yaşamayı öğrenmek ise dönüşümlerin en umulmadık olanı belki de. Zaten filmin de en derinden dokunduğu tema bu.
Bu filmin iki versiyonu var ve benim izlediğim versiyonu dokuz kısa filmden oluşuyor. Her bir film, başkahramanının hayatındaki önemli bir dönüşüm anını ele alıyor. Bir bütün olarak düşündüğümüzde de bu dokuz farklı kısa film tematik olarak birbiriyle bağlantılı ve tek bir insanın hayatının herhangi bir evresinde yaşayabileceği dönüşümlere dair anlatımsal bir bütünlük izi de bırakıyor zihinlerde.
Avustralyalı yazar Tim Winton’un aynı adlı romanından uyarlanmış bir film ve gelmiş geçmiş en önemli Avustralyalı aktris Cate Blanchett’in yanı sıra Hugo Weaving ve Rose Bryne bu filmi etkileyici performansları ile yukarı taşıyorlar.
Vaktiniz olursa izlemelisiniz.
