DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Turan Demirci
Turan Demirci
Giriş Tarihi : 11-01-2023 14:52

Zaman

Çocukluğumda oturduğum duvarın üstünden misket oynayan çocukları izlerdim. Bir avuç misketi toprak zemine koyarlar sonra belirlenmiş bir mesafeden elindeki büyük misketi atan çocuk bu yığına vurunca hepsi bir tarafa dağılırdı. Bir aradayken bir bakışla hepsini görebileceğim renkli camlar darbeyle her tarafa savrulur bu sefer her birini ayrı ayrı takip etmem gerekirdi. Açılan mesafelerin araya eklediği zamanın her parça için ayrı bir hikaye oluşturduğunu yeni yeni fark ediyordum…

Yaşım ilerledikçe her şeyin aslında birbirinin parçası olduğunu, araya giren zamanlarla birbirlerinden farklı hikayeleri barındırdığını fark ettim. Aynı ağaçtan alınmış dallar yeni fidelere, fideler ağaçlara, ağaçlar yapraklara dönüşüyor, dökülen yapraklar kuruyup toprağa karışıyor yeni ağaçların yetişmesi için zemin oluşturuyordu. Milyonlarca yıldır ölen canlılar ve bitkiler mezarlığından oluşan bir mecranın üzerinde milyonlarca ağaçtan türemiş bir ağacın dallarındaki meyveleri yerken belki de yüzlerce kuşak önce ölmüş bir yakınımızın bedenini oluşturan maddelerin yine binlerce kuşak önce yaşamış bir bitkinin kalıntılarına bulaşmış parçalarını midemize indiriyorduk. Birbirinden doğup, bir birini besleyen zincirin arasını dolduran zaman meyveleri tatlandırıp, yaprakları yeşertip, yeniden yeniden karşımıza getiriyordu.

Akıllarımızdan geçen kelimelerin cümlelere dönüşmesinde de, bedenlerimizden geçen hayatların bedenlere dönüşmesinde de zamanın ördüğü ahengin dinginliği olmasa çarpmanın şiddetiyle savrulurken bütün hikayelerimiz bir birine karışacaktı.

Bu gün, ne renklerin, ne tatların, ne haşmetin ne de heybetin zaman karşısında hiçbir hükmü olmadığını biliyorum. Bilmek denilen şeyin de zamanın bildikleri karşısında hiçbir hükmü olmadığını biliyorum. Bana her şeyi zaman belletti, bellettiklerinin yine kendisi karşısında yenik düşeceğini de kendisi öğretti. Çağıldayan ırmakların ne zaman buluta, bulutun ne zaman yağmura, yağmurun ne zaman tekrar ırmağa dönüşeceği zamanın ince işçiliğinde öylesine ustaca işleniyordu ki, hiçbir şey ama hiçbir şey o an ki haliyle kendi olamıyordu. Her çağdan aldığı parçalarla her çağa açılan kapılar gelip geçenleri eşiğinden atlatırken zamanın eşiğinden atlayıp kendilerine açılıyordu.

Sükutun usulca üstüne örttüğü kar yorganının altında yeşermeyi bekleyen yeni tohumların ilk kıpırdanışı için zamanın büyük misketi atması bekleniyor, darbenin ve ritmin sürükleyebileceği mesafenin üzerine zaman yeniden hikayeler serpiştiriyordu…Gökten düşen üç elmanın hangi çağda yaşamış hangi nesnenin hangi parçası olduğunu kimse bilmiyordu…

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA