DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Turan Demirci
Turan Demirci
Giriş Tarihi : 15-12-2021 14:45

Meydan Mustafa

Akşamları eve geldiğimde annem “Bir arkadaşın” diyor, “sürekli seni arıyor.” O zamanlar cep telefonları henüz çıkmamış, iletişim sabit hatlar üzerinden kuruluyor. Bir gün önceden arkadaşlarla sözleşir, ertesi gün buluşacağımız saatleri kararlaştırırdık yani hayat bir gün sonradan devam ederdi. Güzel günlerdi.

Arkadaşım benim iş kolumla ilgili bir iş kurmuş, meğerse benimle çalışır mısın diye arıyor. “Senin” demişti “işini görmemiştim ama yapamayacağın bir işle uğraşmayacağından emindim.” Kurdukları iş yeri güzel, alet edevat çevredekilere kıyasla en iyisi fakat arkadaşın bir ortağı var, aralıksız tam gün konuşuyor. Kendi konuşsa iyi, bir de konuştuğunu dinletmek gibi bir huyu var ki iş yerinde kimi yakalasa esir alıyor.

Ortaklıkları uzun sürmedi çünkü arkadaşın konuşmaktan iş yapmaya zamanı kalmıyordu. Bir süre sonra da bırakıp gitti. Aradan bir süre geçtikten sonra arkadaşım bir gün “Çok iyi bir iş var. Yapar mıyız?” diye geldiğinde “Neden olmasın.” dedim, “Ölçüleri al, bir proje üretelim, beğenirlerse çalışırız.”

O zamanlar Aksaray, Rus ve Romen kadınların uğrak yeri. Buradaki bir otelin zemin katı bilardo salonu olarak kullanılıyor. Otel sahibinin oğlu ise bu salonu bir diskoteğe çevirmek istiyor. Arkadaşım ölçüleri getirdi, çizim yapacağım ama bir çizim masamız yok. Bugünkü gibi bilgisayarlarla çizim falan yok. Mimari masalar vardı; üzerinde bir cetvel vardır ve iki ucundan masaya birer ip ile sabittir. Cetvelin bir tarafını çektiğinizde diğer taraf da aynı oranda yukarı aşağı hareket ederdi. İşte bizde o masadan da yoktu.

Teyp kasetlerinin üst iki sağ köşesinde birer tane kasetin şeridinin üstünden dolaştığı makara vardır. Masanın boyunda yaklaşık sekiz santim genişliğinde bir şeffaf pleksiglas kestikten sonra kafalardan yaklaşık beşer santim içeriye doğru, makaraların oturabileceği birer delik açtım. İpin geçeceği birer kanal ekleyip altına ve üstüne birer pleksiglas daha yapıştırdım. Dolayısıyla kanal ve makaralar arada kaldı, ipi makaraya dokunacak şekilde kanaldan geçirip, masanın iki ucundan üst ve alt tarafa döndürerek sabitledim. Çizim masamız hazırdı.

Arkadaşın getirdiği ölçülere göre kafamızdaki bütün tasarımı uyguladık. Arkadaş görüşmeye gitti ve bir daha geri dönmedi… İşi beklediğimizin çok dışında bir rakama ve şartlara anlaşmış. Sizin anlayacağınız, kazandığı para da ortamın masraflarına yetmemiş. Neyse konumuz bu değil… Şunu asla unutmayın, hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Eskilerin, yerin kulağı vardır sözüyle anlatmak istediği şey tam olarak budur.

Biz iş yerinde çalışmaya devam ediyoruz. Sizin anlayacağınız çorba kaynıyor. Bir gün arkadaşımla müşterek bir tanıdığımızdan telefon geldi. İş olduğunu ve bir sonraki gün için Aksaray’a gelmemi söylüyordu. Elektrik işleri yapan arkadaşın beni çağırdığı yer, bizim projemizin uygulandığı oteldi!

Ayaküstü sohbetten sonra yanımıza gelen otelcinin oğluna “Bak” demişti, “abi aslında bu işi tasarlayan bu arkadaştır.” Samimi bir şekilde elini uzatan adam “Bize, gitmeden telefon numarası bırakın.” dedi. İki gün sonra gelen telefonla yine otele gitmemi istemişlerdi. Gittim, beni bu sefer babasıyla tanıştırdı.

Otel sahibi, Samsun Bafralı Meydan Mustafa lakaplı eski bir değnekçi. Bileğinin gücüyle değnekçilikten otel sahipliğine yükselmiş birisi. Kapısında sürekli koruma bekliyor. 

—Şu resepsiyonun arkasına ufak bir dolap lazım. Yap getir.

—Parası?  Peşinat?

—İşi görmeden parayı vermem, işine gelirse… 
  
Daha önceki işlerden ağzı yanmış, o yüzden temkinli davrandığını düşündüm. Peki, dedikten sonra çıktım. Hayatta kimi zamanlar vardır, kimi şeyleri yaparsınız ama niye yaptığınızı adlandıramazsınız. Kimi şeyler iradeniz dışında gelişir. İşi yapıp götürdüm, yerine koyduktan sonra odasına gittim. Ücretini sordu, söylediğim rakamın iki katı parayı masanın üzerine saydıktan sonra,

—Parayı al ama burada sakın takılma. İşinin başına git, dediğinde bir mesaj verdiğini hissettim.

İki gün sonra yeni bir telefon geldi. Bu sefer resepsiyonun arkasına düşen büyükçe bir odanın üç duvarını komple kaplayacak şekilde, çarşafların konulacağı raflar istiyordu. 

—Para?

— Para vermem. Yap getir, paranı al.

O zamanlar, malzemeci olan Sivaslı iki kardeşle alışveriş yapıyoruz. Durumu izah ettim, bir riske giriyoruz eğer adam parayı vermezse paranız bende, dedim. “Canın sağ olsun.” dediler.

İşi bitirdim, teslim ettim. Meydan Mustafa, söylediğim rakamın yine iki katını saydı, masanın üzerine koydu.

—Seni sevdim, iyi bir çocuksun. Paranı al ama sakın burada takılma…

O günlerde arkadaşımın babası iş yerini kapattı, ben evde aylaklık yapıyorum. Müşterek arkadaşımız aradı; seni aramış ulaşamamışlar, otele gel, diye. Gittim. Meydan Mustafa bu kez yeni bir şey istiyordu.

-Bu oteli dekore etmek istiyorum. Bir odanın ölçüsünü al. Bana bir numune hazırla getir, üzerinde konuşalım.
  
Daha önceden tanıdığım dünya iyisi iki Zonguldaklı kardeşin yanına gittim. Durumu izah edip iş yerlerinde bu numuneleri yapmak için izin istedim. Sağ olsunlar, kırmadılar. Hazırladığım numuneleri otele götürdüm. Bir tane çift kişilik, bir tane tek kişilik yatak başı, bir tane üzerinde aynasıyla tuvalet masası, iki komodin ve müzik yayını için yine komodin formunda bir dolap.

Otel kırk beş odalı, her katta dokuz oda var. 

— İlk iki katın ölçüsünü al başlayalım, yapalım .

— İyi de bu iş çok ,ben bunu finanse edemem.
 
— Bu sefer sana para vereceğim.

Parayı saydığında ikazını ihmal etmiyor. Peşinatı aldıktan sonra iki kardeşin yanına döndüm ve durumu izah ettim. İşi beraber yapalım, ne kazandık üçe böleriz, dedim. Aynen de öyle yaptık. İşimizi teslim ettik, paramızı aldık.
  
Aradan biraz zaman geçti. Uzun uyumalarıma kaptırıyorum kendimi, uyanık olduğum zamanlarda yazıp çiziyorum. “Otele gel.” telefonu iyi bir işarete dönüşmeye başlıyor. 

Odasında sohbet ediyoruz.

— Sen bu işi nasıl yaptın?

— Benimle çalışan arkadaşları görmüşsündür. Onlarla anlaştım. Ne kazanırsak üçe böleceğiz, diye. Onların iş yerinde yaptık.

— Diğer üç katın ölçüsünü al gel, konuşalım.
  
Ölçüleri alıp lobide hesaplarımı yapıyorum. Odasına girip rakamı söylüyorum. Yanındaki kasayı açıp işin tamamının parasını masanın üzerine sayıyor.

— Bunu al, sakın burada takılma. Git kendi işini kur.

Yıllar önce bir tanıdığım şöyle demişti: “Para kazanmak bir ekip işidir. İlla her şeyi senin yapman gerekmez. Sen kabiliyetini ortaya koy. Kiminin yetenekleri vardır, kiminin parası.” Zaman içinde bunun pek çok örneğini yaşadım. Güven denilen şey, sizin karşı tarafa sunduğunuz bir davettir. İcabet ise sizin samimiyetinizle alakalıdır. 

Meydan Mustafa’nın dediği gibi işimi kurdum. Daha sonra da bize fazlasıyla iş verdi. Bugün hayatımı geriye doğru düşündüğümde, hürmetle yâd ettiğim insanlardan biridir. 

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA