- Merih Demiral, Avusturya maçından sonra sahanın ortasında kurt işareti yaparak sevindiği için iki maç ceza almış, duydun mu?
- Kim vermiş cezayı?
- Kim verecek, UEFA vermiş!
- UEFA mı? UEFA nereye bağlı?
- FIFA’ya... Ne var bunda?
- Oğlum, FIFA’nın başında kim var?
- Şu kel adam, Gianni Infantino..
- Ee, nereli o adam?
- İtalyan da, hiçbir şey anlamadım bu muhabbetten…
- Ne demeli şimdi o adama?
- Ne demeli?
- Sen de mi Brütüs demeli kardeşim, sen de mi Brütüs?
- ??
…
Gianni Infantino, şu andaki FIFA Başkanı ve İtalyan göçmeni bir ailenin oğlu olarak doğmuş. Yani, İtalyan asıllı İsviçreli.. Onun da vatandaşı olduğu İtalya, Batı dünyasının tarih, kültür ve sanat merkezi… Şu an elli beş tane tarihi eser “Dünya Kültür Mirası” listesinde…
Ve bu tarih, kültür ve sanat merkezinin başkenti de, kurulduğu günden bugüne kadar geçen yaklaşık iki bin sekiz yüz yıl boyunca yerleşik hayatın hiç kesintiye uğramadığı bir şehir…
Roma…
Bu şehir, yerleşik hayatını sadece sıradan bir şekilde devam ettiren bir şehir değil; aksine basit bir kabile yaşamından zaman içerisinde Batı dünyasının önemli bir kısmına hükmeden bir imparatorluğa adını vererek, o imparatorluğun kalbi ve beyni olmuş bir şehir…
İtalya yarımadasının Tiber ve Aniene nehirleri arasında Akdeniz’e yakın bir bölgede, her biri eski Roma’nın politik yaşamı, dini ve mitolojisinde her biri bir figür olarak yer alan yedi tane tepeyi kapsayacak şekilde kurulmuştur Roma şehri…
Roma bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan taş aletler, çanak-çömlekler ve taş silahlar, şehrin kuruluş efsanesinden çok uzun yıllar önce bölgedeki insan varlığının kanıtını oluşturmaktadır. Bu kazıların birkaçında Roma'nın, gelecekte üzerine “Roma Forumu” alanı inşa edilecek olan Palatino Tepesi'ndeki pastoral yerleşimlerden büyüdüğü görüşüne destek olacak bulgular da ortaya çıkmıştır.
Roma’nın kuruluş efsanesi ise oldukça ilgi çekicidir. Bakın neden? Bu efsaneye göre Romulus ve Remus, Alba Longa’nın Kralı Numitor’ın kızı Silvia Rhea’nın ikiz oğullarıydı. Alba Longa, sonradan Roma olacak bölgenin güneydoğusundaki Alba Tepeleri’nde bulunan efsanevi bir şehirdi. İkizlerin doğumundan önce, Numitor’un küçük kardeşi Amulius onu tahttan indirdi, ve Numitor’ın kızı Rhea’yı da, tahta rakip adaylar doğurmaması için kutsal ateşi koruyan Vesta rahibelerinden biri olmaya zorladı. Ancak artık çok geçti; çünkü Rhea Savaş Tanrısı Mars’ın tecavüzüne uğramış ve çoktan hamile kalmıştı; ve sonrasında Romulus ve Remus adını verdiği ikizlerini doğurdu. Amulius bu iki kardeşin derhal Tiber nehrinde boğdurulmalarını emretti ve ikizler doğar doğmaz ırmağa bırakıldılar. Dişi bir kurt, onları sudan çıkararak bir mağarada emzirdi, büyüttü. Daha sonra Faustulus adındaki bir çiftçi tarafından bulunan çocuklar, Faustulus ve eşi tarafından büyütülerek bir çoban savaşçı grubunun liderleri oldular. Gerçek kimliklerini öğrendikten sonra ikiz kardeşler Alba Longa’ya saldırdı, hain Amulius’u öldürdü ve dedelerini tekrar tahta çıkardılar.
Remus ve Romulus kardeşler sonrasında bir şehir kurmaya karar verdiler ve bu şehir için de kurt tarafından emzirildikleri o yeri seçtiler. Bu yerin etrafını çevirirken, önemsiz bir sebepten tartışmaya başlayıp kavga ettiler. Romulus bu kavgada kardeşi Remus’u öldürdü. Böylece kurduğu kent devletinin ilk hakanı da kendisi oldu ve şehir onun ardından “Roma” ismini aldı.
Roma şehri, Palatino'nun yukarısına yerleşmiş olan en büyük köyün etrafına birkaç köyün daha toplanması yoluyla yavaş yavaş gelişmiştir. Aynı durum diğer tepeler için de geçerli olup, bu farklı köylerin sakinleri bazı dinsel ayinlerle birbirleriyle iletişim kurmaya başlayınca başlangıçta ayrı hareket eden gruplar birlikte hareket etmeye başlamış, tepeler arasındaki bataklık alanın drenajını yaparak pazar alanları oluşturmuşlardır. Bu toplanma, tarımsal verimliliğin geçim seviyesinin üzerine çıkmasıyla zamanla hızlanmış ve bu da ikincil ve üçüncül faaliyetlerin kurulmasına vesile olmuştur. Bunlar da, güney İtalya'daki Yunan kolonileriyle ticaretin gelişmesini hızlandırmıştır. Arkeolojik kanıtlara göre M.Ö. sekizinci yüzyılın ortalarında meydana gelen bu gelişmeler, şehrin "doğumu" olarak kabul edilebilir.
Etrüsklerin Roma’nın kuruluşuna ait bu efsanesinin en ilgi çekici yanı, Orta Asya’daki Türk boylarına ait türeyiş destanları ile çok büyük benzerlikler göstermesi…
İslamiyet öncesi Türklere ait iki tane türeyiş destanı var ve bunlardan birisi Göktürkler’e, diğeri Uygurlar’a ait… Bu iki destanın da ortak noktası kurt motifi… Bunların birinde dişi bir kurt olan Aşina’dan (Asena) diğerinde de erkek bir kurt olan Börteçine’den türüyoruz.
Göktürklerin türeyiş destanının bir versiyonuna göre, Türkler savaşırlar ve yenilirler. Sadece küçük bir erkek çocuk hayatta kalır. Düşman askerleri bu çocuğun kollarını, bacaklarını keserler ve bir bataklığa bırakırlar. Daha sonra bir kurt, ki bu kurt dişi olan kurttur ve Aşina’dır yani Asena’dır. Aşina bu çocuğu iyileştirir, besler, büyütür ve sonra on tane çocukları olur ve işte, Türkler de bu boylardan meydana gelir.
Uygur türeyiş destanının bir versiyonunda ise, hakanın bir kızı vardır ve son derece güzeldir. Hakan, kızını sadece Tanrı ile evlendirmek istediği için, hiçbir erkek onun yanına yaklaşmasın diye kızını bir kuleye kapatır. Yani kız, gelip onu kurtaracak olan Tanrı‘yı beklemeye başlar. Sonunda, gökten mavi ve parlak bir ışığın içinde gök tüylü gök yeleli bir kurt iniyor ki, bu kurt Sirius, yani köpek takım yıldızını ifade ediyor. Sirius, o zamanki Türk inancına göre Tanrıların bulunduğu yerdir. Dolayısıyla gökten inen bu kurt Tanrı’yı sembolize etmektedir. Kız, gökten inen bu varlığın Tanrı olduğunu anlar ve onunla birlikte olur. Doğan çocuklar da kurt gibi atılgan ve çevik olurlar ve bunlara da Uygur Türkleri denilir.
Şöyle derin bir nefes alıp biraz düşününce, aklıma gelen ilk şey; Göktürkler’in daha göçebe, sürekli yer değiştiren savaşan bir topluluk olduğu ve bu yüzden bir erkekten yola çıkarak ataerkil bir destan oluşturdukları oluyor. Aynı mantıkla, diğer topluluk Uygurlar’ın artık yerleşik hayata geçmiş olmaları ve tarım toplumu olmaya başlayarak sürekli doğurgan olan doğa ile birlikte yaşamaları, toprağın sürekli onlara bir şeyler vermesiyle doğurganlığa, yani kadınlara daha fazla önem vermeye başlamalarından hareketle, türeyiş destanlarını kadınlardan yola çıkarak oluşturdukları sonucuna varabiliriz belki de. Ancak, ister Göktürk ister Uygur olsun, ikisinde de kurttan türeme var.
Etrüsklerle Türklerin türeyiş efsanelerindeki tüm bu benzerliklerden de anlaşılacağı üzere, Etrüskler, Türkler ile benzer kültürel yapıya sahip olan ve eski çağlarda, İtalya’ya Doğu’dan gelmiş olan bir halktır. O dönemki Avrupa klanlarına göre ileri bir uygarlık düzeyindedirler ve bu anlamda Roma ve Avrupa toplumlarının uygarlıklarının gelişmesine büyük katkıları olmuştur.
Elbetteki Roma’nın kuruluşuna dair Latinlerin anlattığı efsanelerin farklı versiyonları da var; örneğin Roma’nın güneyindeki sönmüş bir volkan olan Alban dağında yaşayan Romulus gibi Albalı çobanlar tarafından kurulduğu iddia edilir. Gelin görün ki, bu versiyonda da kurt tarafından emzirilen bebek imgesi vardır.
Neticede, Roma’nın kuruluşu çeşitli efsanelere dayandırılır. Ancak efsanelerin gerçek olduğunu kesin olarak söyleyemeyiz. Roma’nın kuruluş hikayesi tam olarak bilinmese de, şehrin ilk sakinleri bir gün bu şehrin, dünya imparatorluğunun başkenti olacağını acaba tahmin edebilirler miydi bilmiyorum ama; Tiber’in yürüyerek geçilebilen kıyılarına yakınlığının yanısıra Toscana’daki Etrüsklerle, Güney İtalya’daki Yunan’ların ticaret yollarıyla, Apenin’deki dağ kabilelerinin kıyılardaki tuzla rotalarıyla keşisen bir nokta da Akdeniz havzasının merkezinde konumlanmış, dünyayı derinden etkileyecek bir şehir kurulduğu aşikardır.
Evet, Roma gücünün önemli kısmını konumundan alıyordu; ancak şehir içinde yaşanan sosyal ve siyasal etkileşimlerin gücünü gösterdiği kavimler ile zorlama ve uzlaşma yoluna gitmesi yani herkesi Roma vatandaşı yapıp bir şekilde söz hakkı vererek siyaseti etkili kullanması, bu şehrin zaman içerisinde büyük bir dünya imparatorluğunun başkenti olmasını sağlamıştır.
Kurulduğu ilk dönemde yedi Etrüsk kral tarafından yönetilen bu şehir, sosyal ve siyasal farklılaşmaları yaşadıkça ve kültürel olarak geliştikçe birçok kült ve ritüel ortaya çıkmış ve buna bağlı olarak yapılaşma da gelişimini ve değişimini sürekli sürdürmüştür. Gerek o çağlarda sonrasında yaşanan iç ve dış savaşlar, gerekse yaşanan doğal afetler pek çok yapının yıkılmasına yol açsa da, günümüz Roma’sında pek çok yerde tarihi binalar bulunmaktadır.
Bu yönüyle Roma, günümüzde tarihi turistik gezilerin odak noktasını olmaktadır. Roma’ya dair bir gezi kitabını elinize aldığınızda tarihi eserleri, Antik çağ, Orta çağ ve yakın geçmişi birbirleriyle ilişkilendirerek anlatır. Yani bir devri, belirli bir dönemi ayrıntılara inerek ele almaz, gezi kitapları... Geçmişi sadece bir bütün olarak ele alıp, görkemli sanat eserlerinin yaratıldığı tek bir çağ gibi anlatırlar.
Nereden biliyorsun diyorsanız da, Roma’ya gitmek yakın zamanda gerçekleştirmek istediğim hayallerimden biri ve Roma tarihini fırsat buldukça öğrenmeye çalışıyorum.
Diyebilirim ki, Jona Lendering “Roma Mermer Şehir” kitabıyla diğer gezi kitaplarına göre önemli bir farklılık yaratıyor ve belirli bir dönemi ele alarak gündelik yaşama odaklanıyor. Kitabının başlarında Roma’nın tarihine genel bir bakış niteliğindeki bölümlerden sonra, M.S. 193-235 yılları arasındaki Severus Hanedanı İmparatorları’nın Roma’sını, yani mermer şehir Roma’yı anlatıyor.
Bu kitaptaki bir diğer farklılık da, yazarın şehrin yaşamını ve tarihi binaları anlatırken sözü doğrudan şehrin eski sakinlerine vermesi… Bir anda kendimizi o yıllarda ve şehir yaşamının içinde kahramanlarımızla birlikte buluyor; bir yandan o günlerin vahşet dolu yaşamlarına tanık olurken, bir yandan da aslında Romalıların pek çoğunun da aklı başında insanlar olduğunu görüyoruz.
Örneğin, bugün Roma’yı araştırdığımızda neredeyse her yerde karşımıza çıkan popüler adıyla “Colosseum”un ya da İmparatorlar Vespasianus, Titus ve Domitianus’un aile adını taşıyan diğer adıyla “Flavius Amfitiyatrosu”nun M.S. 71 yılında başlayan inşaatı öncesinde hangi düşüncelerle bu yapının tasarlandığını, inşası ve açılışı sonrası neler yaşandığını o dönemin insanlarının söylediklerinden yazdıklarından öğreniyoruz.
Collosseum ve diğer yapıların hikayeleriyle o günlere gidip bu yapıların işlevlerini hissederek neredeyse ikibin yıl sonra o yapıdan kalan kalıntıların önünde durup o tarihi dokuyu hissedip hayal gücünüzle yeniden onları inşa ederek Roma’yı gezmek herhalde gerçek bir gezginin keyif alacağı bir şey olsa gerek…
Antik tarih uzmanı ve üniversitede akademisyen olarak “Akdeniz Tarihi” dersleri veren Jona Lendering, “Roma, Mermer Şehir” kitabını yazarak hem Roma tarihi meraklıları, hem de gezmeyi sevenlerin Roma ziyaretleri öncesinde ve sırasında mutlaka okuması gereken tarihi bir rehber oluşturmuş adeta…
…
UEFA'dan yapılan açıklamada, spor etkinliklerinde sportif olmayan nitelikteki davranışlar sergilediği, futbol sporunun itibarını zedelediği ve genel davranış ilkelerine aykırı davrandığı gerekçesiyle Merih Demiral'a iki maçtan men cezası verildiği belirtildi.
UEFA'dan aynı gün yaptığı bir diğer açıklamada, İngiltere-Slovakya milli takımları arasındaki futbol karşılaşmasında gol attıktan sonra yaptığı cinsel imalı gol sevinci yüzünden İngiltere milli takımı oyuncusu Jude Bellingham'a 30 bin euro para ve ertelemeli 1 maç men cezası verildiği belirtildi. Bellingham'ın men cezasının 1 yıl içinde tekrarlanması halinde geçerli olacağı ifade edildi.
…
- Anladım şimdi ne demek istedğini. Peki, İngiltere - Slovenya maçını izledin mi?
- İzledim kardeşim.
- İngiliz futbolcu Jude Bellingham’ın gol attıktan sonra ne yaptığını gördün mü?
- Gördüm.
- UEFA’nın o harekete ne ceza verdiğini duydun mu?
- Duydum kardeşim ve fazla şaşırmadım.
- Neden?
- UEFA’nın başkanı kim?
- Bilmiyorum ağabey.
- Aleksandır Ceferin ve Slovakya vatandaşı kendisi.
- Ee, ne olmuş ağabey?
- Slovakya ve Slovenya iki farklı ülkedir doğru…Slovenya, eski Yugoslavya’dan ayrılmış, Slovakya eski Çekoslavakya’dan ayrılmıştır ama her ikisi de birer Slav ülkesidir. Yani babaları bir, anneleri farklı gibi de düşünebilirsin. O zaman, o kararı veren UEFA’nın başındaki adam için ne demeli kardeşim?
- Sen de mi Brütüs demeli ağabey, sen de mi Brütüs?
…
H.C. Armstrong tarafından yazılan “Bozkurt” adındaki kitaba konu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Ben, sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” der.
1930 yılında Afet İnan'ın adıyla basılan, Mustafa Kemal Atatürk'ün yazımında bizzat yer aldığı iki ciltlik yurttaşlık bilgisi kitabı olan “Medeni Bilgiler”de de, Türk milletini; "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” şeklinde tanımlayan Atatürk'ün, "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü ile, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, mensup olduğu köken fark etmeksizin Türkiye coğrafyası üzerinde yaşamaktan ve ortak bir ideal uğruna verilen mücadeleyi kutlamaktan duydukları mutluluğu ifade ettiği vurgulanır.
…
“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” der bir atasözümüz…
…
Sezar, Brütüs ve tarihe iz bırakan diğer Romalılar… Günümüzde de, farklı kişilerde, farklı zamanlarda bu tarihi karakterlerden izler görmek mümkün oluyor.
Zaten, Jona Lendering, “Roma Mermer Şehir” kitabında diyor ki;
“Ben bu kitapta sözü doğrudan eski Roma’nın sakinlerine verdim. Böyle yaparak okurun “onların” geçmişte bütünüyle farklı (her halükarda çok daha vahşet dolu) bir yaşam sürdürdükleri gerçeğinin rahatsız ediciliğini tecrübe etmesini amaçladım. Diğer taraftan yine de aklı başında insanlar olduklarını da anlamalarını istedim. Eski Romalılarla aramızda öyle çok büyük farklılıklar yok… “
Bu güzel şehri, Collosseum’u, Pantheon’u, Palatine Hill’i, Aşk Çeşmesi’ni, Domus Aurea’yı, Forum alanlarını ve diğer birçok tarihi bölgeyi ve eseri gezmeden önce mutlaka okumalısınız bu kitabı… Roma’ya gitmeyecek olsanız da, o zengin kültürü öğrenebilmek adına kaybolmalısınız bu kitabın sayfalarında…
Roma… Mermer Şehir… Jona Lendering…