DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Turan Demirci
Turan Demirci
Giriş Tarihi : 16-10-2022 15:49

Sevmek Lazım

Eşim anlatır

Doğduktan kırk gün sonra eli marifetli pişirdiği yemekler lezzetli olsun diye annesi eline kına yakmış. Bu annesinin niyetinin gerçekleşmesi midir yoksa eşimin kendi gayretimidir bilinmez ama gerçekte de yaptığı yemekler çok lezzetlidir ve eli de ortalamanın üzerinde marifetlidir.

Ufak bir çocuğun eline yakılmış bir parça kına bir insanın bütün hayatını bir gayrete dönüştürür mü bunu tahmin etmek güç fakat kayınvalidemin niyetini destekleyen bir davranışı var ki o da eşim daha yedi sekizli yaşlardayken mutfağa sokması ve yemek pişirmeyi öğretmesi. Buradan yola çıkarak

-12 yaşındaydım annem aşure malzemelerini mutfağa bırakıp tarlaya gitmişti o gün ilk aşuremi pişirdim diye anlatır.

-Peki annen kızmadı mı sana?

-Annem bize hiç kızmazdı ki, bir çocuğuna bağırdığını veya vurduğunu bilmem, sadece bir keresinde kasabaya alışverişe gidecekti bende geleceğim diye ısrar ettim, yakamdan tutup yukarı doğru çekti sinirden bayılmışım, zaten annem de ben öyle olunca gitmedi, başka da annemle ilgili kötü bir şey hatırlamam.

İnsanda beni en çok etkileyen davranış her kuşakta kendi yerine geçecek yeni insanları öğreterek, donatarak, belleterek bir kıvama getirmesi ve yaşama görevini ona devretmesi olmuştur. Tabiatın bütün çetinliğine rağmen, madenin içindeki cevheri, meyvenin içindeki tadı, ekmeğin içindeki yaşamsal gücü ortaya çıkaran insan bu yüzden bana hep muhteşem bir varlık olarak gelmiştir. Tabii ki burada acze düşmüşleri ayrı tutuyorum. Bu acze düşüşte öğretinin sevgiyle mi yoksa dayatma ile mi verildiğinin büyük bir payı olduğunu da düşünmüyor değilim. Bu arada eşimin aşuresi üzerine de aşure tanımam.

Kimi zaman bu davranışlar aktarılırken daha yetenekli olanlar bu aktarımdan daha çok pay alabilirken kimi zaman da yetenekli birinin aktardığından zerre kadar yararlanamayanlar da çıkabiliyor. Ortak bir tanım olarak eskiler buna “bir alimden bir zalim, bir zalimden bir alim” gibi laflar türetmiş olsalar da bunun altında yatan başka şeyler olmalı diye düşünüyorum.

Mesela kimi insanlar kimi düşünceleri kafalarında fazla büyütürler. O yüzden de odak noktası haline getirdikleri bu düşüncelerin etkisine girer ve hayatın belletmeye çalıştığı kimi durumlara odaklanamazlar. Zihinlerindeki hayalin çekiciliği hayatın gerçeğiyle savaşmaktan şahsı alıkoyar. Giderek bu düşünceler saplantı haline gelir ve sadece şahsın takıntı haline getirdiği düşüncenin yarattığı hazzın peşinden gitmesine neden olur. Bu da kendinden sonraki insanların şahıs sayesinde yaşayabileceği kimi avantajlardan, tatlardan, ikramlardan mahrum kalmasına neden olur.

Eşim dedim ya sadece yemeği iyi yapmakla kalmıyor veya herhangi bir ürünü ortaya çıkarmakla da kalmıyor asıl hikaye ondan sonra yani ikram aşamasında başlıyor çünkü ikram etmeyi seviyor. O yüzden çok iyi sofralar kuruyor, o sofraya oturan herkesin iyilikle yad ettiği tatları bölüşmeyi paylaşmayı da seviyor. Yani bir zincir mütemadiyen örülüyor. Bu kendi kişisel ortaya çıkarma, paylaşma ve bu paylaşımdan ortaya çıkan sevgiyi görme duygusunu da tatmin ediyor olabilir. Fakat burada gözle görülür bir şey var bu başkalarının da dahil olduğu pozitif bir paylaşım. İşte bunun karşıtı olan yani paylaşmak yerine bencillik, üretmek yerine üretilmişi tüketmek, kolektif bir yaşam anlayışı yerine sadece şahsın kendisine odaklandığı bencillik ise negatif bir hayatın yolunu açıyor. İşte bunun kaynağının ben anneden veya babadan gelen öğretilerden de daha önemlisi şahsın kendi iç dünyasında kimi duygularını saplantı haline getirmesiyle alakalı olduğunu düşünüyorum.

Mesela “insanlar kötüdür” sonucuna ulaşmış birisine “insanlar iyidir” i anlatmanın ne kadar güç olduğunu çok yaşamışımdır. Hayat, istatistikler de bunu doğrular, suçlu insan sayısı masum insana göre çok azdır. Kötü insan sayısının iyi insana göre az olduğu gibi. Bunu örneklemek için çevremdeki insanlara şunu sorarım “çevrene üç yüz metre çapında bir daire çizip ve bu daire içinde kötüdür, suçludur diyebileceğin üç kişi sayabilir misin”? Kimse bu soruya “evet” diye cevap vermez ama uzaklarda bir yerlerde hep kötüler vardır. Bence o kötülük aslında bir düşünceden ibarettir ve iddia eden şahsın zihnindedir. Bu kötünün ve kötülüğün hiç olmadığı anlamına tabii ki gelmez ama abartıldığı anlamına gelir. Özellikle çocuklarınızın ve insanların kafasına iyiliği ekmediğiniz sürece iyi bir davranış hasadı elde etmeniz mümkün değildir çünkü orada kötülük yeşerir. Paylaşmaktan, sevmekten, iyi niyetten uzak ve kapıları pencereleri ışığa kapalı karanlık dehlizlere hapsolmuş bir kötülük. Bunu aşmanın ise bir tek yolu vardır, iyi niyet ve bunun için gayret.

Niyet ve gayret el ele verdiğinde başarı gelir gerisi bitmeyen bir keder, suçlanan başkaları ve kuru bir temenniden ibarettir.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA