Meryem Ana -1960'lı Yıllar / Hamdi Tabanlı

Yazan: Hamdi Tabanlı -MERYEM ANA / 1960’LI YILLAR
Advert

ÖYKÜ - 05-05-2024 15:25

MERYEM ANA / 1960’LI YILLAR

O, bir amele çavuşuydu. Çoğunluğu kadın ve genç kızlardan oluşan yirmi kadar işçiyi yanına almış, kendi köyünden 45-50 km uzakta bir köye çalışmaya gelmişti. O zaman halk dilinde onların adı ameleydi.

İçlerinde bir kaç yetişkin erkekle, henüz ergenlik çağına adım atmaya çalışan çocuk yaşta sayılabilecek iki üç ergen, diğerleri ise 17 ile 40 yaşları arasında değişen yaştaki kadın ve genç kızlardı. Onlar ya birbirlerinin yakın akrabası ya da komşularıydı.

Aile olarak düşünecek olursak 5-6 aileden ibaretti geldiklerinde, bir iki aylığına geldikleri için tedarikli gelirler, giysilerinin yanında yemek pişirecek ve pişirdiklerini koyacak kap kacaklarında beraber getirirlerdi. Ayrıca, başta yufka ve bozulmayacak salamura yiyeceklerinin yanında kurutulmuş yiyeceklerinide birlikte taşırlardı.

Yatakları birer yorgan ve yastıktan oluşur, yorganı ikiye bükerek yarısını döşek, yarısınıda örtü olarak üstüne çekerlerdi. Kaldıkları yerler ise, kendilerini çalıştırmak üzere getiren insanların köy odası olarak hemen kendi avlularının yola yakın bir kısmına yaptırdıkları iki odalı ya da bir oda bir sahınlık, önü açık sofralardan ibaret, geçmişte halka açık köy odası olarak kullanılan kerpiçten ve çamur sıvadan yapılmış kireç kokulu tek katlı binalardı. Genelde kadınlar içeride, erkekler de önü açık sofa denilen yerde, ya da iki odalı yerin ön odasında yatarlardı.

Sularını çeşmelerden kendileri taşır, yemeklerini odanın bacalı ocaklarında ya da bulabilirlerse pompalı gaz ocaklarında pişirirlerdi. Tek hedefleri, kışı sıkıntıya düşmeden geçirebilecekleri yeterli derecede belli bir miktar parayı kazanabilmekti. O sebepten dolayı mümkün olduğunca masraftan uzak durmaları gerekirdi.

Pancar ekiminin en bol olduğu, kota uygulamasının olmadığı 60’lı ve 70’li yıllardı. Ekenler ve çalışanlar memnundu... Ameleler bir yaz önü, birde yaz sonu getirilirler, her iki gelmelerinde de birkaç ay kalırlardı. Amele çavuşları da, akşama kadar onların içerisinde olur, kah birlikte çalışır, kah aralarında dolaşarak onları gayrete bindirirdi. Çünkü yapılacak işten o sorumluydu. Tarla sahiplerinin muhatapları da onlardı ve onlar iki işçi yevmiyesi alırlardı.

İşte, getirilen işçilerden ve  her yönüyle onlardan sorumlu olan bu çavuş ise bir kadındı. Adı da Meryem’di. Yaşı 50 civarında olmasına rağmen yaşlı bir görünüme sâhipti. Sıcaktan kavrulmuş teni ile, zayıflıktan ve çektiği çileden olsa gerek, yüzündeki ve boynundaki deriler hayli kırışmış ince ince yol olmuştu. Ağzında kalan birkaç dişi ile ne kadar yenilebilinirse o kadar yiyebiliyordu. Ama o, o hâliyle neşe ve ümit doluydu. Yaptığı espriler, amelelere verdiği cesaret ve gayret takdire şayandı. Yalnız, molalarda ve öğle yemeği vaktinde orada bulunan bir iki genç kadına veya delikanlıya, ağrıyan omuzlarını ovalattırıp tekrar işe koyulurdu...

O, yıllarca çile çekmiş, yarı aç, yarı tok bir ömür sürmüş, saçını süpürge yaparak çocuklarını büyütüp hayata sokmuş, çökmüş, yıpranmış bir bedene rağmen ne canlılığını, ne de özünü kaybetmişti.

O, cefakar ve vefa ehli bir Anadolu kadınıydı...

Onun en hoşuna giden şey ise, öğlen molasında ara sıra  yapılan odun közünden simsiyah bir hal almış çaydanlıktan kendisine ikram edilen bir bardak is kokulu, tavşan kanı kıvamında demli çaydı.

Günün Diğer Haberleri