Advert

Boş Ev / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -BOŞ EV

ÖYKÜ - 07-05-2024 16:05 400 kez okundu.

Boş Ev / Ümmügülsüm Hasyıldırım
Advert

BOŞ EV

Kapkara bir gömlek gibiydi sırtındaki yükler. Düşen her damla leke, her toz iz bırakıyordu. Ne geçmiş geçmişte kalmıştı ne gelecek kaygısı bitmişti. Her dert, yüreğine zehrini akıtan akrepti sanki. Alaca karanlığa hasretti günler. O günlere hapsolmuştu gönüller.

Meczup Ali, divane Ali, zavallı Ali olmuştu bir zamanların Ali Bey'i. Köylünün Ali Ağabey’i, yoksulun ekmek kapısı, öksüzün velisi, yetimin babası, darda olanın kurtarıcısı, borçlu olanın bankasıydı Ali.

Meczup Ali, hayır için yaratılmış gibiydi. Sare'de onu bu yüzden çok seviyordu. Ali, bütün kazancını ihtiyaç sahiplerine dağıtır, kimin derdi varsa derman olmaya çalışırdı. "Melek gibi" derler ya, tam da öyle bir adamdı. Onca varlık içinde; “Şöyle bir konak yaptırayım, yiyeyim, giyeyim, gezeyim" dememişti. Derdi günü konu, komşuydu. " Komşum evinde aç yatarken, ben kendi evimde tok uyuyamam" diyen sevgi dolu biriydi. Köylünün ağabeyiydi.

Yunus Emre'nin: 
"İlim ilmi bilmektir 
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır"
dörtlüğünü tekrarlar dururdu. Yunusca gönlü, Yunus gibi çok zengindi. Hep sorarlardı. "Bu kadar varlık içinde bu yokluk niye" diye. O ise her sözünde peygamberi yaşamaktan bahsederdi. "Ben üç günlük dünyaya yaşamaya değil, Allah'ın ilmini yaymaya geldim. Çok şükür, başımı sokacak evim var, aşım var. Eşim, çocuklarım var. Daha ne isterim ki Allah'tan?" derdi.

Sevginin gücünü anlatır, "Sevdiğinizi Allah için sevin. Nefsiniz için severseniz kaybedersiniz" derdi.

Küsleri barıştırır, açları doyurur, doğruluk ve dürüstlüğün rehberliğini yapardı. Kimin ne derdi varsa çözüm masası gibiydi. Örnek bir evliliği, mutlu bir yuvası vardı. Tek sıkıntı kayınpederi idi. Bir türlü sevememişti Ali'yi. "Ne var ne yok dağıtıyor salak" derdi. Kabullenemiyordu. Bir inattır tutturmuştu.

Nazım Bey Nuh diyor, peygamber demiyordu. Kızı Nazlı üç çocuk anası olmuştu ama o hâlâ kızını ayırma peşindeydi. Ali ne yaparsa yapsın, gönlünü alamamıştı. Nazım Bey "Kızıma varlık içinde yokluk çektiriyor. Kulübede hayat mı geçer. Adam cimrinin teki. Kızım torunlarım sefalet içinde" diye hayıflanıyordu herkese. Kızına da sürekli baskı yapıyordu. Oysa Nazlı, hayatından da kocasından da razıydı.

İkizlerin ölümünden Ali'yi sorumlu tutan Nazım Bey, baskıları iyice artırmıştı. Sare, Ali'ye bildirmese de Ali az çok seziyordu. Ama karısı üzülmesin diye anlamamazlıktan geliyordu. İki arada bir derede kalsın istemiyordu. Zaten ikizlerini yeni kaybetmişti, acısı büyüktü. Babasından ayrı bir de kendisi için dertlenmesini istemiyordu. Hep sineye çekiyordu.

Ali, ikizlerin ölümünden sonra sıkı sıkıya eşine ve Nazlı'sına sarılıyor; kısacık dünya hayatını zehr olmasın diye çırpınıp duruyordu. Kendini ilme ve hayır işlerine adamıştı. Varsa yoksa yuvası ve ilim tahsiliydi. Her gördüğüne bildiklerini aktarmaya çalışıyor, kâinat kitabını okumayı öğretiyordu. "İlk ayet ve ilk emir 'oku' dur, canlar. 'Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz' der Rasülûllah hadislerinde" diyordu. "Gönül kırmaya değil, gönül almaya geldik bu dünyaya" der ve öyle yaşardı.

Bulduğu gençle muhabbete dalar, konuyu ilme getirirdi. "Biz fâni dünyanın konar göçerleriyiz. Bugün var yarın yokuz. Henüz vakit varken ve ilim sermayesini bulmuşken almak gerek, gün bugündür canlar" der, fâni hayatın cazibesini kırmaya çalışırdı.

Ali yine bir Cuma günü caminin bahçesinde cemaatle otururken, "Herkesin gönlünü yaptım da bir kişiyi yapamadım. Oysa benim davam sevgi. Gönül yapmak. Ancak her gönüle taht kurulmuyor" demişti. Hüznünü elbise yaptığı gönlü üzgündü.

O gün, cuma namazı çıkışı koşarak gelmişti evine. "Sarı kuşum" dediği kızını öpüp koklayacaktı. İkizlerinin vefatından sonra tutunduğu tek dalıydı Nazlı'sı. Canından öte sevdiği Sare ile ikisinin tek tesellisiydi biricik kızları.

Duvarları sevgiyle ısınmış, rengini iyilik ve güzellikten almış, dışı beyaz sıvalı, iki göz olan tek katlı toprak evde yaşıyorlardı sevdiceğiyle. Dillere destan sevgileri vardı. İkizlerinin acısını, kızlarının ve birbirlerinin sevgisiyle atlatmaya çalışıyorlardı. Evlat acısının tarifi yoktu yazık ki.

Heyecanla daldı dış kapıdan içeriye. Bakkaldan emzikli şeker almıştı Nazlı'sına. Sare'ye de kuru üzüm, leblebi ve gofret almıştı. Sare çok severdi üzümlü leblebiyi.

Kapıdan içeri büyük bir heyecanla giren Ali, olduğu yere çakılıp kaldı. Hiç kımıldaman uzunca bir müddet öylece durdu. Saatlerce boş boş baktı evin içerisine. Sonra hışımla odadan çıkıp koşturmaya ve kızı ile karısının adını avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Artık Ali, Ali olmaktan çıkmıştı. Kimseyi görmüyor, duymuyor, anlamıyordu. O günden sonra bir daha da Ali, Ali olamadı.

Advert
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Bir Adaya Yerleşmek  /  Muhammet Ali Öztürk

Bir Adaya Yerleşmek / Muhammet Ali Öztürk

18-05-2024 - ÖYKÜ

Balkon / Ahmet Keskin

Balkon / Ahmet Keskin

18-05-2024 - ÖYKÜ