Unutulmaz Anılar / Nevin Bahtışen

Yazan: Nevin Bahtışen -UNUTULMAZ ANILAR
Advert

ANI - 06-05-2024 23:02

UNUTULMAZ ANILAR

Bir sabah uyandığımda güneş doğmuştu. Zamanı ayartırcasına peşine takmış ve kuşluk vakti olmuştu, çoktan.

Hani diyorum! Sebepsiz düşünce, kederlerde zamanın peşine takılsa ve gitse. Miladını doldurmuş herhangi bir şey gibi.

Gürültüden uzak, yalnız kuş seslerinin sesleri salınıyordu boşlukta, bu güzel yerin.
Yarım asırlık meşe ağacında hayat çoktan başlamıştı, sinekler yapraklarının üzerine konmuş güneşleniyordu. Karıncalar sıra sıra aşağı yukarı mekik dokuyorlardı, aceleleri vardı, her zamanki gibi; gerçi duran, miskinlik yapan bir karınca gördüm mü emin değilim. Sincapların hem alışık olup hem de temkini elden bırakmayan ürkek ama sevimli halleriyle, yemeklerini yiyip gelmişler ve ben göz açıp kapayıncaya kadar çoktan ağaca tırmanmış, bir de dönüp bakmıştı.

Bu saatlerde kitap okumak çok keyifliydi, kahvaltıdan sonra keyif çayı eşliğinde. Hayatının yolculuğunu keşfetmenin, geniş bakış açısına ulaşmanın en kestirme yolu kitap okumak diye düşünüyorum. Deneyimleyerek öğrenmek bazen üzücü riskler taşıyabiliyordu.

Varolan bu güzelliğin, bir de huzurun  kuşattığı bu yerde; kitaptaki girift durumlar, bilgiden bilgiye koştururken, heyecandan heyecana da sürükleyebiliyordu. Zorlu yaşamların, acılı ve dramatik durumları yeteri kadar üzebiliyordu insanı.

Güneş, yavaş yavaş sokulmaya başlamıştı masama. İçerde kalan telefonumu almaya gittiğimde, kitabın arasına bir ayraç koymadığım için, hafif esinti kitabın yapraklarını dalgalandırıyordu. Neden bilinmez ama önümde uzanan muhteşem görüntünün resmini çekmek istedim. Düşünüyorum da, hiçbir şey aynı kalmıyor, kendi hafızama mı, telefonun hafızasına mı güvensem bilemedim.

Bir anda ne olduğunu anlamadım. Yeşillikler içinde huzurun mabedi gibi duran camimizin küçük ama şirin minaresinden ilk cızırtılı bir ses yayıldı, huzurun kuşattığı cenneti anımsatan güzelliğin üzerine serpilivermişti, ölü tozu gibi. Bir uyarı veya yapılacak bir şeyi duyuracaklar diye, dikkatim en kısa zamanda elimdeki kitaba kaymıştı. Ardından tahminimde yanıldığımı anlamıştım, sela okunmaya başlanmıştı. Henüz sela bitmemiş ve ismini söyleyip duyurmamıştı, ben de; “Allah rahmet etsin” diye mırıldanıyordum, sıra ismi açıklamaya gelmişti.

Bütün bu güzellik donmuş gibiydi. Caminin minaresinden sevgili komşumun ismini duyunca elimle sesi öteler gibi elimle kış kışladım. Çünkü yanlış duymuş olmalıydım. Düşüncesi bile çok kötü hissettirmişti.

Kendi kendime mırıldanarak; “Kızım, sen yaşlandın iyiden iyiye, isimleri bile yanlış duyuyorsun” derken nedense ölümü komşuma konduramıyordum.

İstemsiz başımı çevirdim, dört beş kişilik bir grup evin önünde duruyordu. Zihnim hala kabul etmiyor sanki; “sanırım bu gün misafiri var” diye mırıldandım. Bu sözcükler dudağımdan dökülür dökülmez; ağlayan bir kişiyi kapıya çıkarmışlardı, sanırım temiz havaya çıkarmışlar, teskin ediyorlardı.

Buradaki zamanı, her şeyi durdurdum… Çünkü, peşi peşi sıra, birbirini kovalayan dakika, saat ve akıştaki bir zamanın içine girmek üzere, komşumun evine doğru yola çıktım. Son anda seviyorum diye bana getirdiği çiçeklere gözüm takıldı. Anlaşılan arkadaşımın ismini duyunca bir şoka girmişim ki gözlerimden akmayan yaşlar, çiçekleri görünce göz pınarlarım dolmuş, yanaklarıma doğru akmaya başlamıştı.

Aradaki mesafeyi hem uzatmak hem de bir an önce oraya varmak istiyordum. Bunu, birbirine dolanan ayaklarımdan anlayabiliyordum. Daha dün kahve içmeye uğramıştı, gayet iyiydi. Esprili arkadaşım, beni az mı güldürmüştü. Kızı mimardı, evlendi şehir merkezine taşınmışlardı, sanırım gelmek üzeredir.

Ben her zaman ölüye bakmaktan korkmuşumdur. Arkadaşımın bu halini görmek istemedim, çünkü hafızamda önceki hali kalsın istiyorum. Mesela dün gülen yüzü ve ışıldayan gözlerle bana bakan hali kalsın istiyorum. Ah canım arkadaşım! Dün beraber otururken; “Biz, yakında beraber resim çektirmedik, şu manzarada bir resim çekinelim, hatıra kalsın.” dedi. Ben de; “Tamam canım, şimdi oturuyoruz sen giderken istediğin kadar resim çekiniriz, selfie çekeriz kendimizi” diyerek konudan uzaklaştık. Birlikte büyümenin verdiği birikimle daha gençlik yıllarımıza doğru bir yolculuğa çıktık ve günümüze gelmemiz uzun sürdüğü için resim çekinmeyi unuttuk.

Şu anda çok pişmanım, kalkıp o resimi çekinmediğime, bana son halini anı olarak bırakmak istemiş. Hızlanan kalp atışlarımla ayaklarım nereye bastığının farkında değil. Akan göz yaşlarım görmemi hepten engelliyordu, iyi ki bu yolları yeteri kadar ezberlemişim, yoksa arkadaşımın evine ulaşmam oldukça zor olacaktı.

Ne zaman gitsem, bahçeden seslenirdim; “Ayşe, evde misin, ben geldim” diye. Şimdi bahçeye geldim, kime sesleneyim! Hayır arkadaşım ölmedi, sanırım ben hâlâ uyuyorum ve kötü bir kabus görüyorum.

Günün Diğer Haberleri