ELVEDA ANNE
Evladı giden annenin yarası dikiş tutar mı?
Kanamaz mı o yara için için?
Nedensiz, niçinsiz akmaz mı gözyaşları?
Kor ateşlerde yanmaz mı yüreği?
Hangi yağmur?
Hangi ırmağın suyu söndürür yangınını?
Kayıp giderken yavrusu ellerinden,
Gücü tükenmiş, tutmak imkansızdır artık…
“Elveda” demese de dili,
Donuk bir noktaya kilitlenmişti gözleri.
Hakkın yolu görünmüştü yavrusuna…
“Elveda anne, doyamadan gençliğime,
Kurduğum hayalleri gerçekleştirmeden
Gidiyorum…
Hayalini kurduğum o damatlığı giyemeyeceğim; çalmayacak davullar zurnalar sokağımızda.
Pişiremeyecek babaannem kocaman kazanlarda düğün keşkeğimi.
Düğün halayında başı çekip babamla el ele,
Kol kola oynayamayacağım mesela.
Kardeşimle dans edemeyeceğim,
Mezuniyetini, kep atışını göremeyeceğim,
Başarısından övgüyle bahseden okul
Yetkilisinin sesini duyamayacağım.
O gururu yaşayıp, paylaşamayacağım
Sevincimi…
Elveda anne,
Cümle hatalarımı günahlarımı döktüm de
gidiyorum.
Kısacık ömrümde kimseyi kırmadan, incitmeden ve kimseye
Veda etmeden gidiyorum.
Başındaki yemeniye kokun sinmiştir annem…
Götürsem giderken izin verir misin?
Biliyorum hiçbir şeysiz gidiliyor Rabbimin huzuruna,
Kokun üzerime sinsin istiyorum.
Ah anne!
Hakka, hakikate gidiyorum…
Sen yine de tabutumun üstüne
ört o tülbenti.
Yaşarken bir an olsun elimi bırakmadın ya,
Ölünce de beni yanlız
bırakma anne…
Duaların eşlik etsin bana, esirgeme benden dualarını.
Hakkını helal et anne…”