BULUTLU BAŞIM
Koca bir dağ yalnızlığı bir yanım .
Hiç kimsenin mecbur kalmadıkça gölgesine sığınmadığı
Bir yanımda el değmemiş çiçekler
Ve hep bulutlu başım
Neler sığmadı ki şu ömre
Hayat denilen yolda neleri görmedik ki
Uzaktan uzağa el sallayanlar
Hiç orda olmadığı halde ben burdayım diyenler
Yalnızca canı yandığı vakit anımsayanlar.
Sarılıp o en ince yerine canını acıtanlar.
Yok cancağızım yok.
Kimsenin sesine dokunmak gibi bir derdi yok aslında.
Hiç kimsenin kanayan yanlarına baktığı da yok
Herkes kendi dünyasını güzellemekle meşgul
Herkes kendi yarasının izlerini silmekte mahir
Ve herkesin sesinde bir ben yalnızlığı.
Yalnız açan çiçekler gibi soluyoruz günden güne
Hiç kimsenin kokusu değmiyor bir başkasının yaprağına.
Altımızdaki toprak, içtiğimiz su bir olsada;
Güneş her birimizi başka başka yakıyor .
İnsanız oysa
Nefes okyanusu içinde bir damla
Ve bir karınca kadar hükmümüz yok aslında
Ben yarattım dediğimiz küçük dağlardan bir avuç toprak bile değiliz
Bunca kibir ,bunca öfke, bunca hırs ve bunca şiddet
Ne için.
Sahi mayamızda eksik olan ne .
Kendi kendimize esaretimiz.
Yüreğimizin örsünde dövülmüş bizi bağlayan zincirler
Günden güne kararıyor günler.
Günden güne çürüyor deniz
Gökyüzü kirleniyor.
Farkında değiliz.
Haydi. Temizlik zamanı.
Yüreğinizin dışarıya açılan camlarını silin.
Bir nefesin buğusu yeter pırıl pırıl bir gün aydınlığına
Tekmelenmiş bir kediye dokunacak parmaklarınızın ucunda eksik olan ne varsa
Saçlarını okşadığınız bir çocuğun gülümseyen bakışında umudun en güzel rengi
Ve belki yolculukların en güzeli olacak atacağınız bir adım.
Eksik olan bir şey yok aslında mayamızda.
Dönün birbirinize yüzünüzü.
Karışın.
Korkmayın.
Karıştırın ömrünüzü...